Prof. Dr. Celalettin Yavuz Güvenlik Politikaları Uzmanı, 29 Eylül 2025
“Terörsüz Türkiye” bağlamında TBMM’de oluşturulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”, 5 Ağustos’tan itibaren çalışmalarını sürdürüyor. Sürecin daha yakından izlenebilmesi maksadıyla bir önceki bölümde Meclis eski başkanları, şehit ve gazi dernekleri temsilcileri ile Diyarbakır Annelerinin temsilcilerinin yaklaşımı paylaşılmıştı.
Bugün de süreçle ilgili diğer temsilcilerin yaklaşımları ile komisyon dışında süreçle ilgili diğer önemli gelişmeler ele alınarak bugüne kadarki gelişmeler için bir ara değerlendirme yapıldı.
Terörsüz Türkiye Süreci İçin Komisyonda Dinlenen Akademisyenlerin Önerileri
17 Eylül 2025’te dinlenen akademisyenlerin ifadelerinden dikkati çekenler şöyle idi:
Prof. Dr. Havva Kök Arslan, Fatih Sultan Mehmet ve Atatürk’ün liderliğinin örnek alındığını ifadeyle, “MHP kökenli birisi olarak söyleyeyim Abdullah Öcalan’ın yaptığı çok önemli bir liderlik örneğidir!” şeklinde görüş bildirdi. Bazı üyelerin Atatürk’le Öcalan’ı kıyaslamasını eleştirmesi üzerine de “Öcalan’ın örgütünü lağvederek paradigma değişikliğine gittiği” için benzetim yaptığını açıklamaya çalıştı. Anlaşılan o ki, Atatürk’ü anlayamadığı gibi, “çatışmaların çözümlenmesi” disiplini konusunda da eksik…
Prof. Dr. Sevtap Yokuş Veznedaroğlu, çözüm süreçlerinin başarıya ulaşmasında “zihinsel dönüşümün” önemine işaretle Anayasa’nın başlangıç maddesinin yeniden kaleme alınması, anadilde eğitim, vatandaşlık tanımı, yerel yönetimlere özerklik” gibi düzenlemeleri önerdi.
Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun, kalıcı çözüm için; bir tarafın kazandığı, bir tarafın kaybettiği hissiyatının önlenmesini, yapıcı ve çözümcü dil kullanılmasını ifadeyle muhtemel bir yasa için şu önerilerde bulundu:
- “Silah bırakan örgüt mensuplarının sadece hukuki pozisyonlarını tayin etmek değil aynı zamanda onların eve dönmelerini ve toplumsal hayata katılmalarını sağlayan hükümler içermelidir.
- Yasa, silahtan arındırmayı, eve dönüşü ve toplumsal bütünleşmeyi de hedeflemelidir.
- Kanunun hangi grupları kapsadığı açık biçimde belirtilmeli, PKK ile bağlantılı soruşturma ve kovuşturmalar durdurulmalıdır.
- Topluma uyum sürecini hızlandırmak için eğitim, sağlık, meslek edindirme, psikososyal destek, barınma, gelir desteği gibi programlar hayata geçirilmelidir.
- Yasa, belirli bir dönem içinde uygulanmalıdır.”
MİT Akademisi Başkanı Prof. Dr. Talha Köse muhalefetin katkısının sürecin daha kalıcı hale dönüşmesi açısından çok önemli olduğundan hareketle, örgüt bileşenlerinin de sürece farklı açılardan dahil edilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Prof. Dr. Deniz Ülke Kaynak, yaşanan sorunun sadece Kürtlere değil, halkın tamamı için geçerli olduğunu, istenen demokratik hakların sadece Kürtlere özel verilemeyeceğini ifadeyle; “Hiçbir Kürt’e sırf Kürt olduğu için, hiçbir Alevi’ye sırf Alevi olduğu” için bu hakların verilemeyeceğini, aksine bu hakların tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına verilmesi gerektiğinin altını çizerek, bir bakıma DEM Parti tarafından talep edilen “Demokratik hakların” tüm vatandaşlardan esirgenmiş olduğuna vurgu yaptı.
Komisyonda Gerginlik-MHP ve DEM Parti’den Tepki
Akademisyenlerle aynı dönemde Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin STK temsilcileri dinlenirken, Tedris İlim Hareketi Adamları Derneği (İTTİHAD) Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekir Şimşek, hem devleti hem de PKK’yı eleştirdi. Polis, asker ve terör örgütünü verdiği örneklerle “katliam, şiddet ve işkence” yapmakla suçladı.
“Kürtlerin yok sayılması, dillerinin inkar edilmesi, bölgenin dağlarına taşlarına ‘Ya sev ya terk et!’ yazılmasını ve sabahları okullarda ‘Varlığım Türk varlığına armağan olsun!’ dedirtilmesinin yanlış olduğunu söyleyerek devleti suçlayan Şimşek, PKK’nın sanki Kürt halkının temsilcisiymiş gibi algı yaratılmasını eleştirdiği gibi ayrıca “Kürt halkının inancına savaş açmakla” suçlayarak şöyle suçladı:
“Onlarca imam bölgede katledilmiştir. Hepsi katledilirken halka ajan, hain, hatta asker olduklarını söylediler. Her ne hikmetse bölgede PKK eliyle katledilen bir gayrimüslim çıkmadı. Ben demiyorum onlar öldürülsün. Ama niye özellikle camiler basılıyor, mukadderatlara savaş açılıyor?”
Şimşek’in sözleri Komisyondaki MHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Feti Yıldız tarafından “Sizi buraya askere, polise, devlete hakaret edin diye çağırmadık!” şeklinde uyarılırken, DEM Parti Antalya Milletvekili Saruhan Oluç da kullanılan dilin eleştirerek “Kandan besleniyorsunuz. Utanın kan dökücüler. Allah belanızı versin!” şeklinde tepki verdi.
DEM Parti İstanbul Milletvekili Cengiz Çiçek de 2000’li yıllarda feminist yazar Gonca Kuriş dahil 42 kişinin katlini anımsatarak, “Domuz bağları ile insanları katlettiniz. Kürtler’in başına bela olan sizsiniz!” dedikten sonra DEM Partili ve bazı CHP’li üyeler toplantıyı terk ettiler.
Kadim Aşiretler Federasyonu Başkanı Rasim Aslan ise süreçle ilgili yasal ve sosyal alanda yapılması gereken düzenlemeler yanında “Eşit yurttaşlık, yerel yönetimler yasası değişikliği, üst görevlendirilmelerde ayrımcılıktan uzak sistem geliştirilmesi talepleri” ile diğer taleplerini şöyle sıraladı:
- “Farklı toplumlara mensup alim, kanaat önderi ve diğer önemli şahsiyetlerin hain ilan edilmelerinin kaldırılması, itibarlarının iade edilmesi, bu kişilerle ilgili ders kitaplarındaki olumsuz ifadelerinin kaldırılması.
- Kültür, anadilde yayın, anadilde isim verilmesi gibi düzenlemelerin yasal güvence altına alınması.
- Dini, milli ve manevi değerleri esas alan bir yasal düzenlemenin yapılması.
- Gençlere istihdam oluşturacak yatırımlar yapılması, sınır ticaretinin geliştirilmesi.”
Komisyon üyelerini Kürtçe ve Türkçe selamlayan Mezopotamya İslami Araştırmalar Federasyonu temsilcisi Abdullah Sağır ise Diyanet İşleri Başkanlığı’nın vaaz ve hutbelerinin Kürtçe de verilmesi, siyasi mahkumlar için affın geciktirilmeden çıkarılması gerektiğini belirtti.
Terörsüz Türkiye Süreci İçin Komisyonda Dinlenen Düşünce Kuruluşları
Komisyonun 24 Eylül 2025’te yapılan 12. toplantısında şu düşünce kuruluşlarının görüşleri dinlendi: Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM), Rawest Araştırma, Kürt Çalışmaları Merkezi (KSC), Ekopolitik Kültür, Eğitim ve Araştırma Vakfı (EKEAV), Ankara Enstitüsü, Sosyo-Politik Saha Araştırmaları Merkezi (SAHAM), Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM), GENAR – Araştırma, Eğitim, Danışmanlık.
SETA: Halkın %81,7’sinin güvenlik tedbirlerinin devamını istediğini ifadeyle Suriye’deki merkezi çözümü desteklemenin çözüme kolaylık sağlayacağını ileri sürdü.
DİTAM: Çözüme Kürt odaklı değil, Türkiye’nin birikmiş tüm sorunlarını dikkate alarak bir yaklaşımı, toplumu ikna etme ve adalet duygusu tesis etme görevi üzerine yoğunlaşmayı, bu bağlamda “çözüm için ikna edilmesi gereken kesimin Türkler olduğunu, adalet duygusunun sağlanmasıyla ilgili muhatabın da Kürtler” olduğunu, çözüm için hukuki altyapı, toplumsal rıza üretme ve adalet mekanizmalarının oluşturulması gerektiğini ifade etti.
RAWEST: Kürtler kimliklerini koruyarak Türkiye’nin parçası olmak istediğini, Türkiyelilik tartışmalarının Kürtlerin Türkiye’ye aidiyetini zayıflatmadığını, ancak bunu Kürtlük bilinci ile yapma taleplerinin olduğunu söyledi.
KSC: Türkiye’de yaşayan Kürtlerin %80’inin Kürt kimliğini güçlü bir biçimde benimsediğini, son iki yıl içinde Türkiyelilik hissinin %52’den %65’e yükseldiğini ifadeyle, eşitlik ve aidiyet eksikliği konusunda sıkıntı bulunduğunu, Kürtlerin sadece üçte birinin kendisini Türklerle eşit, kalanının ayrımcılık deneyimi bulunduğunu ileri sürdü.
Ekopolitik: Kobani ile Erbil’deki gelişmelerin Türkiye’nin iç ve dış geleceğini doğrudan etkilediğini, ortak aidiyet bağlarının güçlendirilmesini, “kültürel zenginlik ve etnik çeşitlilik ortak aidiyetinin pekiştirmesini, sivil toplumun sürece dahil edilerek duygusal deşarj alanları açılmasını ifadeyle, komşu ülkelerdeki “akraba Kürtlerle” kültürel bağların güçlendirilmesini, “ortak hikâyelerin drama ve yayınlarla işlenmesi” gerektiği üzerinde durdu.
Ankara Enstitüsü: PKK’nin silahsızlandırılmasıyla yetinmeyip toplumsal entegrasyon ve Türkiye’nin demokratikleşmesine de kapı açacak hukuki düzenlemelerin yapılmasını, Türkiye ile Suriye’deki gelişmelerin takvimlerinin farklı olduğundan hareketle Suriye’deki gelişmelerin çözüm sürecinin ön şartı olarak öne sürülmemesini önerdi.
SAHAM: Kürt meselesinin aslında bir demokrasi sorunu olduğunu ve Lozan Barış Antlaşmasından itibaren “Türkiye’de Kürt meselesine yüklenen varlık/beka mantığı, sorunun demokrasi meselesine kilitleyen önemli bir yaklaşım” olduğunu, “Bir kesim için sorunun ana kaynağı çatışmalar, silahlı bir örgütün varlığı” iken, diğer kesim için “kimlik ve kültür hakkının tanınmaması, bazıları için siyasal temsil haklarının tanınmaması, kimi açısından bölgesel eşitsizlikler” gibi farklı yaklaşımlar bulunduğunu ifadeyle beklentiler şöyle sıralandı: İnfaz kanununda değişiklik, hasta tutukluların bırakılması, Terörle Mücadele Kanunu’nun kaldırılması, infaz yakmaların acilen bitmesi, umut hakkının yasal olarak tanınması, kayyım uygulamalarının son bulması ve siyasi af”
TEPAV: Konuya çözüm sonrası ekonomik kazanımlar açısından yaklaşan bu kuruma göre “Çatışmanın ekonomik maliyeti, Barış getirisi, Çatışma sonrası ekonomik strateji için politika önerileri”nin dikkate alınması önerildi.
ORSAM: Türkiye’nin Irak ve Suriye’deki Kürtlerle (Suriye Kürt Ulusal Konseyi/ENKS, aşiretler vb.) resmi ve gayri resmi yeni diplomatik kanallar açmasını, Bölgesel İş birliği Mekanizmasının kurumsallaştırarak SDG’nin yerini almasını ifadeyle Ortadoğu’nun yeni siyasal-ekonomik realitesi sebebiyle PKK gibi yapıların sona geldiğini” ileri sürdü.
GENAR: “Yeni, sivil bir anayasa ve sağlam, kapsamlı bir demokratikleşme vizyonu birçok sorunu kendiliğinden çözeceğini” ifadeyle, yeni anayasa ve hukuk toplumuna geçişin ardından “rıza toplumuna geçiş temelinin oluşturulması” gerektiğinin altını çizdi.
Terörsüz Türkiye Sürecinde Diğer Önemli Gelişmeler
Komisyon çalışmaları bu şekilde iken Ak Parti iktidarının önceliği İsrail saldırganlığı üzerine, medyası da CHP’li belediye başkanlarının suçlandığı davalara odaklanmış durumdadır.
Cumhur İttifakı üyesi MHP, Genel Başkanı Bahçeli’nin çabalarıyla süreci yürütmeye çalışmakta, bu bağlamda MHP Erzurum’dan başlayarak 8 merkezde MHP il/ilçe teşkilatlarına süreci anlatma ihtiyacını duymakta ve ilgili komisyonda da aktif görünmektedir.
Komisyonda MHP üyelerinin koordinatörü Feti Yıldız’ın bazı üyelerin İmralı’ya giderek Öcalan’la görüşmesinin “zaaf oluşturmayacağını” söylemesi bazı çevrelerce sert bir şekilde eleştirildi. Oysa Öcalan, bu “çatışmaların çözümlenmesi” olayında hem bir “arabulucu”, hem de “PKK tarafının karar vericisi”dir. Eğer eleştirilecekse, konu ilk kez gündeme geldiğinde Öcalan’dan medet umulduğu zaman yapılmalıydı. Artık bunun için çok geç!
Bu bağlamda zaten MHP Genel Başkanı Bahçeli, 12 Eylül 2025’te bir gazeteye röportajında; “Barışın tek kanadı Öcalan tarafından gerçekleştirilmiştir, PKK feshedilmiş ve silahlar bırakılmıştır. Şimdi beraberce yaşayabilmenin şartlarının neler olması gerektiği aşamasına gelinmiştir!” diyerek, Feti Yıldız’a destek vermiştir.
Bahçeli ayrıca yerine kayyum atanan Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ün “Türkiye’de barışın ve huzurun sağlanabilmesi için PKK ile diyalogların kurulması konusuna katkı sağlayan biri olduğunu” ve görevine iade edilmesi gerektiğini, benzer şekilde İstanbul’da Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in de belediyelerinde yolsuzluk ya da yasadışı davranışları yoksa “geçmişte PKK ilgili bazı düşüncelerini kamuoyu ile paylaşması” hali sebebiyle artık suçlanamayacağını, iki konunun birbirinden ayrılmasını“, barış sürecine giren Türkiye’de Ahmet Özer’in tahliyesinin gerektiği üzerinde durdu.
Türkiye’de bunlar yaşanırken, PKK’nın Suriye uzantısı PYD/YPG ise ısrarla Öcalan’ın çağrısına uymamakta, muhataplarının Suriye yönetimi olduğunu söylemekte, hatta Şam yönetimiyle yaptığı 10 Mart 2025 mutabakatına da uymamakta, ABD ve İsrail desteğiyle “özerklik” isteğini sürdürmekte, Türkiye’nin tehditlerine de pek kulak asmamaktadır.
Sonuç
Meclis’te dinlenenlerin tamamı süreci desteklemektedir. Ancak Meclis eski başkanları arasında bile özellikle “kimlik” ve Anayasa’da olası değişiklikler konusunda tam bir uzlaşmanın bulunmadığı görülmektedir. Ömer İzgi ve Binali Yıldırım Anayasa’nın ilk 4 maddesinin değişimine şerh koyarken, Bülent Arınç ve Cemil Çiçek Türkiye’deki demokrasi ile ifade özgürlüğünün eksikliğine dikkat çekmektedirler. Arınç ayrıca Öcalan’ın serbest bırakılmasını “umut hakkı”nın verilmesi gerektiğini ifadeyle desteklemektedir.
Teröristlerle ilgili düzenleme konusunda henüz uzlaşma sağlanabilmiş değildir. Özellikle Şehit ve gazi dernekleri temsilcileri silah taşıyan tüm PKK’lı teröristlerin yargılanmasını isterken, Öcalan’ın serbest bırakılmasına ise şiddetle karşı çıkmaktadırlar. Mezopotamya İslami Araştırmalar Federasyonu ise siyasi tutuklulara af çıkartılmasını talep etmektedir.
Diyarbakır anneleri, dağa çıkartılan evlatlarına bir an önce kavuşmak isterken, kimler tarafından önerildiği ve çoğunun “çatışmaların çözümlenmesi” disiplini konusunda bilgi sahibi olup tartışılan akademisyenler arasında da tam bir konsensüs olamadığı görülmektedir.
Cumhur İttifakı içerisinde Ak Parti’nin fazlaca itibar etmiyormuş gibi tavır takındığı süreci, başta Bahçeli olmak üzere MHP sırtlamaktadır.
Düşünce kuruluşları arasında da 180 derece olmasa da ciddi görüş ayrılıkları vardır. DEM parti ve kendisini “Kürtleri temsil” eder gibi gösteren düşünce kuruluşları komşu ülkelerdeki Kürtlerle kültürel ve siyasi bağların sürmesini, demokratik hakların yanında “Kürt kimliğini kullanmada” özgürlüğü, yeni anayasayı, umut hakkını, infaz ve terörle mücadele kanunlarının değiştirilmesini talep etmektedirler.
Düşünce kuruluşları arasında iktidarı temsilen ve DEM/PKK’yı temsilen görüş bildirenler var iken, “Türk Ocakları”nın da bu toplantıda veya STK’ların dinlendiği toplantıda yer almamış olması bir eksikliktir. En azından “MHP’li Türk milliyetçisiyim” diyen ve Atatürk’le Öcalan’ı kıyaslama gafleti gösteren biri yerine Türk Ocakları’ndan bir akademisyenin görüşleri alınabilirdi.
Ana muhalefet CHP ise İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu dahil, son aylarda “yolsuzluk, usulsüzlük” gibi sebeplerle tutuklanan birçok CHP’li il ve ilçe belediye başkanlarının savunulması için mitinglere ağırlık verirken, konuya pek fazla eğilememektedir.
Bahçeli, sürece katkısı olabileceğinden hareketle, “süreç başlamadan önce PKK ile ilgili ifadeleri” sebebiyle yerlerine kayyum atanan DEM Partili belediye başkanlarının “yolsuzluk vb suçu yoksa” görevlerine iade edilmeleri gerektiğini söylemektedir.
MHP Genel Başkanı Bahçeli süreci ilk kez seslendirdiğinde bu sütunlarda “MHP’li milletvekilleri bu gelişmeyi kendi seçmenine anlatamayacak ve sonunda ‘Sayın Genel Başkanımız yaptığına göre bir bildiği vardır!’ diyerek savuşturmaya çalışacaklardır!” diye yazdığımız görüş teyit edildi.
Zira MHP, kendi tabanının süreci anlamadığı idrakı içerisinde ilki Erzurum’da olmak üzere 8 kentte, civar il/ilçelerin teşkilat yöneticilerine konuyu ilk elden açıklamak maksadıyla bir düzenlemeye gitmiştir. Anlaşılan o ki, MHP seçmeni gibi teşkilat da kafa karışıklığı yaşamış.