Prof. Dr. Celalettin Yavuz – Güvenlik Politikaları Uzmanı, 04 Ağustos 2025
1 Ekim 2024 tarihinden itibaren PKK terörünün sona erdirilebileceğine ilişkin tartışmalar 31 Temmuz 2025 tarihi itibariyle yeni bir eşiği daha geride bıraktı. TBMM’de kurulması planlanan ve adı çalışmaların başlamasıyla değişecek olan “Terörsüz Türkiye” sürecine hizmet etmesi düşünülen komisyon kuruldu.
Komisyona üye verenler yanında vermeyen siyasi partiler de var. Komisyonun muhtemel çalışma şekli ve sürece ne dereceye kadar katkı verebilecekleri hususu masaya yatırıldı.
Süreçle İlgili İktidar ve Ana Muhalefet Partisi CHP Arasındaki Yaşanan Tartışmalar
Terörsüz Türkiye süreci, artık Türkiye’de tüm resmi kurumlarca benimsenmiş durumda. Temmuz 2025 sonundaki Milli Güvenlik Kurulu toplantısında da sürece vurgu yapılarak, terörün sonlandırılması halinde kardeşliğin pekişerek, Türkiye’nin milli hedeflerine daha hızlı ve istikrarlı şekilde ilerleyeceği ifade edildi.
Henüz Meclis’te komisyon kurulmadan önce belirlenen kontenjan dahilinde çoğu hukukçu 4 ilgili milletvekilini komisyona seçen MHP, 9 Ağustos 2025 tarihinden itibaren yurt sathında “Terörsüz Türkiye İçin Milli Birlik ve Dayanışma Buluşmaları” adı altında toplantılar düzenleyecek.
İlki Erzurum’da başlatılacak olan bu etkinlik kabaca Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz illerini kapsamakta olup, 16 Ağustos’ta İstanbul toplantısıyla da Trakya ve çevre illeri kapsayacak. Orta Karadeniz ve İç Anadolu’nun bazı illerini kapsayan toplantı 23 Ağustosta Tokat’ta, Doğu Anadolu’nun kalan illeri Güneydoğu Anadolu’nun bazı illeri için 6 Eylülde Van’da düzenlenecek. Buradan da anlaşılacağı üzere yakın illere hitap edecek şekilde 13 Eylülde Eskişehir, 20 Eylül Denizli ve 27 Eylülde de Adana’da diğer büyük toplantıların icrası planlanmış.
Sürecin başlangıcında bizzat kendi siyasi partisinin genel başkanı tarafından ortaya atılan “Terörsüz Türkiye” sürecini anlamakta güçlük çeken MHP tabanı, zamanla daha ılımlı bir noktaya gelebilmiş olsalar da, anlaşılan o ki bu toplantıların amacı, MHP tabanına ilk ağızdan konuyu açıklamaktır. Zira milletvekilleri terör konusundaki bu 180 derecelik zıt parametreyi tabana anlatmakta güçlük çektiler.
Başlangıcından itibaren sürece destek veren CHP tabanı da pek farklı değil aslında. Özellikle “Ulusalcı” kanat sürecin aleyhine demediğini bırakmıyor. Ancak CHP’nin parti olarak asıl itirazı “Demokratikleşme” bağlamında son aylarda CHP belediye başkanlıklarına yöneltilen “yolsuzluk” davaları üzerine. Yani başta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu olmak üzere, bazı CHP’li belediye başkanlarının suçluluğu mahkemece tespit edilinceye kadar tutuksuz yargılanması yönündeydi. Nitekim 19990’lı yılların sonuna doğru dönemin İstanbul Belediye Başkanı olan Erdoğan, benzer yolsuzluk suçlamalarına maruz kalmış, ancak tutuklanmamış, hatta yargılamanın sonunda cezası belli olunca Saraçhane’de miting düzenlemiş ve “tutuklama” cezaevi davetine uymuş, hiç bir görevli onu mekanından zorla alarak götürmemişti.
CHP’nin bir diğer itirazı da söz konusu komisyonda kararların nitelikli çoğunlukla alınması üzerineydi.
TBMM’de Kurulan ‘Terörsüz Türkiye’ Komisyonu
Komisyon kurulmadan önce TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş Meclis’teki tüm siyasi partilerle “mekik diplomasisi” şeklinde görüşmeler yaptı. Ziyaretinde komisyonla ilgili taslak bilgiler verirken, aynı zamanda çalışmaların gecikmeden başlayabilmesi maksadıyla ilgili siyasi partilerin komisyona seçilecek milletvekili isimlerinin 31 Temmuz’a kadar bildirilmesi istendi.
Komisyonla ilgili çalışmalar bu şekilde devam ederken, kamuoyu araştırmasını sık sık yaptığı bilinen ve kaynak olarak gösterilen Ak Parti’nin son anketlerinde sürece olan destek başlangıçta %35-40’larda iken gelinen günde %76’ya ulaşmış. Anlaşılan o ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın süreci oldukça geç sayılabilecek bir tarihte sahiplenmesi, kamuoyunun desteğindeki artış üzerine gerçekleşmiş!
Komisyon için belirlenen kontenjanlar da şöyledir: AK Parti 21, CHP 10, DEM Parti ve MHP 4’er, İYİ Parti ile Yeni Yol Partisi ise 3’er milletvekili. Meclis’te grubu bulunmayan HÜDA PAR, Yeniden Refah Partisi, TİP, EMEP, DSP ve DP ise komisyonda birer vekille temsil edilecek. Bu dağılıma göre, Cumhur İttifakı’nı oluşturan AK Parti, MHP, DSP ve HÜDA PAR’ın komisyondaki toplam sandalye sayısı 26.
Sürece en şiddetli şekilde itiraz eden Zafer Partisi ise, Meclis’te milletvekili bulunmadığı için adı geçen komisyonda temsil edilmeyecek.
Komisyonun belirlenen taslak çalışma şekline göre haftada 4 kez toplanacak, kararlar salt çoğunluk yerine “nitelikli çoğunlukla” karar alınacak. Bunun için de 51 üyelik komisyonda karar için yeter sayı 31 oy gerekli.
Ancak burada bir sorun var. Zira sürece başından beri karşı olan İYİ Parti, komisyon fikri ortaya atıldığı andan itibaren komisyona katılmayacağını duyurmuştu. Kurtulmuş’un konuyla ilgili parti ziyaretleri sırasında da Genel Başkan Dervişoğlu tarafından “Kurulması planlanan komisyonda İYİ Parti olarak yer almayacağımızı bir kere daha kamuoyunun dikkatine arz ederim!” şeklinde bildirildi.
Komisyon toplantılarına istihbarat ve güvenlik birimlerinin sahadan topladığı bilgiler doğrultusunda hazırlanan raporlar da dikkate alınacak.
Komisyona ilk isimleri veren MHP’yi Ak Parti ve CHP de takip etti. 31 Temmuz itibariyle İYİ Parti dışında üye talep edilen tüm siyasi partiler listelerini TBMM’ye bildirdiler.
Uzunca bir süre komisyon üyelerini bildirme konusunda şart koşan CHP Genel Başkanı Özel “Komisyona çatır çatır görev yapmaya, demokratikleşme üzerinden mücadele etmeye, siyasi tutsaklar için mücadele etmeye, her türlü hukuksuzluk, her türlü anayasal hak ihlali için mücadele etmeye, yeni bir demokratik açılımı sağlamaya, çözülecekse bütün sorunların çözülmesi için mücadele etmek üzere giriyoruz!” şeklinde kararı bildirirken, “Toplumsal barışın, adaletin ve demokrasinin tam mutabakatla tesis edilmesi beklentisiyle Meclis’te kurulacak komisyonda Cumhuriyet Halk Partisi’ni temsil etmek üzere…” şeklindeki ifadelerle birlikte listesini gönderdi. CHP’nin komisyon listesindeki isimler Diyarbakır’dan bir milletvekili (Sezgin Tanrıkulu)’ya karşılık ağırlıklı olarak İstanbul ve İzmir milletvekillerinden oluşmaktadır.
Ak Parti Meclis Grup Başkanı Abdullah Güler tarafından komisyon üyeleri hakkında verilen bilgiye göre üyeler genellikle hukukçu, siyaset bilimci, sosyolog-toplum bilimcilerden oluşmaktadır. Üyeler arasında Ankara, İstanbul Tekirdağ, Samsun, Konya, Trabzon, Adana, Mersin, Antalya gibi iller yanında Diyarbakır, Şanlıurfa, Van, Kars, Kahramanmaraş, Malatya gibi daha önceleri teröre militan devşirmede öne çıkan illerden de üye seçilmesi dikkat çekicidir.
Terörsüz Türkiye Komisyonu’nda Olası Tartışmalar
Komisyonun Ağustos ayının ilk haftasında ilk toplantısını gerçekleştirmesi ve kendilerine bir isim belirlemesi beklenmektedir. PKK terör örgütünün silah bırakma ilanının ardından normalizasyona geçiş için gereken hukuki düzenlemeler, muhtemelen Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan mevcut taslak üzerindeki görüşmelerle belirlenebilecektir.
TBMM Başkanı Kurtulmuş’a göre komisyon sadece parlamenterlerin birbirlerini değil, ayrıca çok sayıda insanı da dinleyecektir. Yani görüşlerini bildirecekler arasında sivil toplum kuruluşları (STK’lar), hukuk çevresi ve bu konuyla ilgili fikri olan, çalışmaları olanlar (İnşallah bizi de dinlemeyi düşünürler!) da dinlenecekmiş.
Silah bırakan ve bir kısmı teslim olan örgüt üyelerinin geleceği konusunda da hukuki düzenlemelerin yapılması için getirilen teklifler üzerinde, özellikle de elebaşıların akibeti üzerinde DEM Parti ile sert tartışmaların çıkması da mümkündür.
Öte yandan gene hem İmralı, hem DEM Parti yöneticileri tarafından dillere pelesenk edilen “Tam demokratik Türkiye”den neyin kast edildiği üzerinde de pandomim kopabilecektir. Zira terör örgütünün Suriye uzantısı PYD’nin Eşbaşkanı Salih Müslim, Öcalan’ın 10 Mart 2025 tarihli mesajını olumlu bulduğunu söylerken, kendilerinin muhatabının Ankara değil, Şam olduğunu vurgulamaktadır. Müslim, Temmuz 2025 sonundaki röportajında, “Biz herkesin bilmesini isteriz ki Suriye’deki tüm siyasi, hukuki ve idari süreçlerde gerçek ortaklar olmak istiyoruz!” diyerek, Türkiye’den İmralı, DEM Parti ve Kandil’in beklentisini de dillendirmiştir. Yani “Türkiye’deki Kürtlerin de Türkiye’deki tüm siyasi, hukuki ve idari süreçlere gerçek ortaklar” olarak girmek! Yani siyasi partiler yoluyla değil, nüfusun “Kürt unsurları” olarak özel istekleri belirlemek ve bunları yazılı hale getirmek! Tıpkı Belçika’daki gibi bir yapı! Türkiye buna hazır mı? Muhtemelen konunun fikir babası Bahçeli bile buna hazır değildir…
Buna karşılık Meclis Başkanı Kurtulmuş’un komisyon çalışmalarının da tıpkı süreç gibi “çok açık, şeffaf ve hep birlikte yürütülmesi”ne çalışılacağını söylerken, “Burada da altın oran; Kürt’ün onuru, Türk’ün gururudur!” şeklinde bir ifade kullanmıştır. Daha önceki analizlerde üzerine basa basa belirlenmiş olduğu üzere, konu terörün tasfiyesinden çok, ne yazık ki Türk-Kürt çatışmasının çözümlemesi gibi yürütülmektedir.
Çünkü bu ifadeler sıradan birinden değil, Meclis başkanından gelmektedir. Oysa bir önceki “Terörsüz Türkiye, Türk-Kürt Kardeşliği mi” başlıklı analizimiz üzerine, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” söylemini yürekten benimsemiş Kürt kökenli dostlardan, “Hocam, zaten Türk-Kürt kardeşliği yok muydu?” şeklinde serzenişler yükseldi.
Sonuç
Terörsüz Türkiye sürecinin önemli bir eşiği daha aşıldı. Komisyon’da “kimlik” ve sanki Türk demokratik hukuk sisteminde “Türk-Kürt eşitliği yokmuş!” gibi bir çalışma üzerinden gidileceği anlaşılmaktadır. Bunun devamında yeni Anayasa’da da buna benzer düzenlemelerin yapılması da kaçınılmaz olacak gibidir!
Burada en önemli eksiklik, Komisyonda TBMM’de grubu bulunan İYİ Parti’nin eksikliğidir. İYİ Parti, konu ortaya atıldığı tarihten itibaren karşı çıktı. Hatta Genel Başkanı Dervişoğlu, bu fikrin babası Bahçeli’ye kement bile attı. Hemen her grup konuşmasında da süreci savunanları ihanetle suçladı.
Sürecin tam 180 derece aksini savunabilirler. Ancak atlanan ciddi bir husus var: İYİ Parti şayet şimdilik adı “Terörsüz Türkiye” olan komisyonda yer alsaydı, en azından sürecin sürüklenebileceği daha tehlikeli durumun önlenmesi için refleks gösterebilir, belki de bazı yanlışların önlenmesine yardımcı olabilirdi.
Unutulmasın ki milletvekilleri ve TBMM’ye giren siyasi parti mensupları Meclis’e veya Meclis’teki çalışmalara girmemek için değil, fiilen çalışmaları için seçilmişlerdir. Komisyona girerek, seçmeninin hakkını çok daha iyi koruyabilirlerdi!
Sonuç itibariyle geleceğe umutla bakmayı tercih ederken, komisyon çalışmalarının Türkiye’ye hayırlı sonuçlar getirmesini diliyoruz.
YORUMLAR