Fatih ÜNLÜ – 25 Ekim 2025
Hayatın her alanında ara ara müzakere gerektiren durumlar yaşanır. Örneğin dış politikada, siyasette ve iş âleminde müzakere yeteneklerine çokça ihtiyaç duyulur. Dolayısıyla, abartmadan ve hayatın her alanını bir müzakere sahasına dönüştürmeden müzakere işini iyi öğrenmek yolda insanın çok işine yarayabilir.
Bir de müzakere bir grup adına, giderek bir millet adına yapılacaksa, kişinin bu işi çok iyi bilmesi, temsilin hakkını vermesi ve kul hakkı açısından daha da önemli hale gelir.
Bilenlerimiz vardır, müzakere kelimesi Arapça zikir kökünden geliyor. Zikrin bir anlamı da anmak/bahsetmek. Dolayısıyla, müzakereyi konuşarak, karşılıklı görüşleri zikrederek, dile getirerek bir meseleyi halletmeye çalışmak şeklinde de tanımlayabiliriz.
Bu yazının amacı özellikle kritik zamanlarda müzakere yeteneklerinin önemine dair kısa bir hatırlatmak ve bu süreçte “hakka” taraftar olmanın önemini vurgulamak. Bunu da müzakerelerde önem arz eden birkaç hususu dile getirerek ve ikinci bölümde de mükemmel bir müzakere örneğini özetleyerek yapmaya çalışacağız. (Bu örnekten “Trump’ın Gazze Planı Tutar mı?” başlıklı yazımızda bahsetmiştik.)
İyi Müzakereye Dair Birkaç Mülahaza
1. İyi müzakere bir anlamda iyi hazırlık demek. İyi hazırlanılmadan bir müzakere iyi gittiyse bile bu bir istisnadır, belki mevcut uzmanlık birikimi ve deneyim etkili olmuştur, belki karşı taraf daha da kötü hazırlanmıştır vs.
Fakat istisnalar ölçü olamaz, iyi hazırlanmadan bir müzakereye girişmek başarısızlığa kapı açmak demektir. Dondurucu soğukta dışarıya bir gömlekle hazırlıksız çıkan bir insanın ayazda kısa sürede pişman olması ama geriye dönmeye de vakit bulamaması gibi hazırlıksız müzakereci de çok çabuk pişman olur.
İyi hazırlık da sadece yoğun çalışmak demek değil, tabiatıyla doğru kişilerle doğru konularda hazırlıktır. Hiç şüphesiz konuyu ve evveliyatını bilenler, uzmanlarda işin içinde olmalı, farklı ve yenilikçi düşünebilenler de işin içinde olmalı. Karşı taraf ne söyleyebilir, biz ne söyleyebiliriz gibi detayları da kapsayacak şekilde senaryolu çalışılmalı. Her bir konuyla ilgili bir bilgi altyapısı oluşturulmalı. Ve müzakereye gitmezden önce simülasyon ve prova yapılmalı.
Müzakerede lisan ve güzel telaffuz da önemli bir unsurdur ama teknik yeterlilik varsa ve diğer hazırlıklar yerindeyse bu en kritik konu değildir. Mesela rahmetli Turgut Özal teknik konularda İngilizcesi çok iyi olmasına rağmen kelimelerin telaffuzunda rahat davranırdı. Bu da ilk başta İngilizce bilgisiyle ilgili olağanüstü bir hava oluşturmazdı. Ama teknik konulara daha çok girildikçe telaffuz vs. ikinci plana düşer ve merhum Özal birikimiyle karşıdaki insanlarda büyük bir hayranlık oluşturabilirdi.
2. Müzakere biraz da güç ister. Gücünüz varsa, müzakerede sözünüz daha dikkatle ve özenle dinlenir. Ama güç ve sahada kazanmak her şey demek değildir. Sahadaki başarıların hazırlıksızlıkla veya liyakati eksik temsilcilerce heba edildiği durumlar da çoktur. Masada boşa çıkarılmış zafer, Pirus Zaferi tabirini biliyoruz. Ama doğru kullanılabilirse, güç şüphesiz büyük bir artıdır.
Müzakere ve Hakkın Yüceliği
3. Müzakerede hakkı temsil edebilmek büyük bir imtiyazdır, aslında en büyük imtiyazdır. Ama hazırlıksızlıkla bu büyük imtiyaz bile heba edilebilir.
Hak kavramı bize diplomasi dâhil hayatın birçok önemli alanında eşsiz bir ipucu sunar.
Malum, “büyük güçler” gündemlerine aldıkları konulara çok detaylı çalışırlar. Ellerindeki kaynaklar da ulaşabildikleri bilgi altyapısı da fazlasıyla yeterlidir. Müzakere edeceğiniz konuda sizin yapabileceğiniz hazırlığın nicelikçe onlarca katını yapabilirler. Diyelim siz konuyla ilgili 5 kişi görevlendirmişseniz, onlar aynı konuya farklı yönleriyle -devlet içi ve dışı- kat be kat daha fazla kişiyi tahsis edebilirler.
Fakat siz nicelikçe ne kadar geride görünürseniz görünün, haklı olduğunuz ve genel kabul görmüş insani prensiplere uygun hareket ettiğiniz müddetçe yine de büyük bir avantaj yakalayabilirsiniz. Çünkü “hak” Allah’ın razı olduğunu temsil eder ve Allah hakka -karşıtına vermediği- çok üstün bir makam vermiştir. Meşhur bir güzel sözdür:
“Hak Yücedir, Ondan yücesi yoktur.”
“El-hakku ya’lû velâ yu’lâ aleyh.”
Diyelim önemli bir güç bulunduğunuz bölgeyi karıştırmak istiyor. Siz de barışçıl bir yöntemi savunuyorsunuz. Hakkınızı savunuyorsunuz. Haklı olmak, hakka ve herkesin kabul edeceği insani prensiplere dayalı bir müzakere yürütmek müzakereciye umulmadık, bazen de olağanüstü alanlar açar.
Burada tabiatıyla durağan bir duruştan ve anlık tepkilerden değil, hakkı ve insaniyeti önceleyen bir değerler sistemine dayalı gelenek haline gelmiş bir duruştan bahsediyoruz.
Zaten nicelikçe geride olmayı en iyi Allah’ın Kâinatta hâkim kıldığı umumi prensiplere ve insani değerlere uygun hareket etmek telafi edebilir. Hakka taraf olmaya çalışmak size eşsiz bir istikrar, iç tutarlılık ve kabiliyet sağlar.
Hak kavramına dayalı barışçıl, insani bir yaklaşım derken, bu duruşun ciddi meydan okumalara icap ettiğinde cesaretle cevap vermeyi de gerektirdiği hepimizin bildiği izahtan vareste bir husus ama yine de burada kayda geçirelim. Abdülhak Molla’nın şu mısraını hatırlarsınız:
“Bu mesel ile bulur cümle düvel fevz-ü felâh
Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-u salâh.”
Yine çok eski Latince metinlerde de yer alan “si vispacem, para bellum” (barış istiyorsan, savaşa hazırlan) sözü de meşhurdur.
Gerektiğinde savaşa hazır olanlar, barışa ve hakkın tahakkukuna daha layıktırlar. Barış isteği de zaten savaş korkusundan değil, barışın daha hayırlı olduğu düşüncesinden kaynaklanmalıdır.
Hakka taraf olmanın müzakerede veya başka bir alanda kişiye bir iç tutarlılık ve başarı getireceğini söylerken faydacı bir yaklaşımdan değil, hakkın yüceliğinden dolayı ona uymanın faziletinden bahsediyoruz. Bir de şu var: Ortam hakkı takdir edebilecek nitelikte değilse, haklı olduğunuz halde bazen mağdur da olabilirsiniz. Ama bu da neticede geçer. Çünkü hak zamanın ağır rüzigârında bile hep zinde kalır.
Tablonun eksik kalmaması açısından şu boyuttan da bahsedelim: Günümüz haklı ve haksız kavramlarının propaganda veya tarafgirlikle çokça yıprandığı bir dönem. Ama yine de bir gelenek üzerinden duruşunuzu oluşturuyorsanız, kendinizi daha iyi anlatabilir ve gerçekten haklı olanın veya daha haklı olanın anlaşılmasına katkı verebilirsiniz. Veya arabulucuysanız herkese haklı olduğu noktaya kadar hak verebilirsiniz.
Gazze’de yapılan soykırımla ilgili Siyonist lobilerin Hükumetler üzerindeki büyük etkisi ve başta medyadaki olağanüstü güçlerine rağmen dünyanın her tarafında yapılan protestolar karşısında acze düşmeleri kamuoyunun sağduyusu ve gücü açısından çok önemli bir işaretti. Sınırların bu kadar keskin olmadığı durumlarda vardır, oralarda daha ince çalışmalar gerekebilir.
4. Güçlü bir bilgi altyapısı, konuları çok iyi bilen, tecrübeli uyumlu ve yenilikçi bir takım, çok iyi bir lider, uygun iş bölümü, istişare, anlık gelişmelere duyarlı dinamik çalışma ortamı ve kırmızı çizgiler dışında esnek davranabilme yeteneği de müzakerelerde çok işe yarar. Bu çerçevede, esnek olunması gereken bir müzakere için “kendi görüşünde çok ısrarcı”” bir arkadaşınızı görevlendirirseniz bu hata olur, o kişiyi geri adım atmamanız gereken bir yerde görevlendirmeniz daha uygun olacaktır.
Bunlar gibi müzakerede işe yarayabilecek birçok başka unsur daha vardır şüphesiz. Bu yazımız İİT, İSEDAK, ECO gibi çok taraflı ortamlarda ve muhtelif BM ortamlarında yapılan ve bir kısmında bizim de yer aldığımız müzakerelerdeki bazı pratik gözlemlerimize dayalı bir hatırlatma mahiyetinde. Doğrusu bunlar da gözlemlerimizden ilk akla gelenler. Kısa bir giriş ve tabiri caizse bir bilgi iştah açıcısı, “appetizer”ı.
Bu konuda erişilebilecek birçok yazılı ve görsel kaynak var. İlgilenen okurlarımız onlara da bakabilirler.
Sonraki yazımızda mükemmel bir müzakere örneğinde buluşmak üzere, Allah’a emanet olun.

YORUMLAR