
Öğr. Gör. Ömer MEMOĞLU – YUTAM Başkanı – 21 Mart 2025
21. yüzyılın ikinci çeyreğinde küresel güvenlik paradigmaları hızla değişmekte ve artan tehditlere karşı yeni stratejik yaklaşımlar geliştirilmesi zorunlu hâle gelmektedir. Biyoteknoloji, kuantum teknolojisi, yapay zekâ, otonom sistemler ve uzay mühendisliği gibi stratejik alanlarda üstünlük elde etmek, küresel rekabette etkin ve caydırıcı bir aktör olmanın temel şartları arasında yer almaktadır.
Bu bağlamda tek kutuplu dünya düzeninden çok kutuplu bir dünya düzenine doğru yaşanan geçiş/dönüşüm süreci kapsamında jeopolitik ve jeostratejik dengeler değişmektedir. Türkiye ise savunma sanayiindeki atılımlarıyla dünyada Türk savunma sanayiinin yükselişi çerçevesinde küresel pazarda söz sahibi olmakta ve millî savunma sistem ve teknolojilerini dost ve müttefik ülkelere ihraç etme kabiliyetiyle küresel barış, istikrar ve güvenliğe yeni bir yön/şekil vermekte, katkı sunmaktadır.
Yapay Zekâ’nın Yükselişi, “Ulusların Düşüşü”
Daron Acemoğlu ve James A. Robinson’un “Ulusların Düşüşü” eserinde vurgulanan temel argüman, kurumların kapsayıcı veya dışlayıcı yapısının devletlerin ekonomik ve politik başarısını belirlediği şeklindedir. Günümüzde bu analiz, dijital egemenlik bağlamında yeniden ele alınmalı, yüksek teknoloji ile dizayn edilen güvenlik paradigmalarının kapsayıcı bir model olarak caydırıcılık ve stratejik üstünlük sağlaması çerçevesinde inşasının önemini düşündürmektedir.
Yüksek teknolojiyi yalnızca bir kontrol mekânizması olarak gören otoriter rejimler, dijital güvenliği merkeziyetçi bir güç aracı hâline getirirken, kapsayıcı dijital kurumları benimseyen devletler ise stratejik üstünlük ve ulusal güvenliği uzun vadeli bir jeopolitik denge içinde inşa etmektedir. Francis Fukuyama’nın “Tarihin Sonu ve Son İnsan” tezinde öne sürdüğü gibi, liberal demokrasinin nihai yönetim biçimi olduğu iddiası, dijital otoriterlik ile kapsayıcı dijital politikalar arasındaki mücadele bağlamında yeniden sorgulanmalıdır.
Yapay zekâ destekli istihbarat analiz teknikleri ve karar-destek sistemleri, otonom sistemlere hedefi imha etme kararının devri, biyoteknolojik manipülasyonlar yoluyla Hakikat Sonrası (Post-Truth) çağının etkileri ve metaverse tabanlı askeri eğitimler gibi dijital dönüşüm unsurları, sanal dünyalara doğru evrilen savaş konseptlerini tanımlamaktadır. Bu dönüşümle birlikte yeni nesil güvenlik alanları ortaya çıkmakta ve yalnızca yüksek teknoloji ile elde edilebilecek üstünlük ve caydırıcılık, kapsayıcı dijital politikalarla uzun vadeli bir caydırıcılık unsuru hâline gelebilecektir. Aksi takdirde Fukuyama’nın “Son İnsan” metaforunda işaret ettiği gibi bireysel özgürlüklerin silikleştiği ve teknolojinin toplumu denetim altına aldığı bir düzenin kapımızı çalması kaçınılmaz olacaktır. Bu bağlamda dijital egemenlik ve güvenlik stratejilerinin belirleyici olacağı bir döneme adım atıyoruz. Doğru dijital politika ve stratejik yönelimlerin inşa edilmesi, ulusal güvenlik açısından kritik bir öneme sahip olacaktır.
Dijital Savaşçılar, Sanayi 4.0 ve İnsan 2.0: Yapay Zekâ ile Hibrit Harp Stratejileri
Askerî alanda Sanayi 4.0 ve İnsan 2.0 konseptleriyle geliştirilen dijital asker projeleri (Bknz. HAVELSAN Cengaver Projesi), ulusların gelecekteki güvenlik mimarisini belirleyecek ana faktörlerden biridir. Sanayi 4.0 döneminin üretim süreçlerini dönüştürmesi gibi, İnsan 2.0 konsepti de askerî personelin dijitalleşmesini zorunlu kılmaktadır. Tek bir erin ileri teknolojik teçhizatlarla donatılması kapsamında HAVELSAN’ın dijital askeri Cengaver ile istihbarat ve askerî operasyonlarda tek bir er nokta operasyonlar icra edilebilecektir.
Beyin-makine arayüzleri, biyoteknolojik implantlar ve artırılmış gerçeklik destekli harp sistemleri, insan savaşçıların yarı-sibernetik dönüşümü kapsamında dijital askerlerin hibrit savaş kabiliyetlerini artırmaktadır. HAVELSAN’ın geliştirdiği Cengaver projesi, yapay zekâ destekli karar alma sistemleriyle savaş alanındaki koordinasyonu üst düzeye çıkarırken, dijital asker konseptini somutlaştırmaktadır.
Bununla birlikte metaverse tabanlı askeri simülasyon eğitimleri/sistemleri, gerçek zamanlı savaş senaryoları ve yapay zekâ destekli düşman profilleri ile askerlerin muharebe kabiliyetlerini geliştirmektedir. Gerçek dünyadaki tüm muharebe senaryoları, tüm savaş teknik ve stratejilerinin sanal dünyalara aktarılması kapsamında cengaverlerin tüm ihtimal ve senaryolara karşı hazır hâle gelmesi de olanaklı hâle gelecektir.
Ancak bu sistemlerin siber saldırılara ve manipülasyonlara açık olması, ulusal güvenlik açısından yeni tehdit alanlarını da oluşturmaktadır. Dijital harp sahasında üstünlük sağlamak, yalnızca teknolojik ilerlemeyle değil, aynı zamanda siber güvenlik politikaları ve stratejik veri egemenliği ile mümkün olacaktır. Bu bağlamda yeni nesil siber tehditlere karşı koyma görevi yakın zamanda ülkemizde kurulan Siber Güvenlik Başkanlığı’nda olacaktır.
Kutsalların Kutsalı (Sanctum Sanctorium): Dijital Mukaddes Alanların Belirlenmesi ve Korunması
Geleneksel savaşlarda fiziksel kutsal alanların korunması nasıl hayatî bir öneme sahipse, modern savaş paradigması da Sanctum Sanctorium (Kutsalların Kutsalı) kavramını dijital dünyaya taşımaktadır. Kritik ve stratejik öneme sahip tüm veriler artık sanal bulut sunucularında ve ulusal veri merkezlerinde barındırılmakta, bu da siber egemenliği ulusal güvenliğin temel unsurlarından biri hâline getirmektedir.
Devletler, siber uzayda kritik altyapılarını ve millî verilerini fiziksel kutsal alanlarını korudukları gibi muhafaza etmek zorundadır. Büyük veri (big data) hasım aktörlerin eline geçtiğinde, ülkenin millî güvenliği için ciddi tehditler oluşturabilir. Bu nedenle ulusal veri merkezleri, yerli yapay zekâ algoritmaları, askerî istihbarat ağları ve güvenli haberleşme sistemleri birer ‘siber kutsal alan’ olarak değerlendirilmelidir. Siber Vatan Doktrini çerçevesinde, bu alanlar yalnızca bilgi güvenliğinin değil, aynı zamanda ulusal güvenlik politikalarının temel taşıyıcıları olarak ele alınmalı ve her türlü saldırıya karşı korunmalıdır.
Human Geographic: Coğrafyanın Dijitalleşmesi ve Yeni Güvenlik Algoritmaları
İstihbarat birimleri, coğrafi bilgi sistemlerini (CBS) yapay zekâ ile entegre ederek Human Geographic konsepti çerçevesinde güvenlik analizlerini derinleştirmektedir. Demografik hareketlilik, kriz bölgelerindeki nüfus dinamikleri ve yapay zekâ destekli tahminleme modelleri, uluslararası güvenlik stratejilerinin belirlenmesinde kritik rol oynamaktadır.
Coğrafyanın dijitalleşmesiyle birlikte dijital mekân modelleme teknolojileri askerî ve istihbarî operasyonların planlamasında devrim yaratmaktadır. Alternatif operasyon senaryolarının yapay zekâ ile simüle edilmesi nokta operasyonlarda hata payını en aza indirirken, hızlı karar alma süreçlerini optimize etmektedir. Bu dönüşüm istihbarat ve güvenlik alanında stratejik öngörü kapasitesini artırarak geleceğin tehditlerine karşı daha proaktif bir yaklaşım geliştirilmesine olanak tanımaktadır. Artan tehditler ve değişen dinamikler Human Geographic konseptinin önemini ortaya koymaktadır.
Sonuç
Küresel güvenlik paradigmalarının dönüşümü, yüksek teknolojilerle şekillenen yeni bir jeopolitik dengeyi zorunlu kılmaktadır. Yapay zekâ destekli istihbarat sistemleri, biyoteknolojik manipülasyonlar, metaverse tabanlı askeri eğitimler ve otonom harp sistemleri ulusal güvenliğin geleceğini belirleyen temel faktörler hâline gelmiştir. Bu teknolojiler, stratejik üstünlük sağlayan caydırıcı unsurlar olabileceği gibi yanlış yönetildiğinde otoriter kontrol mekânizmalarının ve siber güvenlik tehditlerinin temelini de oluşturabilir.
Sanayi 4.0 ve İnsan 2.0 ekseninde şekillenen dijital savaşçılar, artık fiziksel cephelerden ziyade sanal alanlarda ve veri akışları üzerinde mücadele vermektedir. Siber Vatan, kutsalların kutsalı olarak ulusal egemenliğin yeni mücadele alanı hâline gelirken, Human Geographic ile coğrafyanın dijitalleşmesi ise askerî stratejilerin yapay zekâ destekli karar alma süreçleriyle şekillendiği yeni bir güvenlik anlayışını ortaya çıkarmaktadır.
Bu bağlamda Fukuyama’nın “Son İnsan” metaforunda işaret ettiği gibi teknolojik gelişmelerin bireysel özgürlükleri yok eden bir denetim aracına dönüşmemesi için kapsayıcı ve stratejik dijital politikaların inşa edilmesi gerekmektedir. Dijital egemenliğin belirleyici olduğu bu çağda güvenlik ve özgürlük arasındaki dengeyi iyi sağlamak, geleceğin en kritik ulusal güvenlik meselesi olacaktır.