Spor yorumcumuz Anıl Delgen, ülke futbolundaki kanayan yaraları ele alan bir görüş yazısı kaleme aldı.
Delgen’in tespitleri şu şekilde:
Futbolu genel olarak seven, tuttuğumuz takımlara yeni isimler geldiğinde sabahın erken saatlerinde veya bir gün öncesinden konaklayarak sevgimizi göstermek isteyen bir milletiz. Ancak ülke futbolumuzun kanayan yaraları da hepimizin malumu: Yüksek bütçeli transfer çalışmalarının ardından alınan isimlere verilen astronomik rakamlar, Bankalar Birliği’ne olan kulüp borçları, oyunculara ödenen akıl almaz maaşlar… Tüm bu muhasebe futbolseveri gerçeklerden uzaklaştırıp, tuttuğu takımın şampiyon olmasına odaklanmasına sebep oluyor.
Futbolun renkleri yalnızca tuttuğumuz takımların renkleri değildir. Aynı zamanda birleştirici bir unsurdur. Hangi takımı tutarsak tutalım, ülke futbolu içinde herhangi bir takımın yaptığı transferleri de kendi takımımız almış gibi değerlendirmeliyiz. Toplumsal referanslarımızın yansımasını her kulvarda iliklerimize kadar hissediyoruz. Bugün bir Galatasaray taraftarı, Fenerbahçe Avrupa’dan elendiğinde sevinmemeli; bir Fenerbahçe taraftarı Galatasaray başarısız olduğunda mutlu olmamalı. Herkes için söylemiyorum elbette, fakat sahip olduğumuz düşünce yapısının yansımasını ülke futbolunda çok net görüyoruz.
Yakın dönemden bir örnek verelim: 2023–2024 sezonunda Fenerbahçe Konferans Ligi’nde yarı final oynama başarısı gösterdi. Buradaki “başarı” kavramı aslında ülke futbolu olarak en büyük başarısızlıklarımızdandır. Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi’nden sonra üçüncü seviye bir turnuva olan Konferans Ligi’nde yarı final oynamak, üst segment turnuvalardan ne kadar uzaklaştığımızı net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu sezon grup aşamasında elenmemiz ya da gruplara katılmak için gerekli eleme turlarını geçemememiz zaten başlı başına sorgulanması gereken bir konu.
Bitti mi? Hayır, devam ediyorum. Anadolu Ajansı’nın sunduğu 2024–2025 sezonu verilerine göre, Galatasaray ve Fenerbahçe gibi ülkemizin en çok taraftara sahip iki takımı UEFA takımlar sıralamasında ilk 50’nin dışında kalmış durumda! Ligde şampiyonluk ve Avrupa’da başarı parolasıyla yola çıkan takımlarımız, oyunculara verilen astronomik bedellerin, hakem hatalarının ve yönetimsel krizlerin bedelini UEFA sıralamasında ilk 50’nin dışında kalarak ödüyor. Üstelik bu iki güzide kulübümüzden daha çok puan toplayan takımlara örnek: Bodo Glimt, Djurgården ve Rapid Wien!
Galatasaray, Avrupa’da boyun eğdiği takımlardan ekonomik olarak katbekat üstün bir takım. 2000–2001 sezonunda UEFA Kupası’nı kaldıran Galatasaray sayesinde UEFA ülke sıralamasında 6. sıradaydık. Bugün ise ilk 10’un son sıralarına demir atmış durumdayız. Şampiyon olan takımımız ön eleme oynamadan gruplara kalırken, ikinci ve üçüncü sıradaki takımlarımız ön eleme oynamak zorunda kalıyor. Takımlarımızın Avrupa’da yakaladığı başarılar istikrarlı olduğunda, ülke sıralamasındaki yükseliş ülke futbolu açısından hayati önem taşıyor.
Kendi İçinde Yönetilemeyen Kulüplerimiz
Son beş yılda Galatasaray 66, Beşiktaş 75, Fenerbahçe ise 60 milyon Euro bonservis açığı yazdı. Kulüplerimizin borcu milyar Euroları buluyor. Avrupa arenasından uzak, gruplarda başarısız, ön elemelerden gruplara katılamayan takımlarımızın, lig bazında bu kadar borcunun olmasının hiçbir açıklaması yok! Ülke futbolumuzda inanılmaz bir tüketim modeli var. Futbolun okulu olan altyapılarımızdaki gençleri iyi bir şekilde mezun etmek yerine, başka ülkelerin altyapısında yetişmiş oyunculara milyonlar harcamak; 80 milyonluk bir ülkede gençlerin milyonluk hayallerini engellemek demektir!
Kıymetini Bilmediğimiz Coğrafyamız
Basit bir hesapla yaşadığımız coğrafyanın mücevherlerini nasıl değerlendiremediğimizi görün: Almanya’da 300–400 bin lisanslı Türk oyuncu var. Avrupa’da Emre Can, İlkay Gündoğan, Mesut Özil gibi isimleri konuşuyoruz. Dönüp kendi ülkemize baktığımızda tek örneğimiz Arda Güler! Zengin bir coğrafyaya sahibiz, ama istikrarlı Avrupa başarısından uzağız. Üstelik her sene yine yıldız isimleri kadroya katıyor, para dolaşımını hızlandırıyoruz. Altyapıdaki oyuncular ise yalnızca A takım maçlarının özetlerini izliyor! Zenginlik, sahip olunanı korumaktır kıymetli dostlar.
Trabzonspor altyapısından çıkan gençlerin Avrupa’da bizi gururlandırması, basketbolda takımlarımızın Avrupa’daki başarıları… Bu örnekler bile savurgan yanımızın bizi nasıl içten içe erittiğini görmemiz için yeterli.
Takımlarımızın Taktiksel Eksiklikleri
1) Çabuk düşünüp çabuk oynayamamak: Oyunu hızlandırmak yerine, genelde kendi yarı alanında kabul edip kapanmak ve kontraya çıkmak… Ardından verilen veya verilmeyen faulleri konuşmak… Oysa oyunculara çabuk düşünmeyi ve çabuk oynamayı öğretirsek, oyun hızlı akar ve hakem hatalarını bu kadar tartışmayız.
2) Fiziksel güç ve kondisyon eksikliği: Oyuncularımızın fiziksel gücü yeterli olmadığından, temaslı oyunda rakibe üstünlük kurmakta zorlanıyorlar. Orta alanda topu hızlı kazanmak, oyunu öne yıkmak için fiziksel güç şarttır. Bunu eksik bıraktığınızda, yine hakem hatalarına sığınırsınız.
3) Adam adama markaj eksikliği: Yılmaz Vural’ın dediği gibi, savunma oyuncularımız topu izliyor, adamı değil. Bu da arkada büyük boşluklar bırakmak demektir. İyi bir savunma düzeni, iyi bir hücum seçeneği sunar. Futbol yalnızca topla oynanmaz; topsuz alanın iyi parsellenmesi şarttır.
4) Stres yönetimi: Altyapıda oyuncularımızı yüksek tansiyonlu maçlara hazırlayamıyoruz. Mental anlamda güçlü olmayan oyuncudan fiziksel ya da teknik anlamda verim alamazsınız. A Millî Takım’da Hakan, Orkun, Kenan, Zeki gibi isimler Avrupa altyapılarından çıkmış. Burak Yılmaz’dan sonra kalıcı bir santrforumuz yok. Beşiktaş’ta Mustafa Hekimoğlu’nu beğeniyorum; fiziksel olarak güçlenirse santrfor pozisyonuna aday olur. Ancak her sezon kadrolar değişip yeni yıldızlar alınırken altyapı oyuncularımızın aklında hep şu soru var: “Bize ne zaman sıra gelecek?”
Son Söz
Kıymetli dostlarım, böyle bir ortamda hâlâ Galatasaraylı arkadaşlarım bana kızmasın ama Victor Osimhen’e 75 milyon Euro vermek mi? Fenerbahçeli dostlarım, her yıl astronomik bedellerle yıldız transfer etmek mi? Diğer tüm taraftarlar… Bu ülke futbolu hepimizin. Mevcut sorunlar gerçekten bize yakışmıyor.
Top ağlara gittiğinde değil, geleceğimiz, futbolumuz güldüğünde sevinelim. Yeni sezonda tüm takımlarımıza gönülden başarılar diliyorum.