
Fatih ÜNLÜ – 13 Ocak 2025
Hayal kırıklığı kötüdür. Üst üste yaşanan hayal kırıklıkları daha da kötüdür.
Emeklilerin ve maaşla geçinen kesimlerin son dönemde yaşadığı hâli sanırım en iyi bu cümlelerle izah edebiliriz.
Neden?
Çünkü son birkaç dönemdir maaşlarda yapılan artışlar beklentilerin çok gerisinde kaldı. Ve bu kesim için hayat zorlaştıkça zorlaştı, neticede telafisi sonradan zor hayal kırıklıkları oluştu.
Malum, asgari ücret 1 yıl için yüzde 30 arttı. Asgari ücrete 6 ay sonra yeni bir düzenleme yapılması ihtimal dâhilinde.
SSK ve BAĞ-KUR emeklilerine altı ay için yüzde 15,75; memur ve memur emeklilerine ise yüzde 11,54 zam yapıldı. Bunlar kısmen değişebilir. Şu anki mevcut artışlar resmi enflasyonun bile gerisinde. Çeşitli yöntemlerle hesaplar yapılıyor ama geçmiş enflasyonun bünyede oluşturduğu zarar ve tahribat giderilmeden dengeli bir çözüme ulaşılması zor.
Resmi enflasyonun yaşanan enflasyonu ne kadar yansıttığı uzun zamandır yapılan derin bir tartışma. Biz bu kısa yazıda bu derin konuya girmeyeceğiz. Ama şunu söyleyebiliriz:
İnsanlar haklı olarak geçimlerinde karşılaştıkları zorluklara, temel ihtiyaçlara verdikleri paranın artış oranına ve kiradalarsa ay sonunu getirmekteki zorlu mücadeleye bakıyorlar. Ve resmi enflasyonu da ancak bu zorlukları ölçebiliyorsa sağlıklı addediyorlar.
Eğer sistem bir sebeple bunu ölçemiyorsa, ufak farkları kimse dert etmez ama ciddi sapmalarda en önemli unsurlardan olan inandırıcılık yara almaya başlar.
İnsanların sıcaktan bunaldığı bir ortamda “Hava serin” demenin bir faydası olmaz, insanlar yaşadıklarına bakarlar.
Diğer yandan, biliyoruz ki halkımız fedakârlık yapmayı da bilen bir halk, bunda şüphe yok, bunun örneği de çok. Ama göstergeler yavaş yavaş dar gelirli ve ücretli kesim aleyhine ciddi bir servet transferinin yaşandığını da gösteriyor. Bu sebeple, fedakârlık istemekten ziyade ince politikalarla çözümler üretilmesi gereken bir durum var karşımızda.
Yönetimde her kademede halkın derdiyle dertlenen birçok kardeşimiz var. Bunların sahada olan bitenlerden daha çok haberdar olmaları ve özellikle gıdada çarşı, pazar ve marketlerdeki durumu bir vatandaşın gözüyle görmeleri gerekiyor ki bu çareler üzerinde daha yoğun çalışsınlar.
Çözümün kolay olduğunu iddia etmiyoruz ama yoğun çalışılınca birçok formülün bulunabileceğinden de eminiz.
Maaşlar özellikle de emekli maaşları bahsinde, 9 Ocak 2024 tarihinde bir yıl önce yayınlanan “Güzel Bir Hayat İçin İyi Bir Maaş” başlıklı yazımızda biz de beklentileri sıraladıktan sonra şu hususları dile getirmişiz:
“Bu beklentiler ışığında, önümüzde iki seçenek var. Ya çoğu insanı memnun edecek iyi bir çözüm ya da bir hayal kırıklığı.
İlk seçeneğin, memnuniyet seçeneğinin gerçekleşmesi için emeklilerimizin durumunu iyileştirme noktasında imkânları sonuna kadar zorlamak lazım.
Temel amaç emeklilerimizin de bir nebze sevinmeleri ve rahat etmeleri olmalı. Özellikle yıllar içerisinde emekli maaşlarında yaşanan ciddi erime de göz önüne alınınca, bu daha da “elzem” hale geliyor.
Düşük geliri olan ve yaş ilerledikçe sağlık sorunları da giderek artan emeklilerimizin rahat etmeleri, sıkıntılarının bir nebze azalması ve kalpten duaları… İnanın, onların ah’larına değil, samimi ve içten dualarına ihtiyacımız var.
İşin teknik yönü düşünüldüğünde de, emekliye ve ücretliye verilen hakkaniyetli artışlar ekonomik canlanmaya en çok katkı sağlayan unsurların başında geliyor. Bu tür artışların hemen ekonomik çarkları harekete geçirdiği hepimizin bildiği bir husus: Birikmiş borçlar ödenir, acil ihtiyaçlar karşılanır, alınabilecekler alınır, velhasıl piyasalar hareketlenir.
Bu tür artışların talep üzerinden enflasyona kısmi bir etkisi olabilir ama muhtelif önlemlerle, özellikle üretimi artırıcı önlemlerle bunun çok sınırlı kalması temin edilebilir. Zaten bu insanlar çoğunlukla ihtiyaçları olanları alacaklar. Hiç olmazsa, borçla harçla değil, daha rahat alırlar.
Evet, alınacak önlemlerle, ücret artışlarının ciddi bir içtimai, toplumsal gayrete ve bir üretim hamlesine vesile olması da temin edilebilirse, maaş artışların ekonomik getirisi ve çarpan etkisi de o oranda yüksek olur.
Emekli maaş artışları yapılırken -birçok kişinin talep ettiği üzere-, asgari geçim şartlarına dikkat edilmesinin yanı sıra prim gününe ve ödenen meblağa da dikkat edilmesi şüphesiz hakkaniyetli bir yaklaşım olur.”
“Orta vadede ise çalışan – emekli oranının düşmesi gibi kritik hususları da dikkate alacak şekilde tüm emeklilik sistemimizin hakkaniyetli bir revizyona ihtiyacı var.”
Bir yıl önce yazılan bu hususlar hâlâ geçerliliğini koruyor görünüyor. Mart 2024’te yapılan mahalli idareler seçiminde ondan çok kısa bir süre önce 2023 Mayıs’ında yapılan Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve Genel Seçime göre çok farklı bir tablonun ortaya çıkmasının birçok sebebi var elbette. Ama en önemli sebeplerden birisi de -birçok kişi gibi- bizim de yazımızda ifade ettiğimiz hususlara dikkat edilmemesi ve bazı kesimlerde ciddi bir hayal kırıklığının yaşanması. Fakat biz konuyu seçimden vs. ziyade önemli bir hak konusu olarak dile getiriyoruz.
Bu durum ABD Başkanlık Seçimlerinin sonuçlarını değerlendiren 12 Kasım 2024 tarihli “Demokratlar Neden Kaybetti?” başlıklı yazımızdaki bulgularla da örtüşüyor.
Özetle, insanın olduğu her yerde yönetimlerin insan için, vatandaşları için önemli olan hususlara önem vermeleri gerekiyor.
Zorluklar
Emeklilik sistemimizin karşılaştığı zorlukların da -işin içinde olanlar kadar olmasa da- farkındayız. Malum, EYT düzenlemesinde kademelendirilme yapılmadan hızlı bir kararla kapsamın çok geniş tutulması sisteme ciddi bir yük bindirdi. Düzelme yolunda olan aktüeryal denge iyice bozuldu. Bu da çokça dile getiriliyor ama bu, karar vericilerin aldığı bir karar.
Ayrıca, bundan çeyrek asır kadar önce yapılan ve emeklilik yaşını aşırı artıran düzenlemenin Türkiye’nin çalışma şartlarına uymadığı ve ortalama yaşam beklentimizle de uyuşmadığı bilinen bir konuydu.
Soruna kademeli ve makul bir çözüm getirmek yerine bu kez de hızlı bir kararla -ifrat tefrit deyimini hatırlatır bir şekilde- diğer tarafa doğru bir savrulma yaşandı. Tabiatıyla, kendileri dışında gelişen bu durum emeklilerin mağdur edilmeleri için bir gerekçe olamaz.
Diğer önemli bir husus da, EYT’nin getirdiği yük gibi ülkemizin çok yüksek faiz ödemeleri vs. gibi belirli önlemlerle azaltılabilecek daha ağır ama çok dile getirilmeyen başka yükleri de var.
Diğer yükler üzerinde de kafa yormamız ve popülizme sapmadan insanımızın, ücretli kesimin, emeklilerimizin günlük hayatlarında karşılaştıkları ağır sorunları çözecek ve onların mutluluğuna vesile olacak bir yaklaşım geliştirmemiz gerekiyor.
İşin çok yönlü olduğunu hepimiz biliyoruz. Zaten yukarıda alıntıladığımız yazımızda da -naif bir tarzda- kamuya/işverene çalışanlarına hakkaniyetli artışlar vermeyi tavsiye ederken, memurlarımız ve çalışanlarımız için de aldıkları maaşı hak edecek bir çalışma tarzının önemini vurgulamıştık.
Yazımızı çok uzatmadan konuyla ilgili birkaç önemli hususu daha dile getirerek bitirelim:
Maaş artışlarıyla ilgili en büyük sorunlardan birisi de, yapılan artışların ihtiyacı karşılamamasının ötesinde bu artışların fiyatlardaki artışlar karşısında kısa bir süre sonra eriyeceği endişesi. Dolayısıyla, fiyat artışları sahada gerçekten azaltılabilirse, bu yöndeki endişeler de azalacaktır.
Bu vesileyle, asgari ücretle ilgili de konunun farklı yönlerini kapsayacak bir yazı kaleme almaya çalışıyoruz. Bitirebilirsek, bunu da kıymetli okuyucularımızla paylaşırız.
Allah’a emanet olun.