Prof. Dr. Celalettin Yavuz, Güvenlik Politikaları Uzmanı – 09 Mayıs 2025
22 Nisan 2025’te Hindistan ile Pakistan arasındaki sorunlu Keşmir bölgesinde bir terör saldırısı yaşandı. Hindistan’ın kontrolü altındaki Cammu Keşmir’in Pahalgam bölgesinde terörist olduğu açıklanan kişilerin açtığı ateş sonucunda 26 turist kişi hayatını kaybetti ve çok sayıda kişi yaralandı.
Olay üzerine Suudi Arabistan’da olan Hindistan Başbakanı Narendra Modi, ziyaretini keserek Yeni Delhi’ye dönerek olayın perde arkasını aralamak maksadıyla güvenlikten sorumlu üst düzey görevlilerle değerlendirme toplantısı düzenledi.
Başlangıçta Direniş Cephesi adlı az bilinen bir grubun saldırıyı üstlendiği söylense de, adı geçen örgüt bu iddiayı reddeden bir açıklamada bulundu. Hint polisinin açıklamasına göre dört zanlıdan adı da açıklanan ikisi Pakistan vatandaşı, biri de Cammu Keşmir’de yaşıyormuş. Olaydan sağ kurtulan mağdurlara göre de saldırganlar, bilhassa Hindu erkeklerini hedef almışlar.
Hindistan’da büyük bir öfke yaratan olayın ardından Hintli Başbakan Modi, ülkesinin “şüphelileri dünyanın sonuna dek kovalayacağını” ifadeyle olayı planlayanların ve gerçekleştirenlerin “hayal güçlerinin ötesinde” ağır cezalara uğratılacaklarını söyledi.
Daha sonra Hindistan, doğrudan adını vermese de saldırının arkasında Pakistan’ın olduğu yönünde güçlü istihbarata sahip olduklarını ima ederek, “Hedefimiz, sınırın ötesindeki terör altyapısını etkisiz hale getirmektir!” şeklinde açıklama yaptı. Daha sonra da 6/7 Mayıs akşamı Hindistan’dan Pakistan’ın Keşmir ve Pencap bölgesini hedef alan füzeleri ateşlendi. Bu gelişme iki ülke arasında 22 Nisan’da başlayan gerilimi daha da yükselterek, nükleer savaş riskini doğurunca ele alındı.
Pakistan-Hindistan Anlaşmazlığının Ana Sebeplerinden İlki: Bağımsızlık Sonrası Bölünmede Yaşanan Sancılı Yıllar
İki ülke arasındaki sorunun başlangıcı 1946 yılına kadar dayanmaktadır. İngiltere, küresel çapta bir “deniz imparatorluğu kurduğu 18’nci yüzyılın başlarında, bu imparatorluğu deniz ticareti ile de taçlandırmak maksadıyla iki büyük şirket kurmuştu. Biri Latin Amerika ağırlıklı ticaret yapan Batı Kampanyası (West Company) iken, diğeri de zengin baharat ve ipek ticaretinin gerçekleştirildiği, Hindistan ağırlıklı Doğu Kampanyası (East Company) idi.
Ancak bir süre sonra Hindistan’da İngilizlere ve Doğu Kampanyası’na karşı direniş ortaya çıktı. Hatta bu maksatla ilk ayaklanma 1757’de şimdiki Bangladeş’teki Bengal’de yaşandı. 190 yıl boyunca sürdürülen bu direniş II. Dünya Harbi sırasında, Mahatma Gandi liderliğindeki “oturma eylemleri” ile devam etti ve İngiltere, savaş sonunda bölgeden ayrılma kararı aldı.
Ancak İngiltere, dünyanın en eski ve kadim medeniyetlerinden birine sahip bu bölgeden ayrılırken araya bir de nifak sokmadan edemedi. İngiliz Radcliffe tarafından çizilen sınırlarla ülke üç bölgeye ayrıldı. Sözde bu sınırlara göre Müslümanlar ayrı iki bölgede, Hindular, Budistler ve Sihler de ortadaki büyük coğrafyada yaşayacaklardı.
Bağımsızlığın liderlerinden Gandi ve Nehru, bu bölünmeyi arzu etmemekte, onun yerine nispeten gevşek bir merkezi yönetimle birlikte yaşamayı arzu ediyorlardı. Ancak Müslümanların Lideri Muhammed Ali Cinnah, ayrılma taraftarıydı. Rivayete göre Gandi, elindeki kılıcı Cinnah’a vererek, “Bu kılıçla beni tepeden aşağı ikiye ayır ama, ne olur Hindistan’ı ayırma!” demişti.
Ancak İngilizlerin çizdiği harita 1946’da ortaya çıktığında, Müslümanların bulunduğu batıdaki parça (Batı Pakistan) ile doğudaki parça (Doğu Pakistan) şeklinde Pakistan, her ikisinin ortasında da Hindistan ülkesi ortaya çıktı. Aslında İngilizler tıpkı Ortadoğu’daki gibi bu coğrafyada da yeni bir nifakın tohumlarını ekmiş, yeni insanlık dramlarının çıkmasına sebebiyet vermişti. Zira Hindistan’a ayrılan coğrafyada çok sayıda Müslüman, Pakistan’a ayrılan sınırlar içerisinde de çok sayıda Hindu ve Budist yaşamaktaydı. Otoritenin mevcut olmadığı bu başlangıç döneminde zamanla her iki tarafın da tedhiş örgütüne dönüşen ötekileştiricilerinin terörü sonucunda, binlerce köyde kendilerinden olmayanlara uygulanan zulüm, kadın ve kızları kaçırma, tecavüz vb insanlık dışı olaylar sonucunda en azından 200 bin insan hayatını kaybetti.
Bu sancılı bölünme iki ülke arasındaki düşmanlık tohumlarının ekildiği ilk ciddi gelişmelerdi. İki taraf arasında o dönemde 15 milyon kişi araç yokluğu içerisinde yüzlerce kilometreyi yürüyerek karşı tarafa kendini atabildi.
Halen Pakistan’da nüfusun %2’sinin Hindu olduğu söylenmektedir. Hindistan’da ise 2011 nüfus sayımına göre nüfusun %14.2’sine karşılık gelen, 172 milyonun üzerinde Müslüman yaşamaktaydı. Hatta bu durumda, küresel ölçekte Müslümanların sayısının en fazla olduğu Pakistan’ın ardından Hindistan’ın Endonezya ile ikinci sırayı aldığı yönünde tartışma vardır.
Bir diğer sorun da, Doğu Pakistan’ın 1971 yılında bağımsızlığını ilan ederek “Bangladeş” adını aldığı dönemde ve sonrasında, Hindistan’ın Bangladeş’e verdiği destektir.
Hindistan-Pakistan Anlaşmazlığının En Büyük Sebebi: Keşmir Sorunu
Hindistan ve Pakistan 1947’de bağımsızlıklarını ilan ettikleri sırada Himalayalar bölgesinde Müslümanların çoğunlukta olduğu Keşmir’in hangi ülkeye ait olacağı yönünde anlaşmazlık çıktı. Aslında iki taraf da yerel prensliklere, katılmak istedikleri ülke konusunda tercih hakkı verilmesi yönünde uzlaşmıştı. BM Güvenlik Konseyi, 21 Nisan 1947 tarihli 47 sayılı kararıyla Cemmu Keşmir’in aidiyeti konusunda halk oylaması yapılması gerektiği yönünde karar aldı.
Buna rağmen tercih konusunda iki arada bir derede kalan, Hindu kökenli Keşmir Prensi Hari Singh, gene de Pakistan ile ulaşım ve diğer hizmetlerin devamı maksadıyla geçici bir anlaşma imzalamıştı. Ama kısa bir süre sonra Ekim 1947’de Pakistanlı bazı gruplar Keşmir’i işgal edince Singh, Hindistan’dan askeri yardım talep etti. Bu arada henüz bölgeden ayrılmamış olan İngiltere’nin Genel Valisi Lord Mountbatten, nihai statüsü oylanana kadar Keşmir’in geçici olarak Hindistan’a katılmasına destek vermişti.
Singh, aynı tarihlerde imzaladığı “Katılım Belgesi”yle dış politika ve savunma alanlarında Keşmir’in kontrolünü Hindistan’a havale etmişti. Bunun üzerine bağımsızlığını henüz ilan etmiş olan iki eski kader birliği milletlerin iki ülkesi 1947-1948’de ilk savaşlarını gerçekleştirdi. Bu ilk Keşmir savaşı sonunda Hint birlikleri bölgenin üçte ikisini, Pakistan ise kuzeyde kalan kısmını ele geçirdi. 1950’lerde eyaletin Aksai Çin olarak adlandırılan doğu kısımlarına giren Çin de 1962’de Hindistan’la yaşanan savaşın ardından bu bölgeye yerleşti. Daha sonra Pakistan, Keşmir’de kendisine ait küçük bir bölümü Çin’e terk etti.
1972’de “Simla Anlaşması” ile Hindistan ve Pakistan Keşmir’de bugüne kadar gelen “Kontrol Hattı”nı kurarak, sorunu çözüme kavuşturma niyetlerini beyan ettiler. Ama nüfusunun %68,3’ü Müslüman, %28,43’ü Hindu, %1,87’si Sihler ve %0,89’u Budist olan Keşmir’in statüsü konusunda bir türlü anlaşamadılar.
Pakistan BM’nin 1947 tarihli kararının uygulanmasında (Cemmu Keşmir’de referandum) ısrarcı iken, Hindistan bu meseleyi uluslararası kuruluşlar aracılığı yerine Hindistan ve Pakistan arasında doğrudan müzakere yoluyla çözülmesi gerektiğinde diretiyor. Bu arada bazı Keşmirliler ise her iki ülkeyi de reddederek bağımsızlık talep ediyorlar.
İki ülke arasında 1965’te yaşanan savaşı, 1971’de Bengladeş’in bağımsızlığı sırasında yaşanan savaş izledi. 1989’da Müslümanların ayaklanmasının ardından sık sık yaşanan çatışmalar sırasında 1990’lı yıllarda binlerce kişi öldü. Son olarak 1999 yılında da karşı karşıya ve nükleer silahlara sahip iki ülke arasında sınır boylarında da zaman zaman şiddetli şekilde yaşanan çatışmalar aralıklı olarak devam etti. 2002’de savaşın eşiğinden dönen taraflar 2008’de ilk kez Keşmir’deki Kontrol Hattı üzerinden bir ticaret hattı açtı. 2010’da Cemmu Keşmir’de çıkan Yeni Delhi karşıtı eylemlerde yüzden fazla genç öldürüldü.
Ağustos 2019’da Hindistan, Cemmu ve Keşmir’in özel statüsünü sona erdirerek, eyaleti iki Birlik Toprağı’na (Cemmu ve Keşmir ile Ladakh) böldü. Hükümet bu hareketin maksadını “bölgenin tam entegrasyonunu sağlamak, kalkınmayı hızlandırmak, terörizmi bitirmek ve merkezî yasaların uygulanmasıyla eşitliği getirmek” şeklinde savunsa da, bazı marjinalize edilmiş gruplara yeni haklar tanındığı gibi tartışmalara sebebiyet verdi.
Keşmir Bölgesinin Bölünmüş Haritası
6/7 Mayıs Çatışması Sonrası Yaşanan Gerilim
Hindistan’ın 6/7 Mayıs 2025 akşamı yapmış olduğu füze saldırısı öncesinde Pakistan BM’ye müracaatla, terör örgütlerinin arkasında Pakistan’ın olduğunu ima eden Hindistan’ı, iddialarının doğruluğu konusunda ispata davet etmişti. Hindistan’ın bir camiye de isabet eden füze saldırısı sonunda 31 kişi öldü, 46 kişi yaralandı. Pakistan hava sahası kapatıldı.
Daha sonra alınan bilgilere göre Pakistan da hava sahasına girmeye çalışan 5’ten fazla Hindistan savaş uçağını düşürmüş.
Füze saldırıları sonrası Pakistan tarafı sert karşılıklar verileceğini ilan ederken, özellikle Savunma Bakanı Asıf, “Pakistan’ın yok olma tehdidiyle karşı karşıya kalması halinde hiç kimsenin hayatta kalamayacağını”, yani gerilim Hindistan tarafından topyekün savaşa kadar götürülürse, sonunda nükleer savaş çıkabileceğini açıkça söyledi.
Bu arada BM Genel Sekreteri Guterres, Çin ve Rusya taraflara itidal çağrısında bulundu. Olayı ilk duyduğunda ABD Başkanı Trump’ın “Utanç verici!” şeklinde, evlere şenlik bir tepki gösterdi. Dünyayı yönetmeye kalkan “küresel güç” ABD’nin ve başkanının halleri…
Tarafların Mevcut İttifaklara Üyelikleri
Her iki ülke de, ekonomi ağırlıklı Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) üyesidir.
Hindistan: Çin, Rusya, Brezilya ve Güney Afrika ile birlikte, ABD karşısında kurulan ekonomi ağırlıklı BRICS’in kurucu üyesidir.
Hindistan; ABD, Avustralya ve Japonya ile birlikte “Çin’e karşı” kurulan Ortak Güvenlik Dörtlüsü “QUAD” üyesidir.
Hindistan, Eylül 2024’te kurulan Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ticaret Koridoru ülkelerine dahildir.
Pakistan: Pakistan, İslam İşbirliği Teşkilatı üyesidir. Çin’le ekonomik ve siyasi açıdan çok yakın ilişkiler içerisindedir. Türkiye ile de savunma sanayii dahil çok yakın ilişkiler içerisindedir.
Hindistan, hem silahlanmayı sağladığı Rusya ile, hem de ABD ile çok yakın ilişkiler içerisindedir.
Pakistan’ın çok yakın ilişkiler içerisinde bulunduğu Çin’le ise Hindistan, hegemonya uğruna sık sık karşı karşıya gelmektedir.
Hindistan, son yıllarda silahlanmaya en fazla kaynak ayıran ülkelerden biridir.
Sonuç:
Hindistan’ın 170, Pakistan’ın 172 nükleer başlığı bulunduğu, her iki ülke nüfusunun 1.75 milyara yakın olduğu, Çin-Hindistan çatışmasına da yol açarak dünyayı yaşanmış en büyük savaş felaketlerini geride bırakabilecek bir maceraya sürükleme riski taşıyan gerilimin yatıştırılması çok önemlidir.
Daha önce iki ülke arasında çıkan çatışmalarda, henüz işlerliğini yitirmemiş olan BM ve çoğunlukla ABD başkanlarının tarafların liderleriyle yaptığı telefon görüşmeleriyle ortalık yatıştırılabiliyordu. Ama gelinen günde bunu yapabilecek bir ABD ve güvenilir bir başkanı yok! Şayet Ukrayna’ya saldırarak güvenilirliği hasar almamış olsaydı, Rusya Devlet Başkanı Putin de olayı yatıştırabilirdi.
Türk Tv kanallarında ise savaş naraları atılacak neredeyse. Burada hangi ülkenin kimi tuttuğu önemli değil! Önemli olan, nükleer çatışmaya kadar gidebilecek gerilimi düşürmektir. Son yıllarda dünyamızın oldukça gerildiği dikkate alınırsa, nükleer savaş riskinin de bu gerilime paralel olarak yükseldiği görülebilmektedir. Yani tırmanmanın devamı mazallah bir nükleer dehşeti getirebilir.
Savaş çığırtkanlığı bırakılarak, sağduyulu hareket esas alınmalıdır.
YORUMLAR