Prof. Dr. Celalettin Yavuz – Güvenlik Politikaları Uzmanı, 11 Temmuz 2025
Ve PKK terör örgütü 11 Temmuz 2025’te ‘Silahlara Veda!’ dedi. Irak’ın kuzeyinde temsili bir ateş ve içinde yakılan bir kaç tane hafif silah ile terör örgütü, Ernest Heminhway’in ünlü romanı Silahlara Veda’yı hatırlatan bir gösteri sundu. Silahını bırakan “silahsız teröristler’ Kandil’e geri çekildiler.
Peki şimdi artık terör şıp diye kesilecek, bir zamanlar “Demokratik Açılım” ve “Çözüm Süreci” adlarıyla tasfiye edilmeye çalışılan PKK terörü, adı “Terörsüz Türkiye” olunca hemen sona erecek midir? Bu soru dikkate alınarak süreç masaya yatırıldı.
Türkiye, PKK Terörünü Değil, Türk-Kürt Çatışmasını Kabul mü Etti?
Hatırlanacağı üzere terörsüz Türkiye söylemini ortaya atan MHP Genel Başkanı Bahçeli bile “kardeşlik” vurgusu yapıyor. DEM Parti’nin hemen her sözcüsü “Bu savaş sona ersin artık!” diyor. En temkinlisi bile savaşı “çatışma” şeklinde yumuşatıyor. Peki ileri sürülen savaş ya da çatışma kiminle?
Şayet bu savaş veya çatışma Türk güvenlik kuvvetleri ve terör PKK arasında ise, terörle mücadeleyi neden “savaş” veya çatışma olarak kabullendik?
Hele Bahçeli’nin Kürt-Türk kardeşliği vurgusu! Acaba sayın Bahçeli “Terörsüz Türkiye!” söylemini dillendirmeden önce Türk ve Kürt kardeş değil miydi? Ya da gerçekte PKK terörüyle mücadele aslında Cumhuriyet’in Kürtlerle mücadelesi miydi?
Burada ciddi bir algı yönetimi olduğu açık. Hele Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Terörsüz Türkiye’nin gerçekleşmesi halinde Türkiye’de Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Lazların vb’nin kazanacağını söylemesi… Sanki Türkiye bir imparatorluk ve çeşitli milletlerden meydana geliyormuş gibi.
1984’te Eruh ve Şemdinli’deki hain saldırılarla başlayan ve 41 yıldır süren terörle mücadele, “Terörsüz Türkiye” söylemi ile sona erecek. Peki zımnen de olsa ‘Türk-Kürt” çatışması veya savaşında verilen şehitler, mücadele sırasında gazi olanlar ile yakınları ne diyecekler?
Yaşayan bir gazi “Terör yerine Kürt kardeşlerimizle mi çatışmışız?” diye düşünecek? Ya da güvenlik güçleri içerisinde görevli iken PKK terörüyle mücadele ederken “Gazi” olan Kürt asıllı bir vatandaşımız “Bizi terörle mücadele diye kandırdılar, aslında Kürt’ü Kürt’e kırdırıyorlarmış!” mı diyecektir?
15’i kadın 30 terörist, tüm dünya medyasına servis yapılacak şekilde silahlarını sembolik olarak bıraktılar ve yaktılar. Acaba küresel haber ajansları ‘PKK terör örgütü silah bıraktı!’ diye mi, yoksa “Kürtler silah bıraktı!” diye mi haber geçmiştir?
Ve konu üzerinde düşüncelerini yazan analistler, “Türkiye’de terör sonlandırıldı!” diye mi, yoksa “Türkiye’de Kürt azınlığa karşı mücadelede nokta konuldu!” diye mi başlık koyacaktır?
Adı algı yönetimiyle nasıl değiştirilmeye çalışılırsa çalışılsın, bunun adı ne yazık ki “PKK terör örgütünün tasfiyesi” değil, dünya kamuoyunda “Türklerle Kürtlerin mücadelesi sona erdi!” diye verilecektir. Tabii ki PKK terör örgütü ile destekçileri, DEM Parti ile komşu ülkelerden İran, Irak ve Suriye’de yaşayan Kürtler de böyle söyleyecek ve medyalarında böyle geçecektir.
Türk – Kürt Çatışması Sona Ererken ‘Türk-Kürt Kardeşliği” Hayata Nasıl Geçecektir?
PKK terör örgütünün tasfiyesi veya “Terörsüz Türkiye” hareketi, siyaset biliminin bir alt disiplini olan tipik bir “Çatışmaların Çözümlemesi” olayıdır. Taraflar; Cumhur İttifakı (ve Türkler) ile PKK terör örgütü elebaşıları, militanları, destekçileri ve Kürtler olmaktadır. Garantör devlet veya kurum veya otorite açısından bakıldığında ise şu an için iki taraf mevcuttur. Yani Cumhur İttifakı ile Kürt tarafını temsilen Öcalan ile DEM Parti ile Kandil! Muhtemelen Irak Kürt Bölgesel Yönetimi liderleri de müdahil olarak düşünülebilir.
Çatışmaların Çözümlenmesi bilim disiplinine göre tarafların uzlaştığı nokta şöyle açıklanabilir: Cumhur İttifakı açısından “Özellikle son yıllarda ‘Pençe-Kilit’ gibi çeşitli operasyonlarla terör örgütünü neredeyse Türkiye sınırları içerisinde yaşatmaz iken, Irak’ın kuzeyine de yerleşen TSK unsurlarıyla adeta tepeledi. Ancak buna rağmen PKK’yı kurutmak mümkün olamadı.” Diğer yandan PKK terör örgütü de Türkiye’nin bu amansız atakları karşısında zaman zaman cılız da olsa çıkışlar yapsa da, giderek mağaralarında sıkışmaya başladı. Militan devşirmekte güçlük yaşamaya başladı. Irak’taki yeni ekonomik projeler (Kalkınma Yolu gibi) bölgede PKK’ya destek veren kesimleri daha çok cezbetmeye başladı. Artık beyhude yere mücadele yerine “Kazan-Kazan” düşüncesi ağır bastı.
Bu kısa özetle açıklananlara göre iki taraf (Türkiye ve PKK) da “onurlu” bir sonuçta uzlaşma yolunu seçti. Tabii ki burada akla gelen ilk soru; “Bahçeli’nin ‘Terörsüz Türkiye’ fikrinin göre hangi düşünceden hareketle veya kimin tarafından ne şekilde önerilmesi sonucunda yer etmiş olduğudur.
Çatışmaların Çözümlenmesi bilim disiplininde bir tarafın değil, iki tarafın da istekleri karşılanmaya çalışılır. Yani müzakereler ve hatta bir ‘pazarlık’ dahi söz konusudur.
İktidar tarafında Cumhurbaşkanı Erdoğan “Koşulsuz teslim” derken, PKK tarafı hiç de öyle hareket etmemektedir. Hatta DEM Parti, giderek şiddetini azaltsa da “Demokratik Türkiye” vurgusu yaparak, Kürtlerle Türklerin aynı anayasal haklara sahip olmaları gerektiğini vurgulamaktadırlar. Bunun sonunda yeni Anayasa’da “Türk” ifadesini kaldırmak mı vardır? Ya da Türk’ün yanında Erdoğan’ın hemen her konuşmasında “yeni Osmanlı” vurgusunu hatırlatan “Türk, Kürt, Arap, Laz vb” şeklinde “kimlik mozaiği” mi yer alacaktır?
Okurlar arasından “Olur mu hiç öyle şey?” diyenler çıkabilir. Şayet “Türk-Kürt kardeşliği” diye ısrarla vurgu yapılırsa, karşı taraf da bunun üzerine istekte bulunur. Buna hayır diyen olursa da “Hani Türk ve Kürt kardeşti. Neden karşı çıkıyorsunuz?” derlerse haksız sayılabilirler mi?
Bir de kurulmakta olan “Terörsüz Türkiye Meclis Komisyonu” var. Meclis’te grubu bulunan İYİ Parti, başından itibaren karşı çıktığı bu projeye, komisyona üye vermeyerek itirazını sürdürüyor. Parlamento dışından da Ümit Özdağ ve Zafer Partisi de projeye tamamen karşı.
Ancak Ana muhalefet CHP ile diğer küçük partiler de bu konuda iktidara destek vermektedir. Komisyon çalışmalarının sonunda ortaya çıkacak sonuç bir bakıma yeni Anayasa’daki “kimlik” konusuna da açıklık getirecektir.
Sonuç
İlk kez ortaya atıldığı anda 9 bölümlük bir yazı dizisi ve ardından devam eden analizlerle konu üzerinde ayrıntılı incelemelere ağırlık verdik. Yıllarca “teröre karşı mücadele” denirken, algı yönetimi makyajıyla değiştirilmeye çalışılsa da bir ‘Türk-Kürt çatışması’ şeklinde ortaya çıkan parametre değişikliğinin kabullenilmesi kolay değildir. Bunu kabullenmekte güçlük çekenleri “Terörsüz Türkiye projesini baltalamaya çalışanlar, terörden beslenenler vb” şeklinde yaftalamak doğru bir hareket tarzı değildir.
Öte yandan, Türkiye’nin şu veya bu şekilde PKK teröründen kurtuluyor olması için kapı aralanmıştır. Bu durumu “ihanet” diye yaftalamak da çok yanlış olacaktır.
Anlaşılan o ki, Terörsüz Türkiye Komisyonu ve yeni Anayasa değişikliği üzerindeki tartışmalar oldukça hareketli geçecek gibidir. Zira bu süreç dikensiz bir yol değildir! Tam aksine dikenler yanında çukurlar ve tuzaklara da rastlanılabilir. Burada en ciddi sorunlardan biri Suriye’deki PKK’nın uzantısı YPG/PYD’nin, Erdoğan’ın ısrarla “silah bırakmalarını” istemesine rağmen ne yapacağıdır?
Temennimiz, Türkiye’nin terörden kurtulması yönündedir. Ama bu yol ince ve uzun gibidir…
YORUMLAR