Doç. Dr. Kemal OLÇAR – 13 Ekim 2025
Ateşkes; “silah bırakma eyleminin dışında savaşan taraflar arasındaki her türlü saldırının geçici olarak durdurulması” anlamına gelmektedir. TDK’na göre ise; “savaşan iki kuvvetin karşılıklı olarak savaşı durdurması; bırakışma, mütareke” demektir. Demek ki aslında “savaşan iki gücün isteğiyle çarpışmaya belli bir süre için ara vermek” ifadesi her şeyi açıklamaktadır. O zaman Gazze bölgesinde ateşin geçici olarak kesildiği anlamı çıkar ise (ki hiçbir ateşkes kalıcı değildir, kalıcı olursa Barış Anlaşması anlamına gelebilir-KKTC-GKRY arasında 1974’ten beri ateşkes vardır, bu her an ateşkesin son bulacağı anlamına gelebilir.)
Barışın tesis edilmesi konusu da; “BM Şartı VII. Bölümde barışın tehdidi, bozulması ve saldırı eylemi durumunda alınacak önlemler” hükmünde düzenlenmiştir. Buna dayanarak;
- UNTSO (United Nations Truce Supervision Organization) 1948 yılında, Arap-İsrail savaşından sonra ateşkesi takip etmek,
- UNMOGIP (United Nations Military Observer Group in India and Pakistan) 1949 yılında, Hindistan-Pakistan savaşından sonra ateşkesi takip etmek
- UNEF I (United Nations Emergency Force) 1956 yılında, Süveyş Krizi’nde İsrail ve Mısır arasında tampon bölge oluşturmak,
- ONUC (United Nations Operation in the Congo) 1960 yılında, Belçika ordusunun Kongo’dan çekilme sürecini takip etmek,
- UNFICYP (United Nations Peacekeeping Force in Cyprus) 1964 yılında, Kıbrıs’ta tampon bölge oluşturmak,
- UNOGIL (United Nations Observertion Group in Lübnan), Lübnan’da,
- DOMREP (Mission of the Representative of the Secretary-General in the Dominican Republic), Dominik Cumhuriyeti’nde,
- UNSF (United Nations Security Force In West New Guinea) Batı Yeni Gine’de,
- UNYOM (UN Yemen Observation Mission) Yemen’de,
- UNEF II (Second United Nations Emergency Force) İsrail ile Mısır ve Suriye arasında tampon bölge oluşturmak,
- UNDOF (United Nations Disengagement Observer Force) 1974 yılında, Golan Tepelerinde ,
- UNIFIL (United Nations Interim Force in Lebanon), Lübnan’da kurulmuştur. Kosova vs. ülkelerde olmak üzere daha birçok örnek vermek mümkündür.
BM Barış Gücü Operasyonlarında 90.905 üniformalı, toplam 111.512 kişi görev yapmakta ve 6,7 milyar dolardan fazla harcama yapabilmektedir. Dolayısıyla bu örneklerden anlaşılacağı gibi istese BMGK Gazze Gözlem Grubu’nu tesis eder ve silahlı/silahsız olarak kurabilir. Aslında BM Barışı Koruma görevlerinin çoğu kinetik olmayan (non-kinetic) güçleri kapsar. Yani üye ülkeler muharip güç gönderme konusunda oldukça ihtiyatlı hareket etmektedirler. Gazze’de de bu durum geçerlidir. Ancak Görev Gücü kinetik/muharip güç gerektirecek bir hassasiyet taşımaktadır. Bu durumda hangi ülke İsrail ile angajman kuralları ya da anlaşma maddeleri ihlal edildiğinde İsrail Katil Ordusu ile karşı karşıya gelmek isteyecektir. Temel tartışma bu olacaktır. Burada Türk Ordusunun durumu diğerlerinden farklıdır. Çünkü TSK Ankara’da konuşlu 4. Kolordu komutanlığı Barışı Koruma görevleri konusunda hem muharip hem de muharip olmayan statüde birlik bulundurma kapasitesine/yeteneğine ve tecrübesine sahiptir. Bölge ülkeleri içinde kinetik güç ile görev yapacak başka bir ülke bulunmamaktadır. ABD 200 kadar silahsız karargâh personelini bu görev için tahsis ettiğini duyurmuştur. Bu nedenle bu iş yine Türkiye’ye kalacak gibi gözüküyor.
10.10.2025 tarihinde imzalanan ateşkes aslında 3 ayrı planın bir sentezi şeklindedir. Tezler ABD ve HAMAS tarafından ortaya konmuş, antitez İsrail katil devleti tarafından belirlenmiş, müzakere sonunda ortaya çıkan sonuç ise sentezden ibaret hale gelmiştir. Buna tam bir “diyalektik” çalışma demek mümkündür. Aslında sentez bir temenni mi yoksa Gazze halkını sonsuz mutluluğa götürebilecek bir pragmatik saha çalışması mı? Sorumuz bu…
ABD planında yer alan hususlar kısaca/özetle 10 başlıktan ibaret;
- Ateşkes olacak
- Geri çekilme üç kademede gerçekleşecek
- İnsani yardım derhal başlayacak
- HAMAS silahlarını derhal bırakacak
- Rehinelerin değişimi 72 saat içinde gerçekleşecek
HAMAS ise bu planı prensipte desteklemiş fakat 6 çekince ile cevap vermiştir;
- Trump’ın planı değerlendirmeye değer
- Müzakerelere hazırız
- Esirlerin serbest bırakılması İsrail’in saldırıları sona erdirmesi ve Gazze Şeridi’nden tamamen çekilmesi koşuluna bağlı
- Gazze Şeridi’nin yönetimi ancak Filistin ulusal mutabakatı, Arap ve İslam ülkelerinin desteğine dayalı olarak bağımsız Filistinli bir kurula devredilebilir
- Gazze’nin geleceği uluslararası hukuk ve kararlar temelinde ele alınmalı
- Tüm ateşkes maddelerinin uygulanması garanti edilmeli
İsrail antitezini ortaya koymuştur;
- Gazze’den çekilme olmayacak
- Ateşkesin tüm koşulları HAMAS’ın silah bırakmasına bağlı
MÜZAKERE sonunda elde edilen sentez;
- Anlaşmanın adı “Gazze Savaşı’nın Tamamen Sona Erdirilmesi” olacak
- Anlaşmanın yürürlüğe girmesiyle birlikte Gazze’de ateşkes hemen uygulanacak
- İsrail ordusu 24 saat içinde “sarı hat” olarak tanımlanan sınıra çekilecek
- Bu sürecin ardından, Hamas’ın 72 saat içinde tüm İsrailli esirleri serbest bırakması öngörülüyor
- İsrail hükümetinin onayından hemen sonra Gazze’ye tüm insani yardımların girişine ve yardımların serbestçe dağıtılmasına izin verilecek
- Bu uygulama, 19 Ocak 2025 tarihli kararda belirlenen günde 600 yardım tırı standardına dayanacak
Ancak bu planın gerçek bir sentez olması için;
- Ateşin kesileceği alanlar tüm Gazze bölgesini kapsamalı, yani karadan, denizden ve havadan herhangi bir askeri faaliyet (keşif, gözetleme, atış, bombardıman, abluka, kuşatma ve tehdit) yapılmamalı,
- İsrail’in çekilmesi herhangi bir koşula dayandırılmamalı ve tüm Gazze’den çekilme tamamlanmalı,
- İsrail’in çekilmesi ile oluşacak boşluk ABD, Türkiye, Mısır ve Katar’dan mürekkep bölgesel bir “görev kuvveti” veya “bölgesel istikrar gücü” ile doldurulmalı,
- Bunun için derhal BM Güvenlik Konseyi tarafından bir karar çıkartılmalı,
- Oluşturulacak görev gücü kinetik ve kinetik olmayan kuvvet yapısını esas almalı, yani mutlaka anlaşma maddeleri garanti altına alınırken muharip bir kuvvet teşkil edilmeli,
- Bu kuvvet NATO ile desteklenmeli ve adı da Barışı İnşa, Barışı Koruma veya İstikrar Gücü şeklinde ortaya konmalı,
- Kuvvet teşkilinde Filistin Devleti’nden mutlaka sivil misyonlar yer almalı, diğer ülkeler bu misyona danışmalık yapmalı,
- Filistin Devletini başta ABD olmak üzere tanımayan diğer devletler de tanımalı, arkasından devleti oluşturan tüm unsurlar (toprak bütünlüğü, nüfus bütünlüğü, sağlıklı bir hükümet, uluslararası yükümlülüklerini yerine getirebilecek halde güçlü bir siyasi yapı) yerine getirilmeli,
- İnsani yardımlar sadece Refah sınır kapısından değil, denizden de sağlanmalı ve 600 tır ile sınırlandırılmamalı,
- HAMAS’ın silahlarını yine Filistin Devleti’nin kurulacak yeni milli orduya teslim etmesi sağlanmalı ve HAMAS’ın silahlı gücü yeni orduya entegre edilmeli, (Unutmayalım ki Osmanlı Devleti’nin paylaşılması için yapılan ilk işlem ordunun terhis edilmesi, İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya ve Japonya’nın mutlak kontrol altında tutulması için tekrar ordu kurmasının yasaklanması olmuştur)
- Filistin Yönetimi Filistin Halkının seçeceği yeni hükümete devredilmeli ve ülkenin rejimi üniter bir başkanlık sistemi olmalıdır,
- Sınırları 1967 savaşı öncesine uygun iki devletli çözüm tüm dünya tarafından tanınmalı,
- İnşa faaliyetleri başlamadan önce geçici yaşam konteyner kampları kurularak barınma imkanları sağlanmalı,
- Alt ve üst yapı inşa faaliyetlerinin finansmanı İsrail Devletine fatura edilmeli,
- İsrail hakkında Uluslararası Adalet Divanı tarafından verilen karar uygulanmalı,
- Netanyahu ve soykırıma iştirak eden tüm karar vericiler hakkında verilen Uluslararası Ceza Mahkemesi kararları uygulanmalı ve Sırp liderde olduğu gibi hapse atılmalı,
Sonuç olarak ABD, Türkiye, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Katar, BAE, Ürdün, Suudi Arabistan, Pakistan ve Endonezya gibi yirmi civarında ülke liderinin katılımıyla Mısır’ın Şarm El Şeyh kentinde barış zirvesi yapılacak olası işleri yoluna koyma ihtimalini yükseltmektedir. Bu zirveye Türkiye’nin katılımı ve özellikle Görev Gücüne muharip güçle dahil olma olasılığı İsrail’in aşırı siyonist kadrolarını öfkeden çılgına döndürmekte ve Netanyahu’nun soykırımcı generallerini ve kabinesini korkutmaktadır. Soykırımcı Başbakan Netanyahu’nun ise siyasi istikbali 4 metrekare bir hücrede devam etmesinin taşlarını döşemektedir. Umarım İsrail Hükümeti ateşkes, insani yardım, esir takası ve geri çekilme faaliyetlerinin ön koşulu olarak Türkiye’nin Görev Gücü veya İstikrar Gücüne katılmamasını dayatmaz.