Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

İsrail İstihbarat Örgütü MOSSAD’ın Hedefindeki Türkiye – Prof. Dr. Celalettin Yavuz

Prof. Dr. Celalettin Yavuz Güvenlik Politikaları Uzmanı, 16 Eylül 2025

Prof. Dr. Celalettin Yavuz Güvenlik Politikaları Uzmanı, 16 Eylül 2025

 

Son yıllarda Türkiye ile İsrail arasında giderek artan bir gerilim var. İsrail, hasım bellediği ülkelere karşı pervasızca silahlı ya da silahsız her türlü harekatı yapmaktan geri durmamaktadır. Bunlardan sonuncusunu da 9 Eylül 2025’te Katar’ın başkenti Doha’da HAMAS heyetine karşı gerçekleştirdi. Üstelik Katar, İsrail’in hamisi ABD ile stratejik ortak, İsrail ile HAMAS arasında aracılık yapan ve taraflar açısından “güvenilir” bir ülke iken…

Türkiye’nin İsrail tarafından güvenilir bir ülke olabileceğini söylemek mümkün değildir. Hatta muhtemelen şu anda bir punduna getirse ilk saldırıda bulunacağı ülke Türkiye olabilir. Bu düşünceden hareketle İsrail’in Türkiye üzerine yapmış olabileceği istihbari hazırlıklar ve olası saldırı planları üzerine bir fikir jimnastiğine ihtiyaç duyuldu.

İsrail İstihbarat Örgütü MOSSAD’ın Lübnan ve İran Faaliyetlerinden Örnekler

İsrail istihbaratının uzun ve titiz çalışmalar sonucunda hasım ülkelerde çalışmalar yaptığı öteden beri bilinmektedir. Nitekim henüz hasım bile olmayan Katar’da HAMAS heyetine karşı 9 Eylül’de girişilen saldırıdan çok daha önce, Eylül 2024’te Lübnan’da Hizbullah’ın liderlerine dağıtımını sağladığı çağrı cihazlarını patlatarak marifetini gözler önüne sermişti.

Ortadoğu’da İsrail’e karşı olabilecek gelişmeleri en yakından izleyen istihbarat örgütü MOSSAD’ın özellikle İran’daki operasyonları öne çıkmaktadır. Bu bağlamda Ocak 2018’de MOSSAD’ın İran’a ait nükleer çalışmalarıyla ilgili belgeleri çaldığı dikkatleri çekmişti.

Kasım 2020 ayı içerisinde İran’ın nükleer alandaki bilim adamlarından Muhsin Fahrizade’nin makam arabasındayken uzaktan kumandalı makineli tüfekle öldürüldüğü de henüz unutulmadı. Bu suikastın en ince ayrıntılarıyla planlanması konuyla ilgilenenleri bile oldukça şaşırtmıştı.

Olayın ardından MOSSAD’ın İran devlet yönetimi içerisine sızmış olabileceği akıllara gelmişti. Hatta olayın ardından İranlı devlet yöneticilerinin kişisel güvenliklerinden endişeli oldukları bile dillendirilmişti. Mayıs 2024 ayı içerisinde Azerbaycan sınırından Tebriz’e intikal etmekte olan İran Cumhurbaşkanı Reisi, Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan ve heyetinin helikopter kazası sonucunda ölmesi, olayda MOSSAD’ın parmağının olabileceğini hatırlatmıştı.

Ancak İsrail istihbaratının en çarpıcı faaliyeti Haziran 2025 ortalarında görüldü. Tahran başta olmak üzere, nükleer tesislerin bulunduğu bölgelere hava, füze ve dron saldırısı düzenleyen İsrail, ilk saatlerde İran Genelkurmay Başkanı Bakıri, Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami dahil 20 civarında üst düzey komutanı ve nükleer fizik uzmanlarını katletmişti. Hatta ruhani lider Hamaney için de “Yerini biliyoruz!” şeklinde bir de gözdağı verilmişti.

Bu gelişmeler üzerine istihbarat alanında çalışanlar “MOSSAD’ın İran’ın kalbine kadar sızdığı”, İran’da hiç bir kişinin kişisel güvenliğinin olmadığını fark etmişlerdi. Bu gelişme, MOSSAD’ın İran istihbaratı da dahil devletin güvenlik birimlerine yerleştiğini, ülkede gizli ajan hücrelerinin varlığına işaret ettiğini, İran’ın tüm silah üretim tesislerinin, füze rampalarının, stratejik önemi haiz askeri/güvenlik tesis ve personelinin, nükleer alanda çalışan bilim adamlarının konutlarının, petrol ve doğalgaz üretim tesisleri ile diğer stratejik tesisler hakkında uzun bir süreden beri bilgi bankası oluşturduğu da ileri sürülmekteydi.

İsrail-İran çatışmalarında İsrail’in “Demir Kubbe” adlı hava savunma sistemi her ne kadar hipersonik füzelere karşı yeterli savunmayı sağlayamamış ise de, bu tür bir sistem ile av önleme uçaklarından yoksun İran semaları adeta İsrail uçakları ile füzelerine serbest hale gelmişti.

İsrail bu saldırılarını siber saldırılar, elektronik harp cihazları ve uyduları vasıtasıyla da destekledi. Muhtemeldir ki ABD de elektronik harp cihazları, siber teknoloji ve neredeyse diğer ülkelerin toplamından daha fazla “uydu ordusu” ile de İsrail’e destek vermiştir.

Bu arada çatışmanın ilk saatlerinde İran topraklarında yıllardır faaliyet gösteren ve yerleşmiş İsrail’in casus hücreleri tarafından İran’a ait “önemli tesisler, komutanlar ve nükleer bilim insanları gibi stratejik öneme sahip personel” de etkisiz hâle getirilmiştir.

Keza İsrail tarafından internet tabanlı uygulamaların da İran’da etkili olarak kullanıldığı bilinmektedir.

Bu son İsrail-İran çatışmasından sonra ülke hava savunmasına daha fazla önem veren Türkiye, “Çelik Kubbe” adlı hava/füze savunma sisteminin tesisine Ağustos 2025 sonlarında ASELSAN kaynaklı cihazlar, ROKETSAN kaynaklı hava ve füze savunma sistemleri ile başlamıştır.

MOSSAD’ın Türkiye’de Geçmişteki Faaliyetleri (!)

İsrail 2008 sonlarında Gazze Şeridi’nde 22 gün süreyle orantısız güç kullanarak saldırdığı zaman, dönemin Başbakanı Erdoğan İsrail’i “devlet terörü” işlemekle suçlamıştı. ABD’nin o dönemdeki Başkanı Obama, başkanlık koltuğuna oturmadan bir iki gün önce harekatı sona erdiren İsrail’in Dışişleri Bakanı Tzipi Livni kendisini ziyaret ettiğinde terslemişti.

Aynı dönemde Başbakan Erdoğan Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Yitzak Şamir’le İsrail-Filistin konusunu tartışırken moderatörünü “one minute” (bir dakika) diyerek terslemiş ve İsrail’in acımasızlıklarını bir çırpıda saymıştı. Erdoğan’ın bu çıkışı üzerine 9. Cumhurbaşkanı Demirel,Bunun acısını Türkiye’den çıkarırlar ama nasıl, ne zaman ve nerede olduğunu bile anlayamayabiliriz!” demişti. 31 Mayıs 2010’da Mavi Marmara feribotuna Gazze Şeridi’nin 275 km uzağındaki uluslararası sularda sabah alacakaranlığında düşmanca saldıran İsrail komandoları, 11 kişiyi katlederek ve gemiyi teslim alınca, “Galiba Demirel’in söylemek istediği buydu!” diye düşünmüştük.

Aynı yıllarda Balyoz vb yıkım davalarıyla TSK’nin en güzide komutan ve subayları elimine edilmeye başlanmıştı. Bir diğer gelişme de başta ASELSAN olmak üzere, vaktiyle TSK’nin değerli komutanlarının destek ve önerileriyle kurulan Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı’na bağlı savunma sanayii kuruluşlarında çalışan çok değerli mühendislerin kuşku dolu ölümleri de başlamıştı. Aynı tarihlerde HAMAS’ın lider kadrosundan kişiler BAE ve Katar’da suikaste uğrarken, İran’da da nükleer fizik uzmanları aynı akibete uğruyorlardı.

Bilhassa 7 Ekim 2023’ten sonra MİT’in Türkiye’de İsrail adına casusluk yapan kişileri takip ettiği ve zaman zaman bu kişilerden yakalananlar olduğu Türk medyasında yer aldı. Buradan da anlaşılacağı üzere İsrail, Türkiye ile ilgili istihbarat toplamaya epeydir başlamıştır.

Öte yandan İsrail 1988’den itibaren geliştirdiği askeri uydu sistemine 4 Eylül 2025’te kendi üretimi Shavit roketi ile  Palmahim Hava Üssü’nden Ofek 19 adlı askeri uyduyu gönderdi.

Israel Aerospace Industries (IAI) adlı devlet kuruluşu tarafından üretilen bu uydular radar dahil gelişmiş cihazlarla donatılan istihbarat uydularıdır. Üstelik İsrail’in mevcutlara ilaveten 20 adet askeri maksatlı casus uyduyu daha yörüngelerine oturtmayı planladığı bildirilmektedir.   İsrail’in uzaydaki gözü olan bu uydular 50 cm’den daha küçük nesnelerin fotoğrafını çekebilecek yeteneğe sahiplerdir. Muhtemeldir ki anılan bu “casus uydular” Türkiye hakkında da ayrıntılı istihbarat toplamak üzere yönlendirilmişlerdir.

İsrail – Türkiye Gerilimi ve İsrail’in İstihbaratından Beklenen Türkiye Faaliyetleri

2010 yılında Mavi Marmara olayına ilaveten Türkiye’nin ‘çok gizli’ gizlilik dereceli “Kırmızı Kitabı”nda İsrail’in “düşman” olarak belirlenmiş olduğunu ABD ve İsrail basınından öğrendik. Anlaşılan o ki, o dönemde bu tür gizli belgelere erişim yetkisi olan “FETÖ”cüler bunları sızdırmışlardı. Bu tarihten itibaren İsrail istihbaratı MOSSAD’ın Türkiye’de ağlarını gizlice örmesi için yeteri kadar sebep olduğunu söylemek kehanet değildir.

İki ülke arasındaki gerilim, Irak işgali öncesi 1 Mart 2003 tarihli “Tezkere Krizi” ile bozulan, “Çuval” olayı ile gelişen Türkiye-ABD ilişkilerini daha da olumsuz hale getirdi. Daha önceleri ABD Kongre’sinde Türkiye aleyhtarı kararlar, Türkiye’yi “dost” olarak gören Yahudi Lobisi tarafından etkisizleştirilmeye çalışılırdı. Ancak bu tarihten sonra Yahudi lobisi de Türkiye karşıtı Rum ve Ermeni lobilerine katıldı. Oysa başbakanlığının ilk yıllarında ABD ziyareti sırasında Erdoğan’a American Jewish Committee “AJC” (Amerikan Yahudi Komitesi) tarafından 2004’te, “Terörle mücadele ve barışı teşvik” gerekçesiyle Courage Award (Cesaret ödülü) takdim edilmişti.

Yahudi lobisiyle aranın açılmasının ardından ABD Kongresi ve yönetimi için Türkiye hakkında rapor hazırlayan düşünce kuruluşları da Türkiye’nin çıkarları ile ABD’nin çıkarlarının çatıştığından hareketle Türkiye’yi hedefe koydular. 2015 yılında Suriye’de el-Kaide’ye karşı mücadelede ABD’nin, bu ülkede kurduğu üs ve noktalarda PKK terör örgütünün Suriye uzantısı PYD/YPG’yi silahlı bir güç haline dönüştürmeye başlamasıyla çatışma kaçınılmaz oldu.

Devamında Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları konusunda Türkiye’nin karşısına Yunanistan-GKRY- İsrail ve Mısır ittifakı çıktı. ABD firmaları da bu ittifaka katıldılar. Bunun bir adım ilerisi de Trump’ın ilk başkanlık dönemi sonunda, Türkiye’ye rağmen GKRY’ye ABD üssü kurulması yönündeki gelişmelerdi.

Aynı dönemde Türkiye’ye yaptırım uygulayan ABD, Türkiye’yi F-35 projesinden de çıkarmıştı. Biden’ın başkanlığı döneminde sözde Ermeni soykırımı ABD tarafından resmen tanındı. 35 yıldır silah satılmayan GKRY’ye ABD Kongre’sinden silah satışına izin çıktı.

Ancak aynı dönemde İsrail-Türkiye ilişkileri de normalleşmeye başlamıştı. Ama 7 Ekim 2023’te HAMAS’ın İsrail saldırısı üzerine İsrail’in Gazze Şeridi’nde insanlık dışı katliamları üzerine Türkiye-İsrail ilişkileri giderek koptu.

Üstelik İsrail, Aralık 2024’te Suriye’de Esad rejimi devrildikten sonra Suriye’nin güneyine girerek, yeni rejim karşıtı veya daha fazla taviz isteyen gruplara destek vermeye başlayınca Türkiye-İsrail ilişkileri daha da gerilimli bir hal aldı.

Türkiye’nin, Suriye’deki rejimin istekleri doğrultusunda bazı şehirlerde “askeri eğitim üsleri/noktaları ” kurabileceği duyulunca, İsrail uçakları bu kentlerdeki eski kışlaları vurdu. İki ülke arasındaki gerilim yükselirken, Nisan 2025 ayında MOSSAD’ın eski yöneticilerinden Eilam, Türkiye’nin Suriye’de kurmayı düşündüğü bu askeri üsler konusunda İsrail’in çok endişeli olduğunu ifadeyle, iki ülke arasında çıkabilecek çatışmaya dikkat çekmişti.

Özellikle hava savunma sistemleriyle destekli üslerin, Suriye’ye istediği her zaman rahatlıkla giren İsrail uçakları için ciddi bir tehdit olacağını ileri süren Eilam, “İsrail’in Türkiye ile doğrudan karşı karşıya gelmesi artık teorik bir senaryo değildir. (…) “Çatışmanın olup olmayacağı değil, ne zaman yaşanacağı merak konusu!” şeklinde sözlerini sürdürmüştü.

Türkiye artık Suriye’de misafir değil, ev sahibi!” diyen emekli MOSSAD’cı, bu durumda arabuluculuk yaparak tarafları sakinleştirmek üzere ABD’nin devreye girmesi için İsrail’in, ABD’den talepte bulunması gerektiğini eklemişti.

Tabii ki ABD, ikna için İsrail’e değil, Türkiye’ye dönerek “Dostluğumuzun devamı için böyle böyle olmalı!” diyecek, çocuğa anlatılacak lafın tamamında ise “Dediğimizi yapmazsan, en ağır yaptırımlar dahil olacaklardan sen sorumlusun!” diyeceklerdi.

Sonuç

Yukarıdaki özetlerden de anlaşılacağı üzere Türkiye ile İsrail arasındaki gerilim her geçen gün yükselmekte, eğer ABD gibi her iki ülkede de ikna gücü yüksek bir devlet aracılık yapmazsa iki ülke arasında silahlı çatışmanın çıkması neredeyse kaçınılmaz olarak görülmektedir.

İsrail’in olası bir çatışma öncesi diğer hasım ülkelerde de uygulamış olduğu “akla hayale gelmedik” saldırı planlarını yıllardır hazırlamış olduğu değerlendirilmektedir. Kuvvetle muhtemeldir ki TSK komutanları ve MİT, İsrail’in neler yapabileceğini iyice hesaplamıştır. Bizler kamuoyunu da bu tür gelişmeler konusunda bilgilendirme ihtiyacını duyuyoruz.

Her ne kadar av ve av/bombardıman uçakları sayısı eksilmiş olsa da Türkiye, kendi hava savunma sistemi “Çelik Kubbe”sinin tesisine de Ağustos 2025’in sonundan itibaren 47 araçla başlamıştır. Kuşkusuz ki bu sayı sadece Ankara’da bazı stratejik üs/tesisler için yeterli olabilecek iken, silah ve teçhizat üreten tesisleri, ekonomik değeri yüksek stratejik tesisleri, ulaştırmanın önemli kavşak noktalarını, üs ve limanları, erken ihbar sistemlerini, TSK’nin komuta kademesindeki kişileri, enerji hatlarını, az sayıda da olsa hayati önemi haiz uydularını ve tesislerini koruma konusunda henüz yeterli değildir. Hele de ülke coğrafyasının tamamının hava savunmasının sağlanması en azından gelinen günde mümkün değildir. Bu sebepledir ki olası bir çatışmada çok sayıda sivil insanın hayatı tehlikededir.

Muhtemel bir İsrail saldırısının Türkiye’de konumlu “casus hücreleri”, uydularla destekli elektronik harp vasıtaları sayesinde siber saldırılar, hava vasıtaları, uzun menzilli füzelerle gerçekleşeceği, bu saldırıların önceliğinin de İran’da yaşanan benzer hedeflere yönelik olacağı, ABD’den de Siyonistlerin baskısıyla istihbarat desteği yanında silah ve mühimmat desteği de alabileceği dikkate alınmalıdır. Son günlerde, 1963’te Siyonistlerin suikastına uğradığı söylentisi çıkarılan J.F. Kenneddy gibi öldürülme endişesi içerisinde olan ve Netanyahu’nun her türlü çılgın girişimlerine yeşil ışık yakan “Dostum” Trump’a da fazla güvenilmemelidir. Türkiye’ye gözünü kırpmadan yaptırım uygulayan bu kişinin NATO’nun 5. Maddesini uygulamak yerine İsrail’den yana taraf tutacağı unutulmamalıdır.