Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Avatar photo
Serkan Üstüner

Diziler Türk Toplumunu Nereye Sürüklüyor? – Serkan Üstüner

Serkan ÜSTÜNER – 27 Ekim 2025

 

Televizyon, icat edildiği günden bu yana toplumların düşünce biçimlerini, değer yargılarını ve yaşam tarzlarını derinden etkilemiştir. Türkiye’de ise bu etki, özellikle son yıllarda üretilen diziler aracılığıyla çok daha belirgin hâle gelmiştir. Ne yazık ki günümüz dizileri, bir zamanlar toplumsal dayanışmayı, ahlaki değerleri ve kültürel kökleri öne çıkaran yapımlardan uzaklaşarak; yozlaşmış, bireysel hırslarla örülü, duygusal boşluklarla dolu bir dünyanın kapılarını aralamaktadır. Bu durum, Türk toplumunun sosyolojik dokusunu zedeleyen en önemli kültürel tehditlerden biri hâline gelmiştir.

Yozlaşan Temalar, Boşalan Değerler

Son dönemdeki dizilerin büyük bir kısmı; yasak aşklar, entrikalar, şiddet, mafya özentisi, lüks tüketim ve gösteriş üzerine kuruludur. Bu temalar, toplumun alt ve orta sınıflarındaki bireyler için bir “yaşam ideali” olarak sunulmakta, adeta dayatılmaktadır. Bu sahneler, özellikle genç kuşaklarda “değer” kavramının içini boşaltmakta; dürüstlük, saygı, emek gibi temel erdemlerin yerini kolay yoldan başarı ve haz arayışı almaktadır. Aile kavramı da bu yapımların hedefinde yer almakta; sadakat, sevgi ve fedakârlık gibi unsurlar geri plana itilmekte, ilişkiler çıkar ve tutku ekseninde gösterilmektedir.

Dizilerde kadının ve erkeğin temsili de ciddi bir sosyolojik bozulmanın göstergesidir. Kadın karakterler çoğunlukla ya mağdur ya da manipülatif figürler olarak sunulmakta; erkek karakterler ise güç, şiddet veya otorite ile özdeşleştirilmektedir. Bu tek boyutlu karakterler, toplumun cinsiyet rollerine dair algısını sığlaştırmakta ve gerçek hayatla bağdaşmayan bir kimlik modeli üretmektedir. Özellikle genç izleyiciler, bu kurgusal kişilikleri örnek almakta ve sosyal ilişkilerinde sağlıksız davranış kalıplarını yeniden üretmektedir.

Türk dizilerinde son yıllarda dikkat çeken bir diğer unsur, yerli kültürün giderek arka plana itilmesidir. Gelenek, inanç, toplumsal dayanışma gibi kavramlar artık “eski” ve “modası geçmiş” olarak sunulmakta; Batılı yaşam biçimleri birer statü sembolü hâline getirilmektedir. Bu durum, toplumun kendi kültürel kimliğine yabancılaşmasına neden olmakta ve özellikle genç kuşaklarda aidiyet duygusunu zayıflatmaktadır. Sonuç olarak, hem bireysel hem de kolektif düzeyde bir kimlik krizi yaşanmaktadır.

Eğlenceden Öte, İdeolojik Bir Araç

Diziler sadece eğlence değil, aynı zamanda ideolojik bir araç hâline gelmiştir. Topluma hangi değerlerin “normal”, hangi davranışların “kabul edilebilir” olduğunu telkin eden bu yapımlar, sosyal bilinçaltına yön verir. Toplumun gündemini belirler, hatta siyasi ve ekonomik bakış açılarını bile dolaylı biçimde etkileyebilir. Bu açıdan bakıldığında, günümüz dizilerinin salt bir “seyirlik eğlence” olmaktan öte, toplumsal manipülasyonun bir aracı hâline geldiği söylenebilir.

Bu tahribatın önüne geçebilmek için yalnızca yapımcıların değil, izleyicilerin de bilinçlenmesi gerekmektedir. Televizyonun bir eğlence aracı olmanın ötesinde, toplumsal bir güç olduğu unutulmamalıdır. Dizi sektöründe daha nitelikli senaryoların, yerli değerleri koruyan, insani duyguları yücelten yapımların desteklenmesi şarttır. Öte yandan, ailelerin de çocuklarına medya okuryazarlığı bilincini kazandırması büyük önem taşımaktadır.

Sonuç olarak, günümüz Türk dizileri, toplumun sosyolojik yapısını sessiz ama derin bir biçimde dönüştürmektedir. Görünürde masum bir eğlence olan bu yapımlar, aslında kültürel değerlerimizi aşındırmakta ve bizi kendi kimliğimizden uzaklaştırmaktadır. Eğer bu gidişat durdurulmazsa, geleceğin toplumu, ekrandaki sahte dünyaların bir yansıması olmaktan öteye geçemeyecektir.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER