Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
fatih ünlü logo
Fatih Ünlü

Hazine Ararken – Fatih Ünlü

Fatih ÜNLÜ – 27 Haziran 2025

 

Geçtiğimiz Mayıs ayı içerisinde 3 vatandaşımız iki ayrı olayda hazine ararken ne yazık ki vefat ettiler.

2 Mayıs’ta Muğla – Bodrum’da define ararken göçük altında kalan bir vatandaşımız;  23 Mayıs’ta da Kocaeli – Gebze’de iki vatandaşımız define kazısında gaz zehirlenmesinden hayatlarını  kaybettiler. Geçtiğimiz yıllarda da define arayışları benzer şekilde birçok cana mal olmuş.

Gerçekten hazin bir durum. Hazine bulmayı umarken insanın en büyük hazinesi ve sermayesi olan canından olması. Ama kim bilir hangi şartlarda böyle bir arayışa girişmişlerdi.

İnsanların hazine arayışları her zaman olmasa da biraz da sorunlardan bunalma, kolay bir kurtuluş ve ferahlık arayışıyla ilgili görünüyor. İşlerin en düzgün işlediği toplumlarda bile “hazineler – büyük ikramiyeler – defineler” elbette önemlidir ama sorunlarla boğuşan toplumlarda  büyük bir çıkış arayan insanların sayısı herhalde daha çoktur.

Evet, büyük bir hazine bulma ümidi sorunlar yumağındaki bir insanı muhtemelen daha çok cezbeder. Kişi bu kez bana çıkacak gibi hissediyorum diyerek piyango biletine, kendine göre farklı formüllerle oynadığı ve tutacağını umduğu toto veya altılı ganyan gibi şans oyunlarına veya artık bırakılması zor bir alışkanlığa dönüşen define arama işine çok umut bağlayabilir.

Fakat çoğu zaman define bulanamaz, piyangoda da büyük ikramiye bir türlü çıkmaz. Hatta  sonuçta kişi 10,000 TL’lik bir ikramiyeye bile razı olur ama o dahi çıkmayabilir. Oysa insan aynı umudu, azmi ve çabayı seçtiği güzel bir alanda istikrarla gösterebilse, o alanda büyük başarılara giden yolu açabilirdi. Ve bu insana o hazineden de daha kıymetli  olurdu, çünkü ortada bir emek, bir gayret ve onun güzel neticesi söz konusu olurdu.

Aslında hazineler ve mucizeler çoğu zaman kişinin ve hayatın kendi içinde saklıdır.  Hayattan hep hazineler, olağanüstü çıkışlar ve mucizeler beklemeden gerçek hazineleri ilkin oralarda aramak gerekir.

Kuran-ı Kerim’de Gaşiye Suresinin 17 – 19. Ayetlerinde birçok mucize görmelerine rağmen hala mucize isteyen müşriklere ve giderek tüm insanlığa hitaben mealen şöyle buyurulur.

Hâlâ bakmazlar mı ki
O deveye, nasıl yaratılmış?
O Göğe, nasıl yükseltilmiş?
Ve o dağlara, nasıl dikilmiş?

Bu ayeti kerimelerin şüphesiz sayısız sırları vardır.  Mesela, 17. Ayeti Kerime’de bahsedilen develer izolasyonlu derileri ve tabanlarıyla, çok su içip bunları vücutlarında tutabilmeleriyle  ve bizimle kıyas kabul etmez taşıma güçleriyle bize  imkansız görünen yükleri o yanan çöllerde bizim için rahat rahat taşırlar.

Deve gibi hayvanların, gökyüzünün ve dağların yaratılışındaki hikmetleri gören bir göz şunu hemen anlar: Bizi bu dünyaya gönderen Allah azimüşşan bizi burada yalnız bırakmamıştır; bizim ve  bize musahhar kılınan mahlukatın ihtiyacını sonsuz ilmi ve cömertliğiyle eksiksiz karşılamıştır.

İşte biz önce hayattaki mucizeleri ve imkânları keşfedip ondan sonra ızdırar anlarında olağanüstü  yardımları da isteyebiliriz.

Keşfetmemiz gereken o sebepler dairesi ve mevcut imkânlar da öyle geniştir ki insan değil yakındaki olayları  yönetme; ilmini çözerse gökyüzündeki veya uzaydaki bir aracı bile buradan  yönlendirebilir.

Bunlar elbette bir günde değil, üst üste eklenmiş müthiş bir ilmi birikim, eğitim ve gayretle olur. Buradan sözü hayattaki, kendimizdeki ve imkânlar dairesindeki hazineleri keşfetmenin en önemli yollarından olan eğitime getirebiliriz.

Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam “Hiçbir baba evladına güzel bir terbiyeden daha iyi bir miras bırakmamıştır.” *1 buyurmuştur. Terbiye ahlâkı, edebi ve eğitimi içerir. Bir baba veya anne zenginlerse çocuklarına onlarca ev, yüzlerce dükkan, altın gümüş vs. miras bırakabilirler ama güzel bir terbiye tüm bunlardan daha kalıcı ve daha iyidir. Hem o kişi için hem de muhatap olacağı herkes için daha iyidir.

Yıllar önce standartlarla ilgili bir projede Güney Koreli danışman arkadaşlarla teknik konuları konuştuktan sonra biraz sohbet etmiştik. Sohbette “Güney Kore’nin ekonomik başarısında en etkili olan husus sizce nedir?” diye sordum. Onlar da “Ekonomik başarımızdaki bizce en önemli husus insan yetiştirmeye verdiğimiz önem ve eğitime çok yatırım yapmamızdır.” diye cevap verdiler.  Ve ilave ettiler: “Bizde insanlar gerekirse evlerini bile satarlar ve çocuklarını iyi yetiştirmeye, onları iyi bir meslek sahibi yapmaya çalışırlar.”

Evet, ekonomik ortam da uygunsa, iyi bir eğitim ve meslek madden – manen insana onlarca evden daha çok katkı sağlar. Durum böyle değilse, işe başka unsurlar giriyorsa  ve gerçekten iyi bir eğitim işe yaramıyorsa, orada da girdide veya çıktıda ciddi yanlışlar vardır ve bunlar acilen düzeltilmelidir. Çünkü böylesi bir ortam toplumun geleceği açısından çıkmaz sokaktır…

Bir tür uzun vadeli hazine arayışı olarak nitelendirebileceğimiz eğitim insanın kendi içindeki büyük potansiyelin ortaya çıkmasına yönelik uzun bir yolculuk ve uğraştır. Dahi bile olsalar, insanların içindeki cevherin ortaya çıkması ancak bir süreçle olur.

Eğitim derken herkesin üniversiteli yapılması gibi bir yaklaşımı kast etmiyoruz elbette. Bu kemmiyetçi bir yaklaşım olur. Eğitim tabiatıyla hâle, ihtiyaçlara ve şartlara uygun olmalı ve ahlak boyutunu da asla ihmal etmemelidir. Hz. Ali kerremallahu vecheh çocukların yaşayacakları döneme hazırlanmalarının öneminden bahseder.

Ahlâk bahsinde de Peygamberimiz aleyhisselamın “Güzel ahlak gibi asalet yoktur.” *2 gibi birçok güzel sözü vardır.  Ve bu asaletin en çok önemsendiği toplumlardan birisinde söylenmiştir.

Ahlâka gereken önemi vermeyen ham eğitim insanı belki dilbaz yapar ama gerçek bir münevver yapamaz.

Konumuzla kısmen ilgili, Mevlana hazretlerinin Mesnevisindeki kıssayı hatırlarsınız: Ben de hatırladığım kadarıyla aktaracağım:

Bir nehri veya denizi geçmek için bir kayığa binen ve henüz eğitimin sırrına vakıf  olamamış gençler yolda kayıkçıya takılırlar: “Amca, sen geometri ve aritmetik bilir misin?” O da “Pek bilmem” der.  “O halde Senin ömrünün yarısı gitti.” derler.

Yine sorarlar “Sen gramer bilir misin, felsefe bilir misin?” Kayıkçı da “Gördüğünüz gibi meramımızı düzgün anlatmaya çalışıyoruz ama grameri de, felsefeyi de pek iyi bilmem.” diye cevap verir. Gençler yine “Senin ömrünün yarısı gitti.” derler.

Biraz sonra hava bozar, fırtına çıkar. Kayık şiddetle sallanmaya başlar. İşinin ehli olan kayıkçı bir yandan gerekli manevraları yaparken sorar: “Gençler, siz yüzme bilir misiniz?”  Onlar da “Yok bilmeyiz.” deyince bu kez de kayıkçı onlara takılır. “Eyvah der, öyleyse batarsak sizin ömrünüzün tamamı gitti.”

Eğitimde de işin manevi boyutu asıldır ve maddi bilgileri de o besler. Çünkü “mana” hem her şeyi anlamlandıran “hakikate”, hem de ebedi yurdumuz olan Ahirete bakar.

Hazine bahsinde bu kısa denememizde her meseleye değinme telaşına düşmeden son söz olarak şunları arz edelim:

İnsanların sorunlarını çözmüş veya bir hal yoluna koymuş ve manevi hazinelere daha çok yönelebilecekleri, vakit ayırabilecekleri ortamlar oluşturabilmeyiz.  Öyle ki artık bir kişinin derdi ayının sonunu nasıl getireceği değil, “Bugün hangi hayrı yapabilirim,  kime yardımcı olabilirim ve bu hafta Cuma Gününü nasıl ihya edebilirim?” gibi güzel sorular olsun.

Ve  o ortamda bilimin sırlı alemlerine dalmış bir alim için yaptığı buluşlar hazine yerine geçeceği için  diğer “hazineler, defineler” onun aklına bile gelmesin. Ki zaten gelmez de.

Yine flört gibi gayri tabii yollara sapmamış, birbirleriyle evlenmek isterken manilerle karşılaşan gençlerin Peygamberimiz aleyhisselam’ın “Birbirini sevenler için nikâh – evlenmek kadar güzel bir şey görülmemiştir.” *3 hadis-i şerifini delil getirerek  bunları aştıkları gün…

Yine bir işçi için yeni bir kursu başarıyla bitirip  kıdem aldığı ve maaşının arttığı, bir çocuk için karnesini en güzel notlarla doldurduğu veya dürüst bir işadamı, esnaf için bereketle ve huzurla geçen bir gün…

Aslında tüm bu olağan gibi görünen durumlar olağanüstü hazineler değerindedir.

İnsanın asıl hazinesi kendisidir, ailesidir, güzel çevresidir, ruhudur, aklıdır, hayal gücüdür, iş yapabilme kabiliyetidir, yaratılışından gelen ve geliştirdikleri üstün yönleri ve yetenekleridir.

Kişinin asıl ve mutlak  hazinesi de yalnız Allah’a kulluğudur. 

=====

*1 Tirmizi, Birr 33
* 2 Râmûzu’l-Ehâdis, S. 187, H.1935
Hadis-i Şerifin tam metni şu şekildedir: Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz
“Ya Eba Zer, Allahu Azimüşşan’ın rızası dahilinde tedbir gibi akıl, haramdan sakınmak gibi verâ ve iyi ahlâk gibi asalet yoktur.” buyurmuştur.
*3 İbn-i Mâce, 1847

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER