Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

‘Terörlü Türkiye’ye Veda! – Bercan Tutar

Bercan TUTAR – 27 Ekim 2025   ‘Terörlü Türkiye’ye Veda!

Bercan TUTAR – 27 Ekim 2025

 

‘Terörlü Türkiye’ye Veda! Devir Artık aynı hilalin altında toplananların devridir!

 

PKK’nın Türkiye’den çekilme kararı alması her açıdan tarihi bir aşamaya işaret ediyor. Ülkemizin Batı ile mücadelesinde elde ettiği başarıların sonucudur bu adım. Zira ‘terörlü Türkiye’ bir bakıma siyasi bağımsızlığımızı engelleyen bir vesayet zinciriydi. Bu yeni adım bize Lozan Anlaşması ile paranteze alınan Anadolu ülkesinin artık kabına da sınırlarına da sığmadığını gösteriyor. Çünkü ülkemizi her açıdan dizayn eden 100 yıllık emperyal tanımlar ve zincirler artık maziye karışıyor. Bu bağlamda 26 Ekim 2025 tarihi, ‘Yeni Türkiye’nin inşa sürecindeki en kritik adımlarından biri olarak tarihe geçecek.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024’te PKK lideri Abdullah Öcalan’ı TBMM’ye çağırması ve DEM Parti grubunda konuşma yapıp PKK’nın feshedildiğini haykırmasını istemesiyle başladı bu yeni süreç. Bahçeli’nin çağrısı herkesi aynı ay yıldızlı hilalin altında toplanmaya sevk eden en önemli lokomotif güç oldu.

Bahçeli’nin davetine uyan Öcalan da 27 Şubat 2025’te PKK’ya bağlı tüm yapılara ve kadrolara silahlı mücadeleyi sonlandırma ve örgütsel olarak dağılma çağrısında bulundu. Ardından 5-7 Mayıs arasında 12. kongresini gerçekleştiren PKK terör örgütü fesih ve silahsızlanma kararı aldı. Ardından da PKK aldığı fesih kararını 12 Mayıs 2025’te dünyaya ilan etti. Böylece silah bırakma sürecinin düşmesine basıldı. 11 Temmuz’da Irak Kürt Bölgesel Yönetimi sınırlarındaki Süleymaniye kentinde düzenlenen törende PKK’nın ilk grubu silahlarını yakarak bıraktı. Şimdi de Terörsüz Türkiye sürecinde bir eşik daha aşılıyor. PKK, Türkiye’den tamamen çekiliyor.

Yeni Türkiye’nin Jeo-Politik Akılla Yükselişi

Bundan sonrası için de umutluyum. Öyle görünüyor ki devletimiz bu aşamayı çok ciddi ve jeo-politik bir akılla yürütüyor. Artık ideoloji ve strateji devri geride kalıyor. Taktik hamleler yerine daha uzun vadeli projelere göre hareket ediliyor. Çünkü dünya da bölgemiz de jeo-politik bir aşamaya giriyor. Bu yeni, döneme uygun hamlelerle dikkat çeken Türkiye hemen her gün aldığı kararlarla ve attığı adımlarla tarih yazıyor. Geleceğini ilmek ilmek yeniden dokuyor.

‘Terörlü Türkiye’ sürecinin aşılması her açıdan ülkemizin de bölgemizin de önünü açacaktır. Artık kronikleşen bölünme korkusu yerini bütünleşmeye terk edecektir. Refah, dayanışma, kültürel ve sosyal birlik ile beraber siyasi büyüme çağı başlayacak. Siyaseten büyüyen Türkiye demek ise devletten medeniyete geçiş demektir. Bu da Sayın Erdoğan’ın da sık sık vurguladığı gibi ülkemizi küresel ve bölgesel denklemlerde en önemli oyun kurucu bir güç haline getirecektir.

Bu medeniyet vizyonu Türkiye’yi her açıdan kalkındıracaktır. Sadece ülkemizde değil Kuzey Afrika’dan Doğu Akdeniz’e Libya’dan Filistin’e, Mısır’dan Suriye’ye, Afrika Boynuzu’ndan Körfez’e, Hazar’dan Kızıldeniz’e, Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya’dan Orta ve Güney Asya’ya kadar Türkiye’nin merkezinde yer aldığı ve asla ‘by-pass’ edilemeyeceği yeni bir değişimler coğrafyası öne çıkacaktır.

‘Terörsüz Türkiye’ sadece siyasi büyümemizin değil ekonomik açıdan sıçrama yapmamızın da manivelasına dönüşecektir. Bütün risk ve tehdit unsurlarının ortadan kalkmasıyla üç kıtanın merkezindeki ülkemiz sahip olduğu jeo-politik konumuyla şahlanacaktır. Avrupa, Asya ve Afrika arasındaki tedarik koridorlarının, kalkınma girişimlerinin, enerji ve lojistik hatlarının vazgeçilmez rotası haline geleceğiz.

Bu aşamaya kolay varmadık. Değişen küresel jeo-politik atmosferi görüp en uygun adımları atmakta tereddüt etmeyen Türkiye, sadece halkımızın değil bölgemizin ve dünyanın da yükselen burcuna ve umuduna dönüşüyor.

1980’lerin Emperyal Zincirlerinden Kurtuluş

Zira Türkiye, PKK’nın kurulduğu 1978’deki çaresiz ülke değil artık. 12 Eylül 1980 darbesiyle vesayeti daha da perçinlenen ve 20 Eylül 1980’de başlayan 8 yıllık İran-Irak savaşı şartlarına göre terörle yeniden dizayn edilip boyunduruk altına alınan o eski Türkiye artık yok. PKK’nın kurulduğu ve önünün açılıp büyümesine imkân verilen 1980’lerin jeo-politik atmosferinde etkisiz bir aktör konumundaydık. Emperyal projelerin deneme tahtası ve büyük güçlerin jandarmasıydık.

1980 darbesinden hemen önce 1979’da Suriye’ye gönderilen PKK lideri Öcalan, 1982’den itibaren örgütü elemanlarını Kuzey Irak’taki Kandil bölgelerine ve İran topraklarına yerleştirmeye başladı. Irak, İran ve Suriye topraklarına konuşlandırılan PKK lideri ve kadrosu iki yıllık bir siyasi ve askeri eğitimden sonra da 1984’te Türkiye’deki ilk eylemini gerçekleştirerek aktive edildi.

Emperyal proje nakış gibi işliyordu. 1980’lerde örgütlenen ve eğitilen PKK, 1991’deki Körfez Savaşı’ndan sonra yeni bir aşamaya geçirildi. Karakol ve köy baskınları yerini 1990’larda Güneydoğu’daki ‘şehir savaşları’ ve ‘alan hakimiyeti’ stratejisi aldı. Terörle savaşımıza karşı Batı dünyası bize saldırmaya, ambargolara başvurmaya ve askeri yardımlarını kısmaya başladı. PKK iyice palazlandıktan ve Kandil’e iyice yerleşip taban ağını güçlendirdikten sonra ancak ABD harekete geçti.

1997’de ilk kez PKK’yı terörist örgüt ilan ettiler. ABD Dışişleri Bakanlığı PKK’yı ‘Yabancı Terörist Örgüt/Foreign Terrorist Organization’ (FTO) listesine aldı. En başta yapacaklarını 19 yıl sonra yaptılar. PKK tamamen güçlenince harekete geçtiler.

Ne var ki tüm baskılara rağmen Türkiye pes etmedi. 1998’de imzalanan Adana Protokolü’yle Suriye yönetimi, PKK lideri Öcalan’ı sınır dışı etmek zorunda kaldı. Öcalan, Suriye’den çıkarıldıktan bir yıl sonra Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirildi.

Ve bu aşamada ABD yeni bir tanımlamaya gitti PKK için. ABD Dışişleri Bakanlığı bu kez PKK’yı SDGT adı altında ‘küresel terörist örgüt’ diye ta(h)rif etti. Yani yeniden dizayn etti. 2003 Irak işgalinden sonra PKK, Irak’ta ve Suriye’de PYD (Demokratik Birlik Partisi) adı altında örgütlendi. İran’da da PJAK (Kürdistan Özgür Yaşam Partisi) kuruldu. Ve aynı yıl Türkiye’de yeniden saldırılar yoğunlaştırıldı.

Haliyle Birinci Irak işgalinden (1991) sonra bu kez İkinci Irak işgaline(2003) göre yapılandırılan yeni bir terör sürecine girdik. Ve buna uygun davranan ABD, 2008 yılında PKK’yı Başkan George W. Bush’un talimatıyla “Önemli Yabancı Uyuşturucu Kaçakçısı” örgüt (Significant Foreign Narcotics Trafficer / SFNT) olarak yeniden tanımladı. Ve yeni bir dizaynla yeni bir strateji devreye sokuldu.

Irak dosyası tamamlandıktan sonra bu kez Suriye ajandası başladı. 2011’de Suriye iç savaşı alev aldı. ‘Rojava projesi’nin kapısı aralandı. PKK Suriye’de 2003’te kurduğu siyasi kolu PYD’ye bağlı olarak 2011’de silahlı kolu olan YPG’yi (Halk Koruma Birlikleri) kurdu. Tehlikeyi gören devlet 2012’de ‘çözüm süreci’nin düğmesine bastı. Ancak bu süreç kamuoyunda ‘Kobani ya da 6-8 Ekim olayları’ olarak bilinen ve 2014 yılında Selahattin Demirtaş’ın başını çektiği HDP provokasyonu ile baltalandı. Ancak pes etmeyen Türkiye terörle mücadelesini sürdürdü. Türkiye’nin yoğun baskısı nedeniyle 2015’te YPG isim değiştirerek SDG (Suriye Demokratik Güçleri) adı altında ABD’nin kanatları altına alındı.

Ardından 15 Temmuz 2016 darbe ve işgal girişimi geldi. Hedef Türkiye’yi tamamen rehin almaktı. Ancak Türk halkının destansı direnişi bu kirli planı engelledi. 15 Temmuz’dan sonra tarih yeniden yazılmaya başlandı. Suriye’ye peş peşe düzenlenen harekâtlarla emepryal denklemler alt üst edildi. 24 Ağustos 2016’daki Fırat Kalkanı Harekâtı ile Cerablus, El-Bab ve Halep çevresi DEAŞ’tan arındırıldı. 8 Ekim 2017’deki İdlib operasyonunun ardından 20 Ocak 2018’de Zeytin Dalı Harekâtı ile Afrin YPG’den temizlendi. 9 Ekim 2019’daki Barış Pınarı Harekâtı’yla da Rasulayn ve Tel Abyad’daki YPG unsurları bölgeden çıkarılarak güneydeki Suriye sınırımızda kurulması planlanan ‘terör koridoru’ projesi akamete uğratıldı.

Zaferin Son Halkası: PKK’nın Feshi ve Çekilmesi

Bu bağlamda 15 Temmuz 2016 darbe girişimi karşısında gösterilen destansı direniş bir milat oldu. Siyasi bağımsızlığını ilan edip vesayet odaklarına ağır bir darbe indiren Türkiye o tarihten sonra zafer üstüne zafer kazanmaya başladı. Türkiye artık paravan terör örgütleri yerine bizzat Batı ile mücadeleye girişti ve emperyal merkezleri bozguna uğrattı. Böylece asıl gücümüzün bağımsız siyasi irade olduğunu da görmüş olduk.

Hâsılı kelam, Batı’ya karşı dik durup kazanınca taşeronlarını da birer birer dağıtmaya başladık. Ve bu süreç PKK’nın kendini feshedip silah bırakması ve Türkiye’den tamamen çekilmesiyle sonuçlandı. Bu daha başlangıç. Şimdi ‘Terörsüz Türkiye’den sonra sırada ‘terörsüz bölge’ süreci var. Bu yeni dönemde ise gözler haklı olarak Suriye’de olacak. Kuşku yok ki orada da emperyal güçlerin değil Türkiye’nin dediği olacak. Çünkü tarihi dünyası ile reel ve kültürel dünyası birleşen Türkiye’yi bu saatten sonra kimse dizginleyemez. Devran artık bizden yana. Devir artık tıpkı Selçuklular ve Osmanlılar döneminde olduğu gibi aynı hilalin altında toplanan halkların yeniden tarih yazma devridir.