Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
reklam
reklam
celalettin yavuz logo
Celalettin Yavuz

Bu Rusya ve Ukrayna Ateşkes Yapabilir mi? – Prof. Dr. Celalettin Yavuz

Prof. Dr. Celalettin Yavuz – Güvenlik Politikaları Uzmanı, 19 Mayıs 2025

 

Türk medyasının, daha doğrusu Ak Parti iktidarına yakın medyanın yere göğe sığdıramadığı, Rusya ile Ukrayna arasında 15 Mayıs 2025’te yapılması gereken “Barış Masası” fiyaskolarla başladı. Hatta başlayamayıp, ertesi gün görüşme sağlanabildi. Ancak masada barıştan çok birbirine ateş püsküren, barış yerine adeta “savaş yanlıları” görülünce bu konu ele alındı.

Barış Masası’na Giderken Sadece Rusya’ya Değil, ABD’ye de ‘Yenilen’ Ukrayna

ABD Başkanı Trump’ın, “Bir günde bitiririm!” dediği Rusya-Ukrayna savaşı, Trump’ın başkanlık koltuğuna oturmasının üzerinden 4 ay geçtiği halde hala devam ediyor. Oysa Geçen süre içerisinde “Dostum!” dediği Rusya Devlet Başkanı Putin’e başlangıçta methiyeler dizerken, 13-16 Mayıs 2025 tarihlerindeki Ortadoğu gezisi öncesinde “Barışa yanaşmazsa Rusya’ya daha ağır yaptırımlar uygulama” tehdidinde bile bulunmuştu.

Trump, Rusya ve Putin’e bu şekilde davranırken, silahlı saldırıya uğrayan Ukrayna ve Cumhurbaşkanı Zelenski’ye en baştan kabul edilemeyecek şekilde yaklaştı. Sanki savaşı açan Ukrayna imiş gibi Zelenski’ye yüklendi. Hatta tüm dünyanın gözleri önünde Zelenski’ye,  Beyaz Saray’daki misafirliği esnasında hem kendisi, hem de Başkan Yardımcısı Vance tarafından hakaret edildi, hatta “Barış yapmaya hazır olduğun zaman gelirsin!” denilerek, misafirini kovdu…

Aslında Putin’le Zelenski’nin sorunu, Rusya ile barıştan çok, Trump’ın Ukrayna’dan istediği 350-500 milyar dolar değer biçilen nadir toprak elementlerini ABD şirketlerinin işletmesi idi. Zelenski bu konunun daha sonra tartışılabileceğini söyleyince hiddetlenen Trump, Zelenski’yle görüşmeyi kestiği gibi, Ukrayna’ya silah-mühimmat ve istihbarat desteğini de kesti.

Bu gelişme sonrası İngiltere, Almanya, Fransa ve Polonya’nın ısrarlarına rağmen Ukrayna savaşa devam etmek yerine, artık üç yılı aşkındır devam eden savaştan “onurlu bir barış” ile ayrılmanın hesapları içerisine girdi.

İngiltere ve ABD’nin gazıyla şu an Rus işgali altında olan Dombass bölgesiyle ilgili, AGİT bünyesinde kurulan Minsk Grubu’nda varılan anlaşmalara göre bu bölgelere has bir özerklik konusuna yanaşmayan Ukrayna, sanki bu ara gazını veren ülkelerden biri değilmiş gibi, ABD tarafından suçlanmakla karşı karşıya kalmıştı. Üstelik ABD’nin yeni Başkanı Trump, “Ben olsaydım bu savaş çıkmazdı!” diyerek, hem Biden yönetimini eleştirmekte, ancak her ne hikmetse ABD’nin yanlışlığını üstlenmemekteydi. Bu durum Zelenski’nin kolunu kanadını kırmaya yetmişti.

Ardından Nisan ayı sonlarına doğru önceki Papa’nın Roma’daki cenaze törenine katılan iki ülke başkanı bu kez daha ılımlı bir atmosferde görüşmüştüler. Zira Zelenski, ABD ile nadir toprak elementleri üzerinde anlaşma yapmaya yanaşmıştı. Hatta daha sonra da anılan anlaşma imzalandı.

ABD Başkanı Trump, bu son gelişmeye rağmen Zelenski’ye “NATO üyeliğinin ve Kırım’ın geri alınmasının mümkün olamayacağını” tüm dünyanın duyacağı şekilde zaten söylemişti.

Böylece tüm gardını düşüren bu sonuçla Ukrayna masaya oturmak mecburiyetinde kalıyordu. Bu zafiyetin giderilmesi maksadıyla Avrupa’dan İngiltere ve Fransa, en azından Ukrayna’nın güvenliğini sağlayacak bir silahlı gücün bulundurulmasını teklif ettiler. Aslında NATO bünyesinden seçilmesi teklif edilen bu kuvvete ABD onay vermediği için Avrupa ülkelerinden oluşturulması üzerinde duruldu.

İki ülke arasında çatışmalar devam ederken, Rusya 12 Mayıs 2025’te, 2024 Ağustos’unda Ukrayna tarafından işgal edilen Rusya’ya ait Kursk bölgesinin kurtarıldığını ilan etti. Bu gelişmeler sırasında Putin de 15 Mayıs 2025’te tarafların, Türkiye’nin ev sahipliğinde İstanbul’da tekrar bir araya gelerek görüşebileceklerini, bu maksatla da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı arayacağını açıkladı. Nitekim telefon görüşmesi sonunda Türkiye de İstanbul’da tarafları bir araya getirecek “Barış Masası” için ortamı hazırladı.

Barış Masası’na Oturan Tarafların Durumu

İki ülke heyetleri İstanbul’a gelmeden önce Ortadoğu ziyaretini sürdüren Trump, “Putin gelirse, ben de İstanbul’a gelebilirim!” diyerek tarafları teşvik etmeye çalıştı. Zelenski ise, Trump’ı İstanbul’a kendisinin davet ettiğini söylerken, planlı görüşmeden bir gün önce Ankara’ya gelerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’la bir görüşme gerçekleştirdi.

Zelenski-Erdoğan görüşmesinde neler konuşuldu bilinmese de, Zelenski’nin Türk medyasına verdiği demeçten, sanki Ukrayna “barış istemiyormuş!” gibi bir algı oluştu. Aslında Erdoğan’ı ziyaretinin maksadı bile tam olarak anlaşılamayan Zelenski, Kırım ve NATO konusundaki tavizlerle Trump’ın,“Ukrayna’yı Rusya karşısındaki maça adete 2-0 başlamış” gibi hissedeceği bir zemin hazırlamıştı. Doğrudan ABD ve Trump’ı hedef almasa da, “Neden her fedakarlık bizden isteniyor. Oysa savaşı başlatan Rusya ve Rusya’yı dize getirmek için daha ağır yaptırımlar uygulanmalıdır!” diye feryat ediyordu.

Aslında bu feryadın arkasında, başkanları değişen ABD tarafından “suya götürülüp susuz getirildiği”ni nihayet anlamış gibiydi. Rusya’ya kaptırılan topraklara, onbinlerce ölen ve yaralanan Ukraynalılara mı, en az 500 milyar dolarlık altyapı hasarına mı, ya da ülkeyi terk eden ve çoğunun geri dönmeyeceği belli insan kaybına mı yansın! Tabii bir de Trump yönetimine haraç olarak verilen nadir toprak elementleri var… İşte tam da burada merhum İsmet Paşa’nın şu sözü akla geliyor: “Büyük devletlerle siyasi ilişkiler, ayıyla yatağa girmeye benzer!

Zelenski ve Ukrayna’nın aksine Putin ve Rusya masaya çok daha güçlü oturdu. Bunun farkında olan Putin’in, Trump’la kişisel dostluğuna rağmen kişisel dostluk yerine devletten devlete ilişkileri esas alarak, Rusya’ya karşı büyük haksızlık yapıldığına inandığı şu iki hususu unutamadığını hissettirdi:

  • Soğuk savaş sona ererken, NATO’nun doğuya doğru genişlemesinde eski Sovyet coğrafyasında kurulan ülkelerin dahil edilmemesi sözüne uyulmayışı.
  • ABD dahil batı ülkelerinin, Ukrayna’yı Minsk anlaşmalarına uymaktan caydırmış olması.

Rusya,  “Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer!” diyerek yeni görüşmelere, Mart 2022’de İstanbul’da varılan uzlaşma metnini temel alıyordu. Tabii ki metin üzerinde uzlaşılmışken, İngiltere ve ABD’nin gazına gelen Zelenski’nin, barışa yaklaşılan masayı devirmesi de unutulmamıştı.

Bu şartlar altında sözde barış masasına gidilirken, aslında tarafların aklında barışın tesisinden çok, birbirlerine “sen suçlusun!” demek vardı. Nitekim Tarih 15 Mayısı gösterdiğinde Ruslar heyetini göndermişken, Ukrayna heyeti, Zeleski’nin Rus heyetinin temsil özelliğini yetersiz görerek, ertesi güne bırakmıştı. Oysa tüm dünya medyası İstanbul’dan çıkacak müjdeye odaklanmıştı.

16 Mayıs sabahı ABD Dışişleri Bakanı ile Dışişleri Bakanı Fidan’ın da katılımıyla önce Türkiye-ABD-Ukrayna heyetleri arasında bir görüşme yapıldı. Muhtemeldir ki Zelenski gibi “dolu” olan Ukrayna heyeti özellikle ABD tarafından yatıştırılmaya çalışılmıştı. Aynı gün öğleden sonra bu kez Türkiye-Ukrayna ve Rusya heyetleri bir araya geldiler. Toplantı sonunda ateşkesin adı anılmaz iken, Türkiye’nin aracılığında karşılıklı olarak 1000’er savaş esirinin takası üzerinde uzlaşıldığı bildirildi. Aslında bu takas meselesi bile “dostlar alış verişte görsün” şeklinde bir sonuçtu. Rusya ve Ukrayna anlaşamıyordu.

Tarafların Uzlaşamadığı İstekler

Ukrayna, “koşulsuz ateşkes” isterken, aynı zamanda şu hususlarda ısrarcıydı:

  • Toprak bütünlüğü ve güvenlik garantisi.
  • NATO üyeliğine davet veya NATO koruma şemsiyesi garantisi.
  • Bir Avrupa barış gücünün Ukrayna’da konuşlanması.

Rusya ise 2022 İstanbul görüşme metni temelinde savaşın gerekçesi olan hususların ortadan kaldırılması maksadıyla muhtemelen şu taleplerde bulunmuştu:

  • Donetsk, Luhansk, Zaporijya ve Kerson’dan Ukrayna askerinin çekilmesi,
  • Ukrayna’nın tarafsız, bağlantısız, nükleer silahlardan arındırılan bir statüye kavuşturularak silahsızlandırılması.
  • Kırım, Donetsk, Luhansk, Zaporijya ve Kerson’un Rus toprağı olarak tanınması.

Tarafların yukarıdaki muhtemel isteklerine bakıldığı zaman 16 Mayıs’ta ateşkes üzerinde neden anlaşamadıkları çok daha iyi anlaşılabilmektedir.

Tipik bir “çatışmaların çözümlenmesi” olayı olarak görülen bu tabloya bakıldığında Rusya kazanan taraf iken, kaybeden Ukrayna’nın Cumhurbaşkanı Zelenski, büyük tavizler verdiği ABD’den beyhude yere hala medet ummaktadır. Çünkü yanlışlarıyla Ukrayna’ya ve Ukraynalı insanlara nasıl hesap vereceğini düşünmekte, iç kamuoyuna “kolay teslim olmayacağım!” mesajı vermeye çalışmaktadır.

Sonuç

Kabul edilse de edilmese de Rusya, ABD desteğinden mahrum Ukrayna’ya karşı tanımlanamaz bir psikolojik üstünlük sağlamıştır. Ukrayna’nın adeta kolu kanadı sadece Rusya tarafından değil, ilaveten en önemli destekçisi ABD tarafından kırılırken, Rusya’nın savaşa devam azim ve iradesi güç kazanmıştır. Bu rahatlık sebebiyle ateşkesin görüşüldüğü günün erken saatlerde Kiev’e hava saldırısı düzenleyen Rusya, 18 Mayıs’ta da aynı şehre o tarihe kadarki en kapsamlı dron saldırısı düzenlemiştir. Rusya’nın bundan sonraki niyeti Ukrayna’ya diz çöktürmek, hatta başarısız Zelenski’ye karşı bir darbeye azmettirme düşüncesi bile olabilir.

ABD istediklerini almış iken, diplomasiyi kuralına göre oynayan Putin’in, Çin’le kurulan stratejik ortaklık da dikkate alındığında kendisine “Dostum” diyen Trump’ın tehditlerine de pek aldırış etmeyecek gibidir.

Türkiye’nin rolü ise, Mart 2022’deki kadar belirleyici bir arabuluculuktan uzaktır. 16 Mayıs görüşmelerinde sonuç alınamamış olması Türkiye’nin ve hatta bu görüşmeye dolaylı da olsa müdahil olan ABD’nin aracılık rollerindeki başarılarını gölgelemiştir. Rusya; sadece Ukrayna’ya değil, bir bakıma ABD ve Türkiye’ye de birer diplomasi başarısızlığı yüklemiştir!

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER