
Büşra AS – 19 Temmuz 2024
Türk toplumu geleneksel bir toplumdur. Avrupa’da yayılan modernite düşüncesi bizim coğrafyamızda daha geç kabul görmüştür. Dolayısıyla günümüzde ne kadar modernleşmiş bir toplum olarak dünyaya ayak uydurmuş olsak da hala geleneksel yapının izlerini taşıyor ve geleneklerimizi yaşatıyoruz. Modernlik bizlere birçok değer katmış olsa da bunun ilişkilerimize yansımalarında olumsuzluklarda görebiliyoruz.
İbn-i Haldun’un asabiyet kavramına göre bir topluluk hiçbir çıkar gözetmeksizin sosyal yapıda bir dayanışma ve destek içerisindedir. Toplumun her bir bireyi akrabalık bağı olsun ya da olmasın sırf aynı topluma mensup olduğundan dolayı birbirine destek çıkarlar. Bu kavram üzerine çalıştığı Arap toplumlarında, ”Haksızda olsa haklı da olsa kardeşinin tarafını tut” anlayışı vardır. Bu bilgilerden yola çıkarak İbn-i Haldun, modernite öncesi bir toplumda toplumsal ilişkilerde aidiyet duygusunun yüksek olduğu sonucuna ulaşmıştır.
Geleneksel Türk toplumunda ise özellikle Anadolu’da buna benzer bir yapıdan söz etmek mümkündür. İnsanların birbirine destek olduğu, bir işi bir arada yaptıkları ve kutlama, yas gibi törenlerin önemli olduğu toplumsal ilişki biçimi mekanik dayanışma olarak tanımlanmaktadır. Bu dayanışma türünde toplumun ahlaki, dini ve kültürel değerleri ortaktır ve bu ortak payda toplumsal dayanışma için yeterlidir. Bu ilişki biçiminde bireyler birbirleri ile iletişim kurarken ortak duygu ve düşüncelere sahip olmak dışında bir kriter aramazlar. Bir uyum ve dayanışma içinde ilişkilerini inşa ederler. Köylerdeki imece çalışmaları bunun güzel bir örneğidir. Amaç birlik ve beraberlik içinde bir işi bitirmek ve bundan toplum olarak fayda sağlamaktır. Sizce günümüz ilişkileri mekanik ilişkilere benzerlik göstermekte midir?
Günümüz ilişkilerinde yaygın olarak organik dayanışma gözlemleyebiliriz. Organik dayanışma, iş bölümünden ya da insanların birbirlerine muhtaç olmalarından doğan bir dayanışmadır. Durkheim’a göre organik dayanışma yaşanılan coğrafyada, sanayi gelişmiş olur ve nüfus da yüksektir. Bireyler birbirleri ile benzemez(din, dil, ırk) ve bundan dolayı da farklılıktan doğan bir uyum yaşarlar. Yani bu dayanışma türü modernliğin bir ürünüdür. Bireyler birbirleri ile ihtiyaçları doğrultusunda ilişkiler kurarlar. Değerler çoğu zaman ön planda değildir. Belli bir ahlaki yapı yoktur bunun yerine toplumsal düzen, etik kurallar ile sağlanır. Etik kurallar özellikle belli meslek gruplarında evrenseldir. Bu durum kurallarda adaleti getirebildiği gibi ilişkilerde suniliği de beraberinde getirebilir. Çünkü burada ortak duygu, düşünce ve değerler ön planda değil kurallar ön plandadır.
İlişkilerin değişimini yalnızca nüfus artışı ve sanayileşme ile kısıtlamak günümüzde yaygın olarak kullandığımız teknolojik araçlara haksızlık etmek olur. Teknolojinin gelişmesi ile çok fazla iletişim aracının varoluşu; üslubumuzu, dilimizi ve kendimizi ifade ediş biçimimizi değiştiriyor. Sosyal medya metinlerimizde yazım dilimiz; kısaltmaları, işaretleri, müzikleri içerirken mail akışlarımızda daha resmi bir dil tercih ediyoruz. Gündelik konuşma dilinde ise ses tonumuz, üslubumuz ve beden dilimiz devreye giriyor. Tüm bu değişimler modern dünyaya ayak uydurma sürecimizin bir parçası. İletişimimizde ki bu değişimler elbette ki ilişkilerimizi de farklı bir sosyalizasyon sürecine götürüyor. Bu durum kaçınılmaz çünkü ilişkilerin temelini iletişim oluşturuyor. Modern dünya insan ilişkilerini; dayanışma anlayışı, dil kullanımı, ahlaki anlayış anlamında dönüştürmeye devam ediyor. Bu durum hem sosyal yapıda hem ailede hem de evliliklerde olumlu olumsuz yansımalara neden oluyor.