Fatih ÜNLÜ – 23 Mayıs 2025
Bir önceki yazımızda “tarife savaşlarına” bir giriş yapmış ve bunun muhtemel sonuçlarına da bu yazımızda değineceğimizi belirtmiştik.
Bu arada, tarifelerle ilgili önemli bir gelişme yaşandı ve BBC’nin deyimiyle
“ABD ve Çin gümrük vergileri savaşında (90 günlük) ateşkes kararı aldılar.”
AA’nın haberinde de ifade edildiği üzere “Anlaşma kapsamında 14 Mayıs itibarıyla ABD’nin Çin mallarına uyguladığı gümrük vergilerini 90 günlüğüne yüzde 145’ten yüzde 30’a, Çin’in de ABD mallarına uyguladığı gümrük vergilerini yüzde 125’ten yüzde 10’a düşüreceği açıklandı.”
ABD ve Çin bu oranlar dışında da Çin’in kritik mineraller ihracı gibi muhtelif konularda da bir uzlaşmaya vardılar.
Gelişmelerden, iki tarafın da bir anlaşma zemini aradığı anlaşılıyor ve bu 90 günün sonunda da her iki tarafın çıkarlarına en uygun formüllerle uzlaşmayı sürdürmeye çalışacakları tahmin edilebilir. Çünkü.
Çünkü tarife savaşlarının iki taraf için de ciddi riskleri var. Bu süreçte bir taraf karşı tarafın çıkarına aykırı çok büyük bir adım atarsa bir misillemeyle karşılaşacaktır ama tarifeler savaşının devam etse bile yakın vadede ancak daha düşük dozda seyredebileceği söylenebilir. Tabii, ileride sıcak savaş gibi mücbir sebeplerin oluşması bu tespitin istisnası.
Tarifeler savaşının iki taraf için de ciddi riskleri var, demiştik. Şimdi bu muhtemel risklere ABD ve Çin perspektifinden kısaca bakalım:
ABD Açısından Muhtemel Sonuçlar
a) Devam ederse, tarifeler konusundaki restleşmenin ABD’de enflasyonu artıracağı hatta ekonomik durgunluğa sebep olabileceği tahmin ediliyor. Bunun ilk işaretleri de görüldü. ABD ekonomisinde son üç yıldan beri ilk defa bu yılın üç aylık dönemi için küçülme yaşandı. Ekonomik daralma devam ederse, bunun bir sonucu da işsizliğin artması olacaktır.
Ekonomik küçülme ve işsizliğin artmasının siyasi faturası da neticede Trump’a çıkarılacaktır. Trump’a destek ilk günlerdekine oranla biraz azalmış durumda. Ekonomide yaşanacak daha büyük sorunlar Trump aleyhine daha büyük yapısal bir destek kaybına sebep olacaktır.
b) Tarifeler savaşı devam ederse, bunun ABD açısından bir sonucu da diğer alanlarda da ciddi bir mücadeleyi kabullenmesi demek. Çünkü bu savaş yoğunlaştığı ölçüde örneğin doların rezerv para olmasına yönelik itirazlar ve bu yöndeki hamleler artacaktır. Bu da ABD’ye büyük bir darbe olur. Doğru dürüst bir kayd-u şart olmadan dolar basabilmenin avantajlarından başka çevreler de faydalanıyor ama ABD hükumeti ve halkı da oluşan bu “rant”tan bir pay alıyor şüphesiz.
c) Tarife kaynaklı gerginlikler devam ederse, ABD’nin ucuz finansman yöntemlerinden olan ABD devlet tahvillerine ve diğer kâğıtlara olan talep te azalabilir. Bu da sadece ABD hükumeti için değil halk ve özel sektör için de finansman temininde ve şartlarda zorlaşma demek.
ABD’nin kredi notunun 108 yıl ilk kez düşmesi de bu açıdan ilginç bir gelişme. Moody’s bu kredi notu düşüşüne sebep olarak ABD’nin geçtiğimiz yazımızda bahsettiğimiz devasa bütçe açığı, ticaret açığı ve faizler gibi hususları göstermiş ama bunların önemli bir kısmı zaten ABD’nin uzun zamandır muzdarip olduğu hususlardı. Bu gelişmenin arka planında, tarife savaşları gibi radikal çıkışlar devam ederse ABD’deki mevcut ekonomik durumu yönetebilmenin daha zor olacağı düşüncesi de yatıyor olabilir, ABD yönetimine bir mesaj verilmesi niyeti de.
d) Çin ayrıca çok avantajlı olduğu nadir elementlerin ticareti gibi diğer konularda da hamleler yapabileceğini ve savaşın cephesini genişletebileceğini gösterdi.
e) Ayrıca bir önceki yazımızda bahsettiğimiz üzere Çin bu konuda bir ittifak ve işbirliği arayışına girmiş durumda. Tarife savaşları “Küresel Güney” – “Global South” arasındaki işbirliğini daha da güçlendirebilir. Son dönemde Küresel Güney olarak adlandırılan önceki dönemlerdeki tabiriyle üçüncü dünya ülkeleri artık küresel hasılanın yüzde 40’tan fazlasını üretiyorlar. Bu oran giderek te artıyor.
Dolayısıyla tarife savaşları yepyeni ittifaklara veya işbirliklerine kapı açabilir. Çin’in zaten Afrika dâhil dünyanın birçok yerinde finansman, imar ve teknik işbirliği vs. gibi yollarla etkisini artırmaya çalıştığı biliniyor. Bu süreç Çin’in bu çabalarına ilave bir ivme kazandırabilir. Çin devasa finansman imkânları ve teknik işbirliği gibi yollarla tesir alanını genişletmeye çalışacaktır. Bu da, Çin’in gücünü kontrol etmeye çalışan ABD için ciddi bir risk şüphesiz.
Çin’in Durumu
Bu süreçte birçok ülkenin hemen vazgeçebileceği bir ticaret ortağı olmamasına rağmen Çin’in de zayıf olduğu ve düzeltmesi gereken alanlar var. Bunlar ayrıca detaylı çalışılabilir ama biz sadece birkaç hususu belirtelim:
a) Çin’de genç işsizliği oranı son dönemde çok yüksek seyrediyor. Çin’de son beş yıllık ortalama genç işsizliği oranı yüzde 16.64 olarak gerçekleşmiş. Çok yüksek bir oran.
Muhtemelen Çin’deki dönemsel istihdamdan dolayı bu oran aydan aya bile çok radikal bir şekilde değişebiliyor ama çok yıllık bu yüksek işsizlik ortalaması çok önemli bir gösterge. Çin açısından genç işsizliğinde genel bir sorun da çoğu gencin mevcut işler için fazla kalifiye olmaları.
Burada kısa bir parantez açalım: Biz de Üniversite sayısının artırılması sürecinde yerelde ihtiyaç duyulan mesleki donanım gibi önemli hususlara gereken önemi vermediğimiz için gençlerimizin istihdamında bugün Çin’in yaşadığına benzer veya ötesi sorunları yaşıyoruz.
Tekrar Çin’e dönersek, ihraç kanallarının daralması ve dolayısıyla üretimin azalması Çin’deki genç işsizliği sorununu da derinleştirebilir, ilave istihdam sorunlarına da sebep olabilir.
Çin sürekli üretip satmak için gayret gösteren ve kendini bir süredir buna ayarlamış bir ülke. Bu durum kendilerinde neredeyse bir halet-i ruhiyeye dönüşmüş. Çin gibi devasa bir ekonomide üretim süreçlerinin sekteye uğraması birçok beklenmedik soruna yol açabilir. Bu yüzden bir ticaret daralması, dolayısıyla üretim ve istihdam sorunu yaşamamak için yoğun bir çaba gösteriyorlar.
b) Çin’de yakın zamanda büyük bir emlak krizi yaşandı. Bunun etkileri ve kırılganlıkları belirli ölçüde devam ediyor.
c) Çin son dönemdeki ekonomik kalkınma ve devasa bir ticaret gücüne dönüşmesi sürecinde, ürün satmaya, ihracata aşırı odaklandı fakat ticaret yaptığı ülkelerden ne alabilirim sorusuna gereken önemi vermedi. Neticede birçok ülkeyle ticaretinde ithalatçı ülkeler aleyhine büyük açıklar oluştu.
Ülkemizin de dış ticaret açığının da en büyük kalemi Çin. Rusya’dan ara ara daha çok ithalat yaptığımız oluyor ama oraya olan ihracatımız da fazla. Zaten ithalatta da doğalgaz çok önemli bir yer tutuyor.
Çin üretici güç elbette satacak denilebilir ama Çin’in birçok ülkeyle ticaretinde fark sürdürülemez ölçülerde. Çin’in de ekonomik gelişmesiyle dünyadan daha çok ithalat yapabilmesi için de bir altyapı oluşturması şu anki durumunu da daha makul kılardı. Neticede, son 30-40 yıldır ve şu an için Çin ürünleri dünyada enflasyonu azaltıcı bir etki oluşturuyor ama ticaret açığının bedelini de ülkeler başta istihdam birçok şekilde ödüyorlar.
Çin bir milyarın üzerinde insanın yaşadığı ve ekonomik kalkınmayla birlikte refahın ve alım gücünün arttığı bir ülke. 2024’te Çin 3,47 trilyon dolarlık ihracat, 2,5 trilyon dolarlık da ithalat yapmış. Ticaret fazlası yaklaşık 1 trilyon dolar (992 milyar dolar).
Dünyadan hammadde ve temel ihtiyaçlar dışında da Çin’in dışarıdan daha çok ürün almak için yoğun bir program başlatması gerekir ki diğer ülkeler devasa ticaret açıklarıyla ve bunun sebep olduğu sorunlarla karşı karşıya kalmasınlar. Tabii bir sebebi yoksa, tek taraflı ticaret uzun vadede her an bir sorun kaynağına dönüşebilir.
d) ABD-Çin arasındaki müzakerelerde uyuşturucu hapların yapımında kullanılan fentanil gibi kimyasallar da önemli bir gündem maddesi. ABD bu konudaki tavrında geri adım atmadı.
Bu konuya kıymetli kardeşim Ferhat Ünlü ve kıymetli Bercan Tutar kardeşimiz WoT TV’de 5 Mayıs tarihinde yaptıkları programda değinmişler. İzlemenizi tavsiye ederim.
Uyuşturucu konusu her türlü mülahazanın ötesinde insani bir durum. Bu konuda hassas davranmayan her ülke, her yapı kader planında ileride bedelini muhakkak öder.
Çin’le Ticarette Açık Veren Ülkeler ve Ülkemiz Açısından Durum
Çin’in 2024 yılında yaklaşık 1 trilyon dolar olan devasa ticaret fazlasından bahsetmiştik. Çin’le ticaret konusunda sadece Çin’e değil asıl ticaret açığı yaşayan ülkelere de önemli görevler düşüyor. Bu ülkelerin de Çin’e ne satabiliriz konusunda daha çok çalışıp şartları ve Çin makamlarını zorlamaları lazım, iç üretimlerinde Çin’le bile rekabet edebilecek kalite, markalaşma ve üretim maliyetlerini azaltacak işbirliklerine girişmeleri lazım.
Son söz olarak, tarife savaşlarının Ülkemize muhtemel etkileri de çok önemli bir konu. Tarifeler savaşı bir süre için ertelendi ama en düşük tarife diliminde yer aldığımız için bu durumun Ülkemiz için her halükarda bir avantaja dönüşeceği tahmin ediliyor. ABD’nin Çin dâhil diğer ülkelerle yapacağı Anlaşmalara göre avantajın mahiyeti de değişecektir. Fakat burada Ülkemiz için çok daha kritik bir konu var:
Bazı ekonomistlerimiz, uzmanlarımız bir süredir üretici sektörlerimizin çok ciddi sorunlarla karşılaştıklarını ifade ediyorlar. Bu sorunların başında da finansman imkânları geliyor. Dolayısıyla tarifeler konusuyla da alakalı ama bunun çok daha ötesinde Ülkemizin geleceği için ekonomide üretim gücümüzü tahkim edecek, “bünyemizi” güçlendirilecek, uygun finans imkânları da dâhil olmak üzere bir dizi önlemi acilen almamız gerekiyor. Önümüze çıkacak fırsatları iyi değerlendirebilmemiz de bu tür hazırlıkları yapabilmiş olmamızla alakalı. Bu nasıl yapılabilir? Bunun hem bilinen hem de çalışılması gereken yönleri var. Bunlar ayrıca ele alınabilir.
Allah’a emanet olun.
=======
Kaynaklar:
Anlaşmanın mahiyetiyle ilgili Anadolu Ajansı ve BBC’nin ilgili haberleri.
YORUMLAR