Haydar AS – 21 Ekim 2025
Türkiye yüzyılı hedeflerine, terörden arındırılmış bir Türkiye ile ulaşırız diye çıktığımız yolda kararlılıkla ilerlemeye devam ediyoruz.
Her ne kadar sürece, “armudun sapı, üzümün çöpü” diye ket vurmaya çalışanlar olsa da ilerleme devam ediyor.
Fakat bu sürecin bir parçası olan DEM Parti’nin ne yapmaya çalıştığını bir türlü anlayamıyorum.
Çözümün adresi diye sürekli işaret ettikleri Öcalan’ın bile bu konuda ki duruşu belli iken DEM Parti’nin bazı sözcülerinin bariyer olma çalışmaları gözlerden kaçmamaktadır.
Anlaşılan o ki DEM Partililerin bir kısmı bu yaranın kabuk bağlaması yerine kanamanın devam etmesi gayreti içindeler.
Çünkü bu sorunun çözümü demek, DEM Parti’nin kendi ayağına sıkması demek. Türkiye partisi olmak onlar için yok olup gitmek anlamı taşıdığından Öcalan’a rağmen ufaktan ufağa sorun çıkarıp süreci manipüle etme arayışında oldukları kanaatindeyim.
Dikkat ederseniz, son zamanlarda Öcalan’a özgürlük adına düzenlenen mitingler tam aksine süreci sabote etmeye yönelik eylemler olarak karşımıza çıkıyor.
Sırf süreci baltalamak için, benzer eylem ve söylemlerin dozu artırılarak devam edeceğini şimdiden görmek mümkün.
Sözde Milliyetçilerin Tutarsızlığı
Peki DEM Parti bunları yaparken kendini sözde Milliyetçi parti olarak görenler boş durur mu?
Türkiye’nin tamamını ilgilendiren büyük bir sorunun ilk defa çözülme aşamasına geldiği böylesine hassas dönemde, destek olup sürece katkıda bulunmak yerine, süreci kar gibi eriyen oylarının önüne geçmekte bir fırsat olarak görüp, “kayacak olan üç beş oyu kendimize nasıl tahvil ettiririz”in derdine düşmüşler hep beraber.
Oysa biz bunların cemaziyelevvellerini çok iyi biliyoruz.
Seçim çalışmalarında sırf HDP ile ortak çalışmalarına halel gelmesin diye “burası Kürdistan” diyen bir esnafa nutku tutulup hiç bir tepki veremeden oradan ayrılan genel başkanınız zamanında Milliyetçiliğiniz neredeydi?
“Öcalan ev hapsine çıkmalı” diyen şahsı partinizde milletvekili yaptığınızda milliyetçiliğiniz neredeydi?
Yine Genel Başkanınızın, ağzından çıkan sorumsuz bir açıklama ile yüzlerce kişinin ölümüne sebep olan Demirtaş ile Kahvaltı yapma fantezisinde neredeydiniz?
O zaman ki HDP Milletvekilinin meclis kürsüsünden gözünüzün içine baka baka hepinize had bildirircesine “bizim oylarımızla orada oturuyorsunuz” dediğinde nutku tutulup yerin dibine giren ben miydim?
Kısacası kurulduğunuz günden beri suya düşen yaprak misali bir o yana bir bu yana ideolojik savrulma içerisine girerek bir duruş gösterememişken…
Şimdi kalkmışsınız utanmadan, ülkenin en önemli sorununu çözme aşamasına gelmiş insanlara lay lay lom yaparak süreci itibarsızlaştırma gayretine giriyorsunuz.
Anlaşılan o ki, Kendi siyasi ikballerini korumak için yeri geldiğinde “dut yemiş bülbüle dönenler, söz konusu ülke menfaati olduğunda oy kaygısı yüzünden süreci provoke etmekten hiç kaçınmayacaklar.
Bahçeli’nin Cesur Adımı
Oysa ilk çağrıyı yapıp süreci başlatan Sayın Devlet Bahçeli günün sonunda süreç nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın kısa vadede oy kaybedeceğini bile bile bu sorumluluğu alarak her kesimde büyük bir şaşkınlık yaratmıştı.
Çünkü, emperyal güçlerin gözünün üstünde kaşın var diyerek komşu ülkelere yaptığı saldırılarla on binlerce mazlum insanı katledişi ve bu duruma başta üyesi olduğumuz BM olmak üzere tüm dünyanın seyirci kaldığı bir düzende bizim içeride toparlanıp tek vücut olmamız kaçınılmaz olmuştur.
Bu durumu gören Sayın Bahçeli, güçlü bir Türkiye oluşturmanın yolunun ilk evvela doğudan batıya, kuzeyden güneye, Türk, Kürt, Alevi, Sünni diye ayrım yapmadan bütün dini ve etnik kimliklerin kısacası büyük Türk milletinin her ferdinin bir biriyle kucaklaşmasının zamanı geldiğini ve harekete geçilmesinin elzem olduğuna dikkat çekmiştir.
Süreci Sabote Edenlere Cevap
Hal böyle iken süreci sabote etmeye çalışanlar;
Zaten terör bitmişti ne gerek vardı böyle bir sürece diyerek işin içinde bir Çapanoğlu arayanların geçmişten ders almadıkları görülmektedir.
Sormak lazım bu aklı evvellere, Kurtuluş savaşında Terör mü vardı bu ülkede diye.
Fakat, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde düşmanla mücadele etmemiz gerekirken işgal güçlerinin kışkırtmasıyla çıkan ayaklanmalar ile etnik veya dini guruplarla, aşiretlerle mücadele ederek enerjimizi harcamadık mı?
Demek ki sayısal olarak terörü bitirmek yetmiyor, asıl olan zihinlerde ki ön yargıyı yıkarak kimseyi kimseden üstün ve öteki görmeden bu topraklar üzerinde yaşayan dili, dini, mezhebi ne olursa olsun herkesin eşit vatandaş olduğunu hissettirip kucaklaşmayı başara bilmektir.
Hepimize düşen görev, pusuda bekleyip süreci provoke etmek isteyenlere pirim vermeden, sorunlu bir dil yerine sorumlu bil dil kullanarak sürece destek vermektir.
YORUMLAR