Adem KILIÇ – 20 Ekim 2025
Gazze’deki savaş, Şarm El-Şeyh’de gerçekleşen gövde gösterisi ile şimdilik duruldu. Ancak bunun aslında bir barış anlaşması değil sadece bir ateşkes anlaşması olduğunu belirtmek gerekiyor.
Zira, ABD Başkanı Trump, sürecin ikinci aşamasına geçildiğini ilan etse de, ikinci aşama olarak adlandırılan, Gazze’de uluslararası bir askeri gücün konuşlandırılması ve yine içerisinde kendisini “Yahudi olmasam da siyonistim” diyerek tanımlayan Tony Blair’in de bulunduğu bir yönetim yapısının oluşturulmasına dair bir yol haritası yok.
İsrail ise sadece son bir haftada, Gazze Şeridi’ne 3 geniş çaplı hava saldırısı düzenledi ve Hamas’ın açıklamalarına göre süreci en az 4 defa sabote ederek ateşkesi bozdu.
İsrail Başbakanı Netanyahu’nun daha önce “silahlandırdık” dediği Gazze Şeridi’ndeki çetelere karşı Hamas’ın attığı adımları bahane olarak kullanan İsrail, Hamas’ın elinde bulunduğu tüm rehine cesetlerini teslim ettiğini açıklamasına rağmen, bu durumu da suistimal ederek süreci baltalamaya devam etti.
Diğer yandan İsrail’in, Lübnan ve Suriye başta olmak üzere diğer noktalardaki saldırganlığı da devam ediyor.
Tarihi boyunca hiçbir uluslararası anlaşmaya uymayan İsrail, Lübnan ile geçtiğimiz aylarda ABD ve Fransa garantörlüğünde yapılan ateşkes anlaşmasını ihlal ederek Lübnan’a saldırılar düzenlerken, Suriye ile yapılan 1974 anlaşmasını da ihlal ederek Hermon Dağı’ndaki varlığını sürdüreceğini ilan etti.
Tüm bu gelişmeler gösteriyor ki; aslında İsrail ile yapılan anlaşmalar sadece sorunları öteliyor ve birer saatli bomba olarak tarihteki yerlerini alıyor.
Şarm El-Şeyh anlaşmasının ardından gelen tüm bu gelişmeler, Netanyahu’nun askeri ve siyasi stratejilerini yeniden devreye sokmaya itebilir.
Zira Netanyahu, sürekli olarak dile getirdiği “tam zafer” söylemi ile kendi siyasi pozisyonunu güvenceye alacağına inanıyor.
Netanyahu’nun bu hafta içerisinde Kasım 2026’da gerçekleşecek olan İsrail seçimlerini öne çekmeye çalışma hamlesi de bu doğrultuda okunabilir.
Lübnan’da Hizbullah, Yemen’de Husi gerilimi ve İran
İsrail’in Gazze’deki saldırıları eğer tamamen durursa, Netanyahu seçimler öncesinde İsrail’in dikkatini ilk olarak Lübnan’a çevirebilir.
Hizbullah’ın silah bırakma sürecine dair tartışmaların ortasında Netanyahu, bu durumu yeni bir saldırganlık için kullanma konusunda çekinmeyecektir.
Yemen’deki Husiler ile çatışmalar, İsrail’e göre tamamen İran’ın bölgesel etkisine bağlı olarak şekilleniyor ve İsrail, Husi grubu üzerinde, ABD’nin desteğine rağmen hala istediği ölçüde baskı kuramadı.
En geniş bölgesel etkisi olan cephe ise şüphesiz olarak İran.
Haziran ayında 12 gün süren çatışmalar sırasında ABD müdahalesi ve nükleer tesislerin hedef alınması, bölgedeki kırılgan dengeleri ortaya koymuştu.
Netanyahu bu dönemde ilk kez ABD’yi, İsrail’in yanında savaşa girmeye ikna etti ve İran’a yönelik hedefler ABD tarafından vuruldu.
Şu anda İran silahlı kuvvetleri yüksek alarmda ve Netanyahu, isterse savaşın yeniden başlaması için çeşitli bahaneler bulabilir.
Bu iki bölgesel güç arasındaki olası bir çatışma ise şüphesiz bu defa daha geniş olacak ve yalnızca İsrail ve İran’ı değil, tüm çevre ülkeleri etkileyen yıkıcı sonuçları beraberinde getirecektir.
İsrail bölge için bir saatli bomba
Tüm bu gelişmeler gösteriyor ki; Gazze’de sağlanan ateşkes, sadece geçici bir nefeslenme süreci sunuyor.
İsrail’in Lübnan, Suriye, Yemen ve İran hattındaki gelişmeleri hala yayılmacı hedefleri için fırsat olarak görüyor olması, Netanyahu’nun iktidarda kalmak için buna ihtiyaç duyması ve İsrail’in tarih boyunca imzaladığı hiçbir anlaşmaya uymadığı düşünüldüğünde, bölgenin geleceğinin aslında çizilen pembe tablonun çok uzağında olduğu görülüyor.
Gelinen noktada uluslararası güçler, artık sadece yalnızca müzakerelerle yetinmemeli ve bu alanlarda barış ve istikrarın korunması için somut adımlar atmalı.
Zira İsrail ile sağlanan ateşkesler, bölge için sadece birer “saatli bomba” niteliği taşıyor.