Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
reklam
reklam
celalettin yavuz logo
Celalettin Yavuz

Terörsüz Türkiye: Bu Kez Mümkün Gibi – Prof. Dr. Celalettin Yavuz

Prof.Dr. Celalettin Yavuz, Güvenlik Politikaları Uzmanı – 10 Mayıs 2025

 

Terörsüz Türkiye söyleminin üzerinden neredeyse 7 aya yakın bir süre geçtikten sonra PKK terör örgütü, İmralı’daki elebaşı Öcalan’ın Şubat 2025 ayında göndermiş olduğu mesaja uyulacağını bildirdi. Kısa bir süre içerisinde de geniş açıklama yapılacakmış.

“Acaba bundan sonra Türkiye, 41 yıllık bu sarmaldan kurtulabilecek mi?”, kurtuluyorsa neler yapılabileceğine ilişkin bir analiz yapılmaya çalışıldı.

PKK’nın Tasfiyesi İçin Umutlanabilir miyiz?

MHP Genel Başkanı Bahçeli Ekim 2024 ortalarında konuyu gündeme getirerek, hatta gerektiğinde Öcalan’ın Meclis’e gelerek silahları bırakma çağrısı yapmasını haykırdığında, bu günleri hayal edebilenlerin sayısı çok azdı. Hatta Meclis çatısı altında Bahçeli’ye “kement atarak” gönderme yapanlar da olmuştu.

Terörle mücadele konusunda ders veren, kitap ve makaleler yazan, konferanslar veren biri olarak şahsen ben de konuyu çok temkinli yaklaşmış, terörün tasfiyesi için şartların ne kadarının gerçekleşmiş olabileceği üzerinde bir kaç köşe yazısı ve analiz de hazırlayarak World of Türkiye (WOT) adlı e-gazetemiz üzerinden okuyucularla paylaşmıştım.

Türkiye’de pek çok kişi Bahçeli’nin bu girişimini eleştirmiş, hatta bir ABD-Siyonist oyunu olacağını söyleyecek kadar da ileriye taşımışlardı. Ancak Anamuhalefet CHP Genel Başkanı Özgür Özel, hemen destek açıklamasında bulunmuştu. DEM Parti Eşgenel Başkanları, özellikle de Tülay Hatipoğlu biraz daha aykırı olsa da, Suriye’deki PYD/YPG’nin “özerk” yapısını örnek gösteren bir çözümü ileri sürse de, Öcalan’la İmralı’da görüşen heyet daha ılımlı bir atmosferle gönderilen mesajı paylaşmışlardı.

Terörün tasfiyesinde kamuoyunun büyük bir çoğunluğunun desteğinin alınması çok önemlidir. Zira 52 yıldır verilen şehitlerin yakınlarını ve çatışmalarda gazi olanları ikna edebilmek için oldukça yüksek oranda kamuoyu desteğine ihtiyaç vardır. Bu konuda da Cumhur İttifakı, CHP ve DEM’le birlikte halkın %80’ini aşan bir kesimin desteğini alabilmek mümkün olabilecektir.

Bilindiği üzere Ak Parti iktidarının 2009’daki “Demokratik Açılım” ve 3023’teki “Çözüm Süreci” bu yüksek çoğunluklu kamuoyu desteğinden yoksundu. O dönemlerde FETÖ’nün de itici gücüyle bazı suni “açılımlar”a PKK da dahil edilmiş, ancak kamuoyunun büyük desteği sağlanamamıştı. Bu sebeple yeni süreç konusunda da başlangıçta kamuoyunun beklentisi düşüktü.

MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin “Terörsüz Türkiye” Teklifi Rastgele miydi?

Daha önceki açılım ve çözüm süreci dönemlerinde en şiddetli muhalefeti yapan Bahçeli’nin bizzat teklif yapması, pek çok kişi tarafından anlaşılamamıştı. Ancak bu ay içerisindeki Ege bölgesinin saygın MHP’li milletvekillerinden biri tarafından Bahçeli’nin konuya ışık tutan bazı hareketleriyle ilgili şu örnekler verildi:

-Bahçeli, DTP (şimdiki DEM) Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’a 23 Nisan 2008 törenlerinde yaklaşarak Samimi bir şekilde sohbet etmişti. Daha sonra Hasip Kaplan basın açıklamasında MHP Genel Başkanı “Bahçeli’nin her zaman uzlaşı ve diyalog içinde olduğunuifade etmişti.

-27 Mart 2010’da Bahçeli Urfa’da şöyle seslenmişti: “70 milyonu kardeş bilelim. Bölünmeyi ve parçalanmayı ret edelim. Gün birleşme günü, gün dayanışma günüdür. Bizim gönlümüzde herkese yer vardır. Bu ülkede bu bayrak bizimdir diyen herkese kapımız açıktır. Dindarına, Alevi’sine, Sunisine, Doğulu ve Batılısına yüreğimiz sonuna kadar açıktır. Yıkmak için değil yapmak için. Bölmek için değil, buluşmak için. Çağrımıza kulak verin. Bize gelecek için katılın.”

-29 Mart 2019’da Bahçeli “Kürt kökenli kardeşlerim, emin olun sizleri bizim kadar seven olmaz, gelin siz de bu yürüyüşe katılın, Cumhur İttifakı’nın gücüne güç katın. Amerika seni benden daha fazla sevemez!” demişti.

-Her ne kadar PKK terör örgütüne yakın siyasi partilerden milletvekili seçilmiş olsa, hatta Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı iken yerine kayyum atanmış da saygın bir siyesi figür intibaı bırakan Ahmet Türk’le de Bahçeli’nin zaman zaman temas kurduğu bilinmekteydi.

Bu özetlerden de anlaşılacağı üzere Bahçeli, terörün tasfiyesi için en uygun zamanı kollamış ve 1 Ekim 2024’te Meclis açılışı sırasında DEM Partililerle tokalaşıp sohbetinden bir süre sonra “Terörsüz Türkiye” çıkışını gerçekleştirmişti. Aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ak Parti iktidarı tarafından uzunca bir süre karşılık bulamamıştı. Hatta çağrıya temkinli yaklaşan DEM Parti, muhtemelen konuyu Kandil ile de görüştükten, Öcalan’dan yeğeni vasıtasıyla bilgi aldıktan  sonra İmralı’ya ziyaret dilekçesi vermis, bu dilekçenin cevabı oldukça uzatılmıştı.

Ancak içinde merhum Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve Öcalan’ın avukatının bulunduğu DEM Heyeti Öcalan’la görüşmüş, arkasından Ahmet Türk’ün de katıldığı bu heyet, görüşmeyi kabul eden tüm siyasi partilerle Meclis’te Öcalan’ın mesajını paylaşmışlardı.

Bu turun ardından ve Kandil dahil PKK’yla bağlantılı ülkelerdeki gruplar ve partilerle muhabere sonrası heyet İmralı’ya üçüncü kez ziyaretle Öcalan’ın 27 Şubat 2025’te örgüte fesih kararı ve silah bırakma çağrısı yapan mektubunu paylaştı. Mektubun en can alıcı vurgusu şöyle idi:

-“Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır!

-Bu perspektifi ortaya koyarken şüphesiz silahların bırakılması ve PKK’nın kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir!

Cumhur İttifakı tarafından da olumlu bulunan Öcalan’ın mesajı üzerine Kandil de 1 Mart 2025’te

“kendisine yönelik saldırı olmadıkça hiçbir gücünün silahlı eylem yapmayacağı!” taahhüdünde bulunurken, silah bırakma konusunun da Öcalan’ın “pratik öncülüğü ile gerçekleştirilebileceğini” ifade etti. Artık PKK kongresini toplayarak fesih kararı alacaktı.

Bunlar gerçekleşirken PPK’nın Suriye uzantısı PYD/YPG ise, Öcalan’ın mesajını desteklediklerini, ancak kendilerinin muhatabının Ankara değil, Şam yönetimi olduğunu söylemişti. Ancak bu grubun elebaşısı Mazlum Abdi, Suriye’nin yeni lideri el-Şara ile ABD’nin kontrolünde de olsa bir anlaşma metni imzalamış, bir bakıma Şam yönetiminin taleplerini karşılama taahhüdünde bulunmuştu.

DEM Parti ve Kandil sıkça “Barış ve kardeşlik” vurgusu yaparak, sanki Türkler ile Kürtler arasında bir savaş varmış algısı yaratma çabalarına katılmak mümkün değildir. Türkiye’nin ve Türklerin Kürt vatandaşlarıyla sorunu yoktur. Sorun, bölücü terör örgütüdür. Türklerle Kürtlerin sorunu olamayacağını, 2011 yılında basılan “Terör ve Terörizmle Mücadele, ‘PKK Özeli’ ve Çözüm Arayışları” başlıklı kitabımım kitap arkası yazısında şöyle açıklamıştım: “Farklılıklarımız zenginliğimizdir! denilerek, Türk-Kürt 1.000 yıllık birlikteliği, 1.000 yıllık ortak tarihi, aynı coğrafyada 1.000 yılda karılan ortak kültür ve beraber yaşama arzusu unutturulmaya çalışılıyor adeta… Tek yumurta ikizinin bile farklılıkları vardır. Ama onları birbirlerine yakınlaştıran farklılıkları değil, ortak yanlarıdır. O halde zenginliklerimiz; ortak geleneklerimiz, göreneklerimiz, misafirperverliğimiz, türkülerimiz, ezgilerimiz, uzun havalarımız, ninnilerimiz, ortak kelimelerimiz, halaylarımızdır. Ortak damak tadımız, yemeklerimizdir. Kebabımız, Ezo Gelin çorbamız, lahmacunumuz, ayranımız, acımız, biberimiz, salçamız, tatlımız, ekşimiz, baklavamızdır. Ortak el sanatlarımız, halılarımız, kilimlerimiz, kıl çadırlarımız, dantellerimizdir! Gençlerimizin çabuk öfkelenmesi, yaslılarımızın sağduyusu, itidalli halidir. Namus mefhumumuz, ortak dinimiz, kitabımız, peygamberimiz, Kıblemiz ve inançlarımız zenginliğimizdir! Evlilik yoluyla kurduğumuz akrabalıklarımız, birbirimize hoşgörüyle yaklaşmamız, düşmanı beraberce yurttan temizlediğimiz İstiklal Harbimizdir! Çanakkale zaferimizdir! Sanatçılarımız, Devlet Adamlarımız, Sporcularımız, Edebiyatçılarımız, Ozanlarımız, şakalarımız, askerlik arkadaşlarımız ve anılarımız ve daha nice benzer ve ortak yanlarımızdır!(*)

Gelişmeler Nasıl Olabilir?

Şimdi PKK’nın “silah bırakma” ve kendini fesih kararı bekleniyor. Emarelere göre de 11 Mayıs’ta “Anneler Günü” açıklanabilir.

Burada arasında iki konu öne çıkmaktadır: İlki, silahların kime ve nasıl teslim edileceğidir. İkincisi de özellikle elebaşı olup da Interpol tarafından da “kırmızı, yeşil” vb kodlarla aranan PKK elebaşılarının geleceğinin nasıl olacağıdır. Bunların dışındakiler için bir hukuki düzenleme yapılması nispeten kolaydır. Elebaşıların Türkiye’ye gelerek “kontrol altında” olmaları gerektiğini ileri sürenler de var. Bunların elini kolunu sallayarak yurda gelmelerinin iki önemli sakıncası vardır: İlki; şehit yakınlarının ve gazilerin hassasiyeti. İkincisi de nasıl korunabilecekleridir. Çünkü Öcalan dahi “ev hapsi” istememiş, İmralı’da yaşam koşullarının iyileştirilmesi talebinde bulunmuştur. Gerekçesi ise bizzat güvenlik kuvvetlerinin “Seni, biz bile koruyamayız!” demeleridir. Kandil’den gelebilecek elebaşıların akibeti de farklı değildir.

Bir diğer konu da bültenlerle aranmayan ve nispeten genç yaşta olan teröristlerin terörsüz yeni hayata uyumunun nasıl sağlanacağıdır. Aş ve iş bulunamaz ise, mafya benzeri oluşumların aracı olabilir veya bizzat kendileri mafya babalığına soyunabilirler…

Öte yandan, PKK beklenen şekilde kendisini feshetse ve silahları bıraksa da, daha küçük marjinal gruplardan bu karara uymayanlar da çıkabilir. Bu tür grupların terör faaliyetleri üzerine, hareketin olduğu gibi PKK’ya yüklenmemesi de önemlidir.

Anlaşıldığı kadarıyla her ne kadar DEM Parti ve PKK’nın elebaşıları “demokratik hukuk devleti” söylemi ve “özerkliği” çağrıştıran ifadeler kullansalar da, bu talebin karşılanmayacağı anlaşılabilmektedir. Ancak “kimlik” konusunda Anayasa’da değişiklik yapılacak mıdır? Burada en hassas nokta budur ve muhtemeldir ki “milliyetçi” ve “ulusalcı” kesimler şiddetle itiraz edeceklerdir.

Sonuç

Her ne kadar “Sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yermiş!” desek de, bu kez PKK’nın tasfiyesini ümit etmek için şartlar daha önceki girişimlere göre çok daha elverişlidir. Yani sadece kamuoyunda büyük destek bulma yanında, Irak hükümeti ile Barzani yönetiminin “Kalkınma Yolu Projesi”ne yaklaşımı bu gelişmeyi desteklemektedir. Keza, Tük güvenlik güçlerinin neredeyse Temmuz 2015’ten beri aralıksız silahlı mücadelesi, devletin teröre militant devşiren illere uzanan şefkatli elleri, bölge halkının “terrorist anaları” vasıtasıyla örgüte direnişi gibi hususlar tasfiyeyi kolaylaştırabilecektir.

Burada önemli olan, silahlar teslim edilinceye kadar silahlı mücadeleye devam edilmesidir. Örgütün daha önce olduğu gibi sözünden cayabileceği unutulmamalı, yeni “Hendek operasyonlarına” veya benzerine çanak tutulmamalıdır. Keza terörün anında kesilmeyeceği, dışarıdan veya içeriden provokasyonlara açık olabileceği, hatta yeni üzüntüler yaşanabileceği unutulmamalı, hemen öfkelenmek yerine sabır ve sağduyu ile hareket esas alınmalıdır.

Şayet PKK’nın fesih kararı açıklanır, silahlar teslim edilmeye başlanırsa, terör örgütüne yardım/yataklık gerekçesiyle el çektirilerek yerlerine kayyum atanan DEM Partili belediyelerin başkanları da görevlerine döndürülmelidir. PKK teröristlerine karşı bu derece müsamahakar olunca, iktidarın sorun yaşadığı siyasi kişilerin de tutukluluk sürelerinin sona erdirilmesi, en azından tutuksuz yargılanmaları da önemlidir.

 

(*) Celalettin Yavuz, Terör ve Terörizmle Mücadele, ‘PKK Özeli’ ve Çözüm Arayışları, Berikan, Ankara, 2011.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER