Prof. Dr. Celalettin Yavuz Güvenlik Politikaları Uzmanı, 03 Aralık 2025
Tukidides Tuzağı (Thucydides Trap)’nın, konuyu bilenler tarafından Antik Yunan döneminde şehir devletlerinden Atina ile Isparta arasındaki silahlanma sonucu çıkan savaşın sebebi olduğunu bilirler.
Tarihin en önemli tarihçilerinden Tukidides’in aktarmış olduğu bilgilere göre ticaret ve denizcilik sayesinde diğer şehir devletlerine göre çok zenginleşen Atina, bu göz kamaştırıcı gelişmesi yanında farkında olmadan komşu ülke Isparta’nın kıskançlıkla karışık endişesine de sebebiyet verir. Isparta, Atina’nın bu zenginliği sayesinde etrafındaki diğer şehir devletlerini topraklarına katacağı endişesiyle kendini savunmak maksadıyla silahlanmaya başlar.
Isparta’nın silahlandığını gören Atina da “Galiba Ispartalılar bizim varlıklarımıza göz dikti!” diyerek silahlanmaya başlar. Atina silahlanınca Ispartalılar “Tahminimiz doğru çıktı, Atinalılar zenginliklerine ilaveten silahlanarak bize saldırmayı planlıyor!” diye değerlendirerek silahlanma çabalarını hızlandırırlar. Aşırı silahlanmanın olduğu yerde gerilim yükselir, gerilimin sonucu da genellikle savaştır. Veee iki Yunan şehir devleti birbiriyle savaşırlar…
1 Aralık 2025’te Yunanistan Savunma Bakanı Dendias, Atina’daki “Dünya perspektifinde Yunanistan” konulu etkinlikte ülkesi Türkiye’nin en büyük tehdit olduğunu ifadeyle Ege adalarını füzelerle donatacak, “Aşil’in Kalkanı” adlı yeni bir savunma doktrininden söz etti.
Dendias’ın ‘AŞİL’in Kalkanı’ Adlı Savunma Doktrini
Daha önceki Miçotakis hükümetinde Dışişleri Bakanlığı yaptığı sırada Türkiye karşıtlığı ile bilinen Yunan Bakan Dendias, NATO üyesi olduğu 1952’den bu yana aynı ittifak içerisindeki Türkiye’nin, Yunanistan için en büyük tehdit olduğu çelişkisini dile getirdi. Ona göre Yunanistan kendisini savunurken, Türkiye tehditlerine devam ediyor.
Ülkenin kara parçasını ordunun, denizlerinin donanmanın, hava sahasını da uçakların koruyacağından hareketle yeni savunma doktrinini “Değeri 1 milyar Euro olan bir fırkateyni, değeri birkaç bin Euro’luk bir İHA ile imha edebilirsiniz. Bu yüzden doktrinimizi tamamen değiştirdik. Ege, sadece donanma tarafından korunmayacak. Ağırlıklı olarak, binlerce değilse bile yüzlerce adaya dağılmış seyyar füzelerle korunacak. Ege’de denizi karadan (adalardan kastediyor) kapatacağız. Böylece donanmanın operasyonları da bu dar denizle sınırlı kalmayacak!” şeklinde açıkladı.
Dendias, ağırlıklı olarak hava kuvvetleri ile sağlanan hava savunmasının çok maliyetli ve yeterli olmadığını ifadeyle, bundan böyle “Aşil’in Kalkanı” adı bir hava savunma sistemi kurulacağını ekledi. Uçaksavarlarla desteklenecek bu projeyle Ege Denizi’nin hava sahası da kapatılmış olacak. Büyük bir kısmının İsrail’den satın alınması planlanan beş ayrı tip füze sistemi Türkiye sınırları yakınında ve Ege adalarında konuşlandırılacak.
Dendias ayrıntılı konuşmasında daha önce kara kuvvetlerindeki askerlerin silahının tüfek iken, gelinen günde İHA/SİHA olduğunu, Yunanistan’ın da İHA çağına girmesi gerektiğini ve her askere bu silahları kullanma eğitimi alması gerektiğini açıkladı.
Bir milyon İHA ürettiğini söylediği Türkiye’yi örtülü olarak “en büyük tehdit” diye işaret ederken, Kızıldeniz’de Kentavros adlı İHA savar sisteminin tüm fırkateynlere monte edileceğini, aynı sistemin bazı değişikliklerle karada da kullanılacağını, tüm bunlara ilaveten 150 bin “gönüllü” askerden (milis kuvvetlerini kast ediyor olmalı) oluşan yeni bir güç kurma düşüncesinde oldukların bilgisini de paylaştı.
Bilindiği üzere, başta baba Papndreou (Andreas) olmak üzere, 1974 Kıbrıs Barış Harekaı’ndan sonraki Yunan hükümetleri “Doğudan gelen tehdit!” diyerek Türkiye’yi işaret etmişlerdi. Bazen de MS 5’nci yüzyılın ortalarında Avrupa’yı kasıp kavuran ve bu maksatla “Tanrı’nın Kırbacı” adı da verilen Avrupa Hun İmparatoru Attila’yı kast ederek, Türk tehdidini “Attila” olarak vurgulamışlardı.
Dendias, bugün de “Attila korkusu” ile yukarıda özetlenen silahlanmaya ilaveten, ayrıca İtalya’dan 1500 km menzilli füze sistemli 4 adet Bergamini fırkateyni alınacağını söyledi.
Yunanistan’ı Endişelendiren Türkiye Gerçekleri ve Dünya Siyasi Konjonktürü
Yunanistan’ın endişelendiren Türkiye gerçeklerinin başında, Türkiye’nin ekonomik gücü gelmektedir. Yunanistan AB üyesi olarak refah seviyesini yükseltip, NATO ve AB sayesinde kendi öz savunmasını garantiye alacağını hesaplarken, kapısında bekletilen ve bu uğurda pek çok taviz de veren Türkiye, gene de yıllardan beri dünyanın ilk 20 ekonomik gücü arasındadır.
Keza 1974 sonrasında alınan kararla savunma sanayii alanındaki atılım sonucunda Türkiye yılda 10 milyar doları geçen silah ihraç eder hale gelmiştir. Özellikle Türk Silahlı Kuvvetlerinin silah/teçhizat ihtiyacının %80-82’sinin milli ve yerli sanayii tarafından karşılanıyor olması, yaygaracı Yunan basının gündemini neredeyse her gün işgal etmektedir.
Türk savunma sanayiinin Karabağ savaşında ve Libya’da parlayan İHA/SİHA’larının dünyada en fazla rağbet gören silah sistemleri arasında yer alması, özellikle menzili giderek yükselerek hemen hemen her Yunan toprağına erişim menzili bulunan hipersonik füze sitemi, medyasının çığırtkanlığı sebebiyle Yunan kamuoyunu ciddi olarak endişelendirmektedir.
Türk gemi inşa sektörünün MİLGEM ana projesi adı altında milli korvet, fırkateyn, denizaltı, silahlı insansız deniz aracı (SİDA), TCG Anadolu ile amfibi gemi ve araçları ile Çanakkale’de konuşlu Amfibi Kolordusu Yunan devlet adamlarını endişelendirmeye yetmektedir.
Tabii ki 5. nesil milli muharip uçak Kaan ile insansız muharebe uçağı Kızılelma’nın gelişmeleri de Yunan basınının köpürtmesine zemin hazırlamaktadır.
Yunan medyası ve devlet adamları sadece kısa bir özeti verilen yukarıdaki Türk savunma sanayii alanındaki gelişmeler yanında dünya siyasi konjonktüründeki bilinmezlikler sebebiyle de endişelidir. Özellikle ABD’de Trump’ın başkanlığı döneminde anlaşıldı ki, artık NATO’ya fazlaca güvenebilmek mümkün değildir.
Öte yandan Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ın İsrail, GKRY ve bazı AB ülkelerinin desteğiyle deniz yetki alanlarındaki oldubittilerine Türkiye’nin karşı koyması da ciddi bir gelişmedir. AB’nin, Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları konusunda Yunan tezi Sevilla Haritası’nı tanımış olmasına rağmen, Türkiye’nin bu tezi kabul etmeyen siyasi ve fiili hareketi ile Rusya-Ukrayna savaşı sırasında görülen AB’nin acizliği gibi gelişmeler üzerine Yunanistan, AB’nin de kendisini savunamayacağını fark etmiş olmalıdır.
Türkiye’nin ekonomi, savunma sanayii ve silahlanma ile siyasi alanlardaki gelişmelerinden endişelenen Yunanistan-GKRY ikilisi, hemen her fırsatta Türkiye’nin önünü kesme çabasını da sürdürmektedir. Buna verilecek en önemli örneklerden biri AB’nin almış olduğu 150 milyar avroluk yeni savunma sistemi SAFE’de, AB dışından %35’lik oranda silah tedarikinde katılacak ülkeler arasına Türkiye’nin dahil edilmesine gösterilen dirençtir. Bu katılım konusunda Türkiye’nin Ege’deki karasuları rejiminde yapılacak değişiklikle ilgili 1995 tarihli “casus belli” (savaş sebebi) kararının değiştirilmesini şart koşmaktadır.
Öte yandan Yunanistan, bizzatihi Başbakan Miçotakis vasıtasıyla Türkiye’nin SAFE programına dahil edilmesine karşı olduğunu söylemektedir.
Yunanistan, 2000’li yılların başlarında Ege’de “habitatı koruma” bahanesiyle başlattığı ancak akamete uğrayan projeyi, bu kez Avrupa Komisyonu nezdinde “Deniz Mekansal Planlama Platformu” vasıtasıyla gene Ege’de yürürlüğe sokmak istemektedir. Böylece AB’yi arkasına alarak yürüteceği projeyle Ege’deki deniz yetki alanları ve EGEAYDAAK (Kardak benzeri egemenliği Yunanistan’a devredilmemiş ada ve kayalıklar)’larda egemenlik peşinde olacaktı. Ancak Türkiye 21 Kasım 2025’te bu nota ile tepki göstermiştir.
Yunanistan Savunma Doktrini “Aşil’in Kalkanı”nı Devreye Girerse Olası Gerilimler
Yunanistan’la zaman zaman basına yansıdığı üzere tarafların muharip uçakları arasında “it dalaşı” yaşanmakta veya Yunan tarafınca Türk askeri uçakları Yunan hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle nota verilmektedir.
Yunanistan’ın ileri sürdüğü gerekçelerden ilki; Türkiye ile Yunanistan arasında, hava trafiğinin kontrolü maksadıyla tesis edilmiş olan, ancak bir egemenlik sınırı olmayan Ege’deki uçuş malumat bölgesi sınırını (FIR hattı) denizi sınırı olarak görme ısrarıdır. Bu hattı geçen Türk askeri uçakları uçuş bilgilerini vermediği için Yunan muharip uçakları önleme uçuşu yapmakta, zaman zaman it dalaşı da yaşanmaktadır.
1931’de, henüz karasuları genişliği 3 deniz mili iken Yunanistan Kraliyet kararnamesi ile tek taraflı olarak hava sahası sınırlarını 10 deniz miline çıkardı. Aradan geçen yıllar içerisinde, özellikle de II. Dünya Harbi sırasında olağanüstü gelişen uçak sanayii sonucu hava ulaştırması da yoğunlaştı. Bu arada deniz yetki alanları konusunda küresel boyutta çalışmalar da yapıldı. Yunanistan’ın hava sahasını 10 deniz miline çıkarttığı da öğrenilince Türkiye buna itiraz etti.
Nitekim 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre de devletin hava sahası sınırlarının karsularının genişliği kadar olduğu esasına göre de Ege’de karasuları genişliği 6 deniz mili olan Yunanistan’ın, hava sahası genişliği de 6 deniz miliyle sınırlıdır. Yunanistan 10 millik hava sahasında ısrarcı iken Türkiye bunu tanımayan Türk askeri uçakları Ege’de Yunan adalarının 10 mili içerisine (6 mili dışında) uçtuğu zaman Yunan uçakları gene önleme faaliyetinde bulunmaktadır.
Kardak benzeri ada ve kayalıklar üzerinden uçuşlarda da benzer anlaşmazlıklar ortaya çıkmaktadır.
Türkiye’nin itirazlarının ağırlığı da Lozan Barış Antlaşmasıyla “askersizleştirilmiş” statüdeki, Anadolu’ya yakın Yunan adalarının silahlandırılması ve askeri faaliyetlere iştirakı üzerinedir.
Bu açıklamalardan hareketle Yunanistan, Aşil’in Kalkanı savunma doktrini gereği adalara yerleştireceği füzelerle 6 millik hava sahası dışında ancak 10 mili içerisindeki Türk uçaklarına füze gönderebilir mi? Veya FIR hattını geçen Türk uçaklarına füze ateşler mi? Nihayet Kardak benzeri ve ada ve kayalıklara yerleştireceği silahlarla Türk uçaklarını hedef alabilir mi?
Bu sorulara bugünden cevap vermek mümkün değildir. Muhtemelen mevcut durumda nasıl ki onlara göre hava sahası ihlali yapan Türk uçaklarına Yunan av önleme uçakları silah kullanmıyorsa, karadaki hava/füze savunma sistemleri de kullanmayacaktır. Ancak sayılarının yüzlerce olacağı belirtilen tüm bu askeri noktaların kontrolü, özellikle de gerilimin yükseldiği dönemlerde çok daha güç olabilecektir. Panik veya fanatizm sonucu yapılacak bir ateşleme sonucu Türk uçağı vurulursa, o zaman savaşın eşiğine gelinmesi de kaçınılmaz olacaktır.
Sonuç
Yunanistan, Ege’de ve Doğu Akdeniz’de Türkiye ile birlikte ve “kazan kazan” mantığı yerine, Türkiye’nin aleyhinde ve yanına AB, ABD ve İsrail’i alan faaliyetlerine devam etmekte, Türkiye’yi en büyük tehdit olarak göstermektedir. Her ne kadar bu destek ülkeleri mevcutsa da, dünya siyasi konjonktüründeki bilinmezlik sebebiyle özellikle Türkiye’ye karşı silahlanmaya hız vermektedir.
Türkiye için ise Yunanistan en ciddi tehditler arasında bile değildir. Ancak Yunanistan’ın kendisine karşı silahlanmaya hız verdiğini gören Türkiye de Yunanistan’ı ciddi bir tehdit olarak kabul ederse, bu kez çatışma kaçınılmaz hale gelebilir. Burada Yunan devlet adamları popülist tutum yerine, gelecekte olası bir Türk-Yunan savaşında ülkesinin ve insanlarının uğrayabileceği büyük kayıpları önlemek maksadıyla Türkiye ile hasım olmak yerine, “dost olmasa da, düşman olmama” ilkesine göre hareket etmeli, ataları Tukidides’in sözünü dinlemelidir.
Zira, motorunun ABD’den tedarikinde sorun çıkan Kaan muharebe uçağı ile halen motoru Ukrayna’dan temin edilen insansız uçağı Kızılelma’nın bu motorlarının yerli üretimle sağlanmasıyla birlikte Türkiye çok daha büyük bir tehdit haline gelebilir. Zaten mevcut Türk donanması Ege’de kesinlikle deniz kontrolünü sağlayabilecek durumda ve Türk hipersonik füzeleri Yunanistan’ın en stratejik üs ve ekonomik değerlerini vurabilecek özelliktedir.
