Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
reklam
reklam

Suriye’de Etnik Sorunlar: Dürzilik – Doç. Dr. Kemal Olçar

Doç. Dr. Kemal OLÇAR – 5 Mayıs 2025    

Doç. Dr. Kemal OLÇAR – 5 Mayıs 2025

 

 

Ortadoğu coğrafyası tarih boyunca çok etnikli, mezhepli ve karmaşık, aile, aşiret ve kabile yapısına ev sahipliği yapmıştır. Tüm bu karmaşık sosyo-kültürel yapılar içinde genellikle inanç sistemleri ve soy/kan bağları birleştirici unsur olarak görülmektedir. Bu sebeple sömürge dönemlerinden sonra millet olma ve/veya vatandaşlık anlamında ülke aidiyet duyguları tam olarak gelişememiştir. Ortadoğu jeopolitiği sürekli hâkim güçler tarafından istismara açık halde kalmış ve soy ya da mezhepsel çıkarlar için birleşme algısı yerine yerel/mikro ölçekte kabilesel güçlenme her zaman ön plana çıkmıştır. Bu durum Osmanlı İmparatorluğu döneminde de böyle olmuş, bugün de geçerliliğini devam ettirmiştir. Dolayısıyla Ortadoğu’yu anlamak için Makedonyalı Büyük İskender, Roma ve Bizans İmparatorlukları, Emevîler, Abbasiler, Selçuklular, Eyyubiler, Memlukler, 400 yıl kadar hüküm süren Osmanlı yönetimleri, Fransızların manda rejimi, 1946 sonrası bağımsızlık dönemi, 70 yıllık Esad ve yeni eş-Şara dönemlerini ayrı ayrı incelemek gerekmektedir.

Fransa’nın Suriye’deki Mezhepsel Bölünme Politikası

Özellikle Fransa, Suriye’de kalıcı olabilmek için mezhep ve etnik tabanlı mikro devletçikler oluşturma yolunu seçmiş ve farklılıkları derinleştirmiştir. Önce Trablusşam (Tripoli), Sayda, Sur, Beyrut ve Beka Vadisi’nden mürekkep Lübnan kurulmuş, ardından Suriye’yi Halep, Şam, Lazkiye ve Cebel-i Dürzi olarak dört parçaya bölmüş, İskenderun Sancağı’na (Hatay) özerklik vermiş ve son olarak 1925 tarihinde Şam ve Halep’ten ibaret Suriye Devleti’ni oluşturmuştur. 1936 yılında da Alevi ve Dürzi bölgelerini Suriye toprakları ile birleştirmiştir. Bugün İsrail’in de Suriye’de yapmak istediği böl-parçala-yönet sistemi tam da bu plandır. Sadece sözde Halep Devleti sınırlarında Kürt nüfusun bulunduğu iddia edilen kuzey doğuda bir Teröristan kurma istediği Fransız Planı ve İsrail Planı arasındaki yegâne farkı ortaya koymaktadır. ABD ve YPG ise daha yönetilebilir ve demokratik olduğu gerekçesiyle İsrail Planına Suriye’de federal bir rejim dayatmak suretiyle zımnen ya da doğrudan destek vermektedir. Türkiye ve Yeni Suriye Hükümeti üniter devlet teziyle bu plana şiddetle karşı çıkmaktadır.

Suriye’de Etnik Sorunlar: Dürzilik – Doç. Dr. Kemal Olçar

Suriye’nin Etnik ve Mezhepsel Dağılımı

Suriye genelinde Kürtler, Ermeniler, Asuriler, Aleviler, Dürziler, Araplar, Türkler, Nusayriler vd. olmak üzere birçok etnik ve mezhepsel topluluk yaşamaktadır. İşte tüm bu plan savaşları içinde son dönemde etnik/mezhepsel bir grup öne çıkmaktadır: Dürziler. Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde (TASAM) İzzettin Artokça tarafından 25 Haziran 2013 tarihinde hazırlanan “Ortadoğu’da Dürziler” adlı Stratejik Rapor No: 54’e göre, tarihsel süreç içinde Dürzilik Fatımî Devleti halifelerinden el-Hâkim’in (996-1021) veziri Hamza bin Ali’nin kurduğu bir mezhep olarak bilinmektedir. Şiiliğin İsmailiye kolundan doğduğu iddia edilen Dürzilik, Nuştekin ed-Dürzi’nin isminden türetildiğ varsayılmaktadır. Ortaya koydukları inanç sistemleri dönemin halkları tarafından reddedilince ve Haçlı Seferleri sırasında Hristiyan güçler ile iş birliği yapınca topluluk Teym vadisi, Sayda, Beyrut, Filistin ve Şam’a dağılmak zorunda kalmışlardır. Dürzilik mezhebi çoğu ilahiyatçı tarafından “yoldan çıkmış” (sırat-ı müstakim) şeklinde tasvir edilirken, mezhebin kurucularından Halife El-Hâkim de kendisini adeta (haşa) bir “yaratıcı” şeklinde tanımlamıştır. Allah’ı cismen tasvir etme ve ruhun canlılar arasında gezmesi şeklinde karmaşık inançları olduğu ifade edilmektedir. İslam inancının bazı temel esaslarını farklı yorumlamışlar ya da tamamen değiştirmişlerdir.

Dürzilerin Osmanlı Dönemindeki Durumu

Osmanlı Devleti zamanında da Dürziler çeşitli ayaklanmalar gerçekleştirmişler ve İbrahim Paşa tarafından bu isyanlar bastırılmıştır. Osmanlı Devleti’ne karşı Fransızların teşvik etmesiyle 1921 yılında kurulan Cebel-i Dürz Emirliği 1936 yılında ortadan kalkmış, ancak topluluğun en önemli ailelerinden olan Şihâbiler, Ma’niler, Tenuhîler ve Canbolat aileleri varlıklarını sürdürmüşlerdir. Adı geçen bu aile grupları yıllar içinde birbirleriyle de mücadele etmişler ve özellikle Canbolat ailesi rasyonel ve yaşadıkları toplum içinde uyum sağlayarak Lübnan siyasi ve içtimai hayatına entegrasyonu başarabilmişlerdir. 03 Nisan 2025 tarihinde Suriye Cumhurbaşkanı Eş-Şara ile görüşme yapan Lübnan İlerici Sosyalist Partisi Lideri Velid Canbolat soy ismiyle anılan bu ailenin devamıdır. Canbolat İsrail ile anlaşma yapmaya çalışan, askeri yardım adı altında silahlanan ve Suriye Hükümetine karşı eylemler yapmaya çalışan grubu isyancı ve radikal olarak tanımlamaktadır.

Dürzi Toplumunun Sosyal ve Dini Yapısı

Dürzi toplumu ise genel anlamda din uleması/otoritesi (ukkal) ve dini iyi bilmeyenler (cuhhal) olarak iki sınıf şeklinde yapılandırılmıştır. Dini otorite “Şeyhü’l-akl” denilen kişidir ve dinsel konulara ve gündelik işlere dair yetki ve sorumlulukları vardır. “Ukkal” sınıfı “hassa” ve “amme” olarak iki gruba ayrılmıştır. Hassa din bilgisi oldukça yüksek, amme ise yeterince dini öğretiye sahip diğer kişiler için kullanılmaktadır. Bunun dışında “vejetaryen” ve evliliği yasaklanmış “etkiya” sınıfı ve hizmetkarlıkla görevli olan “ecevit” grubu bulunmaktadır. İbadethane olarak da “halvethaneler” kullanılmaktadır. Bilinen en önemli halvethaneler Halvetü’l-Beyda, Katalib Halvethanesi, Zambakiye Halvethanesi, Muhnise Halvethanesi’dir. Dürziler, kendilerini İslam inancından ayırarak yeniden doğuşa (reenkarnasyon) inanmakta ve İslam’ın beş şartının dışında “yedi temel şartı” öne çıkarmaktadırlar. Her koşulda bulundukları otoriteye itaati gelenek haline getirmiş olan Dürziler “takiyye” yöntemini de ustalıkla kullanmaktadırlar. Yaşadıkları bölgelerde medeni hukuk düzenlemeleri Dürzi inancına uygun icra edilmekte ve Lübnan’da Dürzilerin hakları, 1948 tarihli “Lübnan Dürzî Şahıs Hukukuna” göre düzenlenmiş ve toplam beş mahkeme ile yargılamalar yapılmaktadır. Bunun dışında Dürzi topluluklara Suriye ve İsrail’de de benzer haklar verilmiştir.

Suriye’deki Dürzi Nüfusun Güncel Durumu

2024 yılı itibariyle sayıları 700.000’den fazla olduğu tahmin edilen ve bugün tartışmalara konu olan Suriye Dürzi topluluğu çoğunlukla (340.000 kişi) ülkenin en güneyinde yer alan Süveyda kentinde, geri kalan çoğunluk ise Şam ve çevresindeki yerleşim bölgelerinde (250.000 kişi) yaşamaktadırlar. Bunun dışında Şeyh Dağı, Cebel el-Summak, Kalb Loze ve Golan bölgelerinde yaşayan Dürzi nüfusun (110.000 kişi) olduğu bilinmektedir. Toplam Suriye nüfusunun (25.469.594) yaklaşık %2,7’sini oluşturmaktadır. Dürzi topluluklar Suriye iç savaşı esnasında Ceyş el-Muvahhidin örgütü ile DAEŞ’e karşı, Sukur el-Cebel Tugayı ile de Esad rejimine karşı mücadele ettikleri iddia edilmektedir.

Bölgesel Siyasette Dürzilerin Rolü

Son gelişmeler ışığında Ortadoğu ve özelde Suriye’de Dürzi topluluklarının beşerî güç değeri ihmal edilebilir düzeyde olsa bile politik açıdan bulundukları ülkelerde etkin olma yetenekleri bulunmaktadır. Bu sebeple Suriye Devlet Başkanı Eş-Şara Velid Canbolat ile görüşürken aynı anda İsrail’in soykırımcı Siyonist Başbakanı Benjamin Netanyahu İsrail’deki Dürzi toplumunun ruhani lideri Şeyh Muwafaq Tarif ile görüşmüştür. İsrail bir taraftan ruhani liderler ile görüşürken Eş-Şara Lübnan’da etkin bir siyasi parti lideriyle rasyonel görüşmeler yapmaktadır. Bu yaklaşım bile her iki liderin kendi ülkeleri ile ilgili hangi emelleri olduğunun göstergesidir. Suriye lideri Suriye’de yaşayan tüm halklara eşit vatandaşlık hakları vermeye ve tüm farklılıkları zenginlik olarak tanımlamaya çalışırken, İsrail Başbakanı Suriye’yi radikal Dürzi gruplarla iş birliği yaparak bölmeye gayret göstermektedir. Ancak Ortadoğu tarihi işgalci ve sömürgeci ülkelerle ittifak kurup yok olan, bölünen ve hezimete uğrayan topluluk örnekleriyle doludur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu “ahval ve şerait” içinde Suriye’nin toprak bütünlüğünü, üniter devlet rejimini, tüm halkların eşitliğini ve kalkınmış bir Suriye Devleti’ni savunmaya devam etmektedir.