Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Avatar photo
Fatih Ünlü

Siyasal İslam Söylemine Dair – Fatih Ünlü

Fatih ÜNLÜ – 21 Kasım 2025

Son günlerde yükselen bir söylem var. “Siyasal İslam iflas etti; Müslümanlar dünyevileşti, sekülerleşti, İslamcılar ülkeyi bu hale getirdi.” vs. diye.

Bu tür düşünceleri farklı kesimlerden belki sınırlı sayıda insan ama çok güçlü bir şekilde dile getiriyorlar. Bundan da önemlisi bu söylemin toplumun bazı kesimlerinde özellikle de gençler arasında etkili olduğuna dair emareler var. Biz de yanlış anlaşılmaları gidermede ipuçlarına ulaşmak gayesiyle bugün bu önemli konuyu ele alacağız.

İlk olarak, konunun özeleştiri gerektiren yönleri de olduğunu kabul etmemiz gerekiyor ama bu özeleştirinin sağlıklı olabilmesi için öncelikle iddiaların ne kadarı gerçeği yansıtıyor, işin asli dinamikleri nedir ,tartışmamız gerekiyor ki böylece kendimizi daha doğru bir zeminde eleştirebilelim.

Malum, her Din bir şekilde dünyaya önem verir, belki en çok da İslamiyet verir. Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sözüdür:

“Hiç ölmeyeceğini düşünen birisi gibi çalış, yarın ölecek birisi gibi de tedbirli ol.” (Câmiu’s-Sagîr, II/12, Hadis No:1201).

Diğer yandan, Dinler için dünyevileşme de en büyük risklerden birisidir, İslam için bu daha da böyledir. Dünyevileşme derken dünya hayatının meşru ve güzel yönlerini değil, hayatı sırf bu dünyaya hasrederek ve hapsederek amacın sırf dünyevi hedefler ve maddiyat haline getirilmesini kast ediyoruz. Dolayısıyla dünyevileşme riskini Müslümanlar için de göz ardı edemeyiz. Buda işin çok önemli bir yönü ve dediğimiz gibi ayrıca ele alınabilir.

Fakat “Siyasal İslam başarısız oldu. Dünyaya düşkünleşen İslamcılar Ülkeyi iyi yönetemediler ve neticede de bu yaşadığımız ekonomik ve sosyal sorunlar ortaya çıktı.” gibi tartışılmaya muhtaç yükselen söylemlerle zımnen İslam töhmet altında bırakılmak isteniyorsa veya kasıt o olmasa da sonuç oraya çıkıyorsa, bu keskin yargıların öncelikle ele alınması gerekir ki işin hakikati anlaşılabilsin. Çünkü…

İslam doğru anlaşılıp uygulandığında güzel ahlaktan dürüstlüğe, yardımlaşmadan diğergâmlığa kadar birçok hükmüyle insanlığın umut ışığıdır; siyaset dâhil insana dair bütün faaliyet alanlarının da öyle. İslam hakkında su-i zan oluşturulması da insanlığın geleceğine bilerek veya bilmeyerek büyük bir zarar vermek anlamına gelir.

Siyasal İslam vs. gibi hükümlere varmazdan önce ilkin şu anda İslamiyet’in ve prensiplerinin süreçlere ne kadar yansıdığına bir bakılması gerekir. Tabiatıyla söylemden ziyade özü ve mekanizmaları kast ediyoruz.

Geçmişte ve günümüzde İslami düşünceyi siyasete yansıtmaya çalışan birçok girişim  ve birçok lider oldu hiç şüphesiz, bunlara dindar siyasetçiler, İslamcılar vs. denildi ama son dönem için “Siyasal İslam” veya “Siyasal İslamcılar” tabiri çokça kullanılmaya başlandı. Bu tabir kavramsal olarak ta sorunludur ama biz bu konuya yazımızın ikinci kısmında değineceğiz. Şimdi fiili durumun anlaşılması için biraz gerilere gidelim:

Malum, Rahmetli Erbakan Hocanın siyaset anlayışında İslam’ın ağırlıklı bir yeri vardı. Daha önceden de Refahyol’daki Başbakanlığı döneminde de İslami söylem ve kaygıların, İslami etiğin Sistemin sınırları içerisinde siyasi süreçlere yansıtılmaya çalışıldığı görüldü.

Mesela o dönem havuz sistemi getirildi, denk bütçe yapılmaya çalışıldı, devletin borçlanma gereği azaltıldı. Bu tür girişimler çok ta başarılı oldu ve ekonomiye kazandırılan paralar başta Bağkur emeklisi olmak üzere bütün emeklilere ve çalışanlara, özetle halka dağıtıldı ve esnaflar dâhil hemen hemen herkesin işi iyileşti.

Bağkur emeklilerine 1 yılda yüzde 300’ün üzerinde artış yapılmasına, diğer kesimlere de yine çok yüksek ücret artışları verilmesine rağmen, o dönem yüzde 80’ler civarında olan enflasyonda bir sıçrama yaşanmadı. Havuz sistemi gibi Refahyol’un attığı adımların faydalarından uzun yıllar boyunca istifade edildi. Burada “Halka hizmet Hakka hizmettir” anlayışından kaynaklanan yoğun İslami bir çabadan ve hassasiyetten bahsedilebilir.

Ama o dönemde bazı zümreler aşırı güç kazanmış oldukları için sistemdeki güçlü unsurları da harekete geçirerek hükumeti devirmek için “Laiklik” vs. gibi söylemlerle ve “Aczmendiler”,“Fadime Şahin” gibi dekor unsurlarıyla atağa geçtiler ve Refahyol hükumetini bir yıl gibi kısa bir sürede devirdiler. Düşünün o dönem, bazı kesimlerde merhum Erbakan Hocamız ve ekibi kötüleniyor, FETÖ unsurları ise revaç bulabiliyordu.

Öncesi de dâhil bu tür müdahalelerle sistemdeki etkin çevreler ve küresel yapılar aslında siyasetçilere zımnen şu mesajı verdiler:

İktidar olabilmek için oyunu bizim öngördüğümüz gibi oynamalısınız, yoksa ağzınızla kuş ta tutsanız iktidarda kalamazsınız.

Tüm bu müdahaleler siyasi süreçlerde şöyle bir yan etkiye sebep oldu: Siyaset birçok cepheden pragmatizme daha çok yöneldi. Ve bu arada belki etkili ama hiç şüphesiz yanlış bir şekilde güç ve maddi altyapı oluşturma ve dış unsurlarla arayı iyi tutma girişimleri yoğunlaştı.

Türkiye’nin şu anda asıl sakınması gereken işte siyasette yoğun izleri görülen aşırı pragmatizm,  dış tesir, dışa yönelme riski ve parasal konuların etkisidir. Nefsi de öne çıkardığı için siyaset zor bir alan olsa da idealsiz siyaset olmaz.

Eğer maddiyat kaygısı ve idealsizlik süreçleri kırıp geçirirse, tüm parti ve siyasi düşüncelerin ötesinde iyi yönetim nasıl ve kiminle sağlanacak? Liyakate nasıl dikkat edilecek?

İdeali ve idealisti olmayan veya azalan bir yönetim zamanla iyi iş üretme yeteneğini de kaybeder ve tabiatıyla topluma da hizmet edemez.

Meşru amaçlar için prensipler dâhilinde pratik ve işe yarar yöntemlere kimse bir şey diyemez. Bu övülebilir de. Ama prensipleri önemsemeyen veya unutan bir pragmatizm, prensiplere uysun uymasın işin, “pragmanın”, sonucun öne çıkması süreçleri bozar, hatta bizzat amaç algısına zarar verir.

Bu tür ortamlarda prensipleri rehber edinmiş, idealist, ülkücü, iyi bir amacı, ülküsü olan insanlar azalır, çünkü geçer akçe o değildir. Elbette idealist insanlar bir noktaya kadar her yerde var olabilirler ama bir yandan da bazen ayak bağı gibi görülebilir ve sonuçta azınlıkta kalırlar.

Bu boşluğu da her devre uyum sağlayabilenler doldururlar. Bunların adaptasyon kabiliyetleri de yüksektir ve zamanla açık veya gizli çok büyük bir güç edinirler. Asıl işinin yürümesine bakan bu tür grupların yapısı ve aksiyonları da detaylara bakıldığında asla İslam’ı değil pragmatizmi çağrıştırır.

Prensipler ikinci plana düşüp “işin – sonucun- pragmanın” öne çıkması her görüşten siyasetin ülkeye hizmet etmesini zorlaştıracak önemli bir risktir. Bu ortamda zümrelere de gün doğar. En keskin demokrasilerde bile süreçleri halklardan ziyade -organize ve işlerin nasıl kotarılacağını bilen- zümrelerin etkileme riski vardır. Değil ki ortam müsait olursa, birçok önemli işi zımnen bunlar tasarlarlar.

Ülkemiz maneviyatça çok zengin bir ülke, idealist, diğergam insanımız da asla az değil. Buhiç umulmadık zamanlarda da kendini gösterebilir. Ama doğrucu olmanın rağbet görmediği ortamlar çoğaldıkça süreçler de ifsat olmaya başlar. Arada idealist, doğrucu insanlar var olabilseler de, onlar da çoğunluğun oluşturduğu akıma karşı durmadan bir alanda yapabilecekleri güzel işleri yapmaya çalışırlar ama sınırlanırlar ve genel dengeyi de değiştiremezler.

Konu derin, köşe yazısı sınırlarında da tümden izah edilebilmesi kolay değil. Biz başta da ifade ettiğimiz üzere, yazımızda olan bitenin anlaşılmasına yardımcı olabilecek bazı ipuçlarına ulaşmaya çalıştık. Umarız faydalı olmuştur.

Şimdi gelelim “Siyasal İslam” tabirinin kavramsal çerçevesine dair değerlendirme ve ipuçlarına…

Siyasal İslam Kavramı

  1. Bu alt bölüme keskin bir hükümle başlayalım. Siyasal İslam aslında temelden yanlış bir kavram. Çünkü bu işi bilenlerin de dediği gibi İslam tektir ve bir bütündür. İslam’ın yönetime dair, şahıslara, topluma, ekonomiye velhasıl insan hayatının her yönüne bakan ve onları güzelleştiren birçok hükmü vardır. İslam bu güzel kurallar bütününden de öte asıl bir hayat tarzıdır.

İlminden çok istifade ettiğimiz kıymetli ağabeyimiz Prof. Dr. Ahmet Bilgin’in ifadesiyle “İslam esasen inanç ve kâmil ahlaktan müteşekkildir. İnanç insanın Allah’a karşı sorumluluklarına bakar, ahlak ta toplumla ve diğer insanlarla olan ilişki ve sorumluluklarına.” Tabiatıyla bu iki unsur da bir bütündür. Yunus Emre’nin “Yaratılanı severiz  Yaratan’dan ötürü” dediği gibi Allah’ı seven mü’min bir kul Allah’ın aziz kullarını da sever ve onların haklarına da riayet eder.

  1. Siyasal İslam mantığıyla Finansal İslam, Toplumsal İslam, Çevresel İslam vs. gibi farklı tabirler de üretilebilir ki bunlar İslam’ın ve o anki olayların anlaşılmasına değil işlerin yanlış yere çekilmesine ve dikkatin bölünmesine yol açar.

Nasıl ki dünyada bir çiçeğin, bir ağacın büyümesini ve o muhteşem renklerine ulaşmasını Güneşin ve diğer unsurların varlığından ayıramazsak, bunlar büyük bir bütünün, bir sistemin parçasıyla, İslam da birçok alanda sözü olan ama bir bütünlük arz eden muazzam bir yapıdır.

Mesela, İslam’ın en önemli hükümlerinden olan dürüstlük hayatın her cephesine ışık tutar, uygulandığında siyasete de eşsiz bir derinlik katar. İslamiyet söylediğinizin doğru olmayabileceği üç alanı bile detayıyla belirlemiştir. Mesela bu üç durumdan birisi olarak dargın eşlerin arasını bulmak için birbirlerine olan sevgilerine dair abartılı ifadeler kullanabilirsiniz. Ama oradan gidip malınızı satmak için onu asılsız şekilde abartılı övemezsiniz.

  1. İslam bir icraat dinidir ve öze bakar. Değerlendirme yaparken de icraatla ilgili konulardaki ağırlık ve yöne bakmak gerekir. Güneşe benzeyen veya güneş denilen bir suret tabiatıyla güneş değildir.

Sırf söyleme ve bazı unsurlara bakıp bir sürece “Siyasal İslam” denilmesi prematüre bir hüküm olur. Güncel siyasetin ve liderliğin bidayette zaten İslam’ı temsil etme gibi bir iddiası yoktu, olaylar kısmen muhafazakar ve pragmatik bir hatta ilerledi. Zaman içerisinde bu pragmatizm çerçevesinde veya iç reflekslerle ara ara dini söyleme çok yönelinmesi şu anki “Siyasal İslam” iddialarının revaç bulmasında şüphesiz çok etkili oldu. Bunlardan birisi de malum Nas konusuydu. Biz de bu konunun daha doğru anlaşılmasına katkı olmak üzere “Nas’ın Faziletine Dair” başlıklı bir yazı kaleme almıştık. İlgilenenler o yazımıza bakabilirler.

Neticede önemli olan özdür ve olayların geliştiği ve yöneldiği çerçevedir. Yakın siyasi tarihimizden bir başka örnek verecek olursak, en azından bazı dönemler için Süleyman Demirel’in dini söylemi Turgut Özal’dan çok daha güçlüdür. Ama fiiliyatta Turgut Özal daha dindar bir insandı, kısmen buna ben de şahit oldum.

  1. İslam ve Siyaset konusunda Üstad Bediüzzaman’ın da çok önemli tespitleri vardır. Bu görüşler de sahih kavramsal çerçevenin nasılına dair ciddi ipuçları verir. Bu konuda birçok kaynakta vardır.
  2. Siyasetçilere prensiplerinden uzaklaş, eski gömleklerini çıkar diyen ve süreçleri pragmatist olmaya zorlayan zümrelerin oluşan veya oluştuğu düşünülen yanlışlardaki etkisini yok sayamayız. Bu zümrelerin kritik alanlarda İslam’ın süreçlere yansımasına ellerinden geldiğince engel olarak, olayları belirli mecralara yönlendirerek ve refleksleri de değerlendirerek aslında İslam algısına bir oyun oynadıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Hep dış unsurları öne çıkararak özeleştiriyi de elbette unutmamalıyız, süreçler çok daha iyi yönetilebilirdi, bunda şüphe yok ama her şeyin ötesinde şu rahatlıkla söylenebilir:

İslam’ın yönetim süreçlerine yansımasında maniler çıkartıldıktan ortaya sonra çıkan sorunlarda “Siyasal İslamcılar” başarılı olamadılar gibi kesin yargılar insafa sığmaz.

Mesela AK Parti iktidarının ilk döneminde sağlık sistemi örnek bir başarıya ulaşmıştı. Ama bazı çevreler o dönemdeki yüz başarıyı geriye atıp vehmi veya gerçek bazı hususları öne çok çıkararak o başarılı bakanlığa karşı ağır bir propaganda yürüttüler. Neticede o dönemin Bakanı ve ekibi değişti ama işler daha iyiye mi gitti, kesinlikle hayır. Haberlerde okuyucu yorumlarına özel önem veren ve çok yorum okuyan birisi olarak bunu altını çizerek iddia edebilirim. Netice olarak, nerede hata varsa düzeltilir ve düzeltilmelidir de ama genel anlamda çok iyi işleyen bir sistemi dağıtmanın, süreci geriye sarmanın bir hikmeti olamaz.

Yine bir dönem bazı çevreler DPT’ye ve bazı yöneticilerine dindarlıklarından dolayı “takunyalılar” vs. diyerek çok yüklenmişlerdi ama bugün gurur duyduğumuz Savunma Sanayi, TİKA, TOKİ gibi birçok başarılı girişimin temeli DPT’de atılmıştır ve çok önemli kararlar orada alınmıştır. İnsanlar dindar olabilir veya olmayabilir, asıl önemli olan doğru kararlar alabilmeleri ve başta eleman alımı süreçlerde liyakate dikkat edebilmeleridir.

Yeniden kavramsal çerçevemize dönersek, izah etmeye çalıştığımız sebeplerle Refahyol dönemi için bile “Siyasal İslam” kavramı doğru bir tanımlama olmazdı. Belki o döneme İslam’dan çokça esinlenen -özellikle ekonomi alanında- parlak bir dönemdi denilebilir. İslam’ın izlerinden bahsedilecekse, o dönemde çok daha fazla bulunabilir. AK Parti hükümetleri döneminde de başta başörtüsü İslami umdelerde özgürleştirme adına yapılanlar hiç şüphesiz takdire şayandır ama ekonomi dâhil birçok süreç başka saik ve dinamiklerle yönetilmektedir.

Sadece son dönemde toplum kesimleri arasında büyüyen gelir uçurumu ve bu konuda ciddi önlemlerin alınamaması bile Kuran-ı Kerim, Haşr Suresi’nin 7.  Ayetinin sırrına uygun düşmez. Mealen  “Öyle ki bu servet sizden sadece zenginler arasında dönüp dolaşan bir devlet, bir nimet olmasın.” 

  1. Türkiye -ve diğer bölgeler- üzerine türlü türlü planlar yapan zümrelerin süreçlerdeki asli rolünü görmezsek, onlar yeni ve türlü oyunlar kurarken biz de birbirimizle uğraşır dururuz. İşin doğrusu dünyada her akımı kullanmaya çalışan ve onları ya tümden veya kısmen ifsat etmeye çalışan çevreler var. Söylediğimizi ispat için farklı bir bağlamda önemli bir bilgi verebiliriz. 1980 öncesinde bazı sol terör örgütlerini aslında ABD’nin ve küresel sistemin kurduğunu ve yönlendirdiğini belki çok az kişi bilir ama öyledir. Çünkü bu çevreler siyaset ve toplum mühendisliğinde mahirdirler. Bu çevreleri unutarak siyaseti tam anlayamayız. Fakat süreçleri tümden bunlarla izah etmek ve bunlara aşırı güç bir atfetmek te başka bir savrulma olur.
  2. Biz bünyemizi güçlendirirsek, insanımızı iyi yetiştirirsek, toplum olarak iyiyi talep eder ve siyaset ve toplum mühendisliği oyunlarına gelmezsek, farklı da olsak bir arada olabilmeyi başarabilirsek… Birçok sorun baştan hallolabilir. İnsanımızın geleceğini düşünüyorsak, yoğunlaşmamız gereken de bu tür unsurlardır. Allah yardımcımız olsun.

Aziz milletimizin özellikle de gençlerimizin, çalışanlarımızın ve emeklilerimizin ekonomi gibi farklı dinamiklerle yürüyen süreçlerde ortaya çıkan ve halkımızın gündelik hayatına da yansıyan bazı olumsuz sonuçlara bakıp da İslam nimetinden uzaklaşmasını büyük bir tehlike olarak gördüğümüz için âcizane bu yazıyı kaleme aldık. Eksik bıraktığımız yerler şüphesiz çoktur ama umarız yine de faydalı bir ufuk turu olmuştur.

Allah’a emanet olun.

YORUMLAR

⚠️ Yorum gönderilemez:

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    YAZARLAR
    TÜMÜ

    SON HABERLER