126 kez görüntülendi.
ferhat ünlü

Ferhat Ünlü – 06 Kasım 2024

 

20. Yüzyıl’ın bittiği, 21. Yüzyıl’ın başladığı 2000 senesinin kasım ayının ilk günlerinde, bir başka deyişle 21. Yüzyıl’ın ilk savaşlarını başlatan George W. Bush’un seçildiği seçimlerin olduğu günlerde Amerika Birleşik Devletleri’ndeydim.

O zamanlar da ABD seçimleri, küreselleşmekte olan dünyada hemen her dünya vatandaşını ilgilendiriyordu. Ama bugünkü kadar değil. Aradan geçen 24 yılda bilgi, insan ve paradan başlayarak her şey o kadar hızlı küreselleşti ki, ABD’nin seçimleri bizi ve bölgemizi daha fazla ilgilendirir hale geldi.

2000 yılında seçilen oğul Bush seçildikten takriben 10 ay sonra, 11 Eylül 2001’de El Kaide’nin İkiz Kuleler saldırıları gerçekleşti. 2001’de Afganistan’ın işgali, 2003’te Irak’ın işgali başladı.

Oğul Bush’un yanı sıra bir de yıllar yılı CIA başkanlığı yapan ve sonra da ABD Başkanı seçilen baba George Bush var, malum. Ki baba Bush, gizli servis kökenli liderlerin Putin’den önceki emsalidir.”

 

ABD’Yİ 21. YÜZYIL’DA ORTA DOĞU’YA GETİREN BUSH’TU

ABD, her zaman Orta Doğu’daydı ama Orta Doğu’ya 21. Yüzyıl’da Amerika Birleşik Devletleri’ne yerleştiren adam George W. Bush’tur. Şimdi, 24 yıl sonra 47. ABD Başkanı seçilen Donald Trump (Bu, ikinci başkanlık dönemi olacak) ise ‘Savaşları başlatan değil bitiren başkan’ olacağını söylüyor.

Gerçekten de Trump’ın, ABD’yi Orta Doğu ve Ortodoks Doğu’dan çekme planlı var. Suriye’den çekilmeyi düşünüyor mesela. Ortodoks Doğu’da da Rusya’ya karşı Ukrayna’ya silah vermeme, dolayısıyla Rusya-Ukrayna Savaşı’nı kışkırtmama stratejisi izleyecek. İsrail konusunda çizgi, çok fazla değişmez ama Netanyahu’nun Trump döneminde eskisi kadar rahat olmayacağını söyleyebiliriz.

Dolayısıyla Trump’ın seçilmesi bizim açımızdan kelimenin tam anlamıyla iyi olmasa bile, ehven-i şer. Çünkü Demokratlar PYD’yi desteklemeye Cumhuriyetçilerden daha hevesli.

Trump’ın seçilmesinde etkili pek çok parametre sayılabilir. Ama bunlardan en önemlisini, ‘ilk kez Amerikan devletinin, bir başka deyişle müesses nizamının elinde onca bilgi, para, istihbari ve askeri güç olmasına rağmen planlarının tutmuyor olması’ ifadesiyle özetleyebiliriz.

İsrailli tarihçi, düşünür Yoval Noah Harari, (İsrail’i ve Netanyahu’yu eleştiriyor)  Homo Deus adlı eserinde şu cümleleri boşuna kurmamış demek ki:

“Var olan bir sistemi değiştirmek başlangıçta müdahale etmekten daha zordur. Üstelik hantal devlet bürokrasileri siber düzenlemeler konusunda karar verene kadar internet kendini defalarca yeniledi. Devlet kaplumbağasının teknoloji tavşanını yakalamasına imkân yok. ABD Ulusal Güvenlik Teşkilatı (NSA) her kelimenizi takibe almış olabilir. Ancak Washington’dakiler ellerindeki tüm bu veriyle ne yapacağını bilmiyor. ABD’nin durumu, rakibinin elindeki tüm kartları bilmesine rağmen her turda kaybeden bir poker oyuncusuna benziyor.”

İlginizi çekebilir!  Trump’ın ‘Yahudileri’ ve Ezoterikleri - Ferhat Ünlü

 

FBI OPERASYONLARI BİR BUMERANGA DÖNÜŞTÜ

Peki; ne olacak? Trump geldiği için ABD müesses nizamının tüm verileri daha kapsamlı bir şekilde analiz edilip doğru yerlere mi aktarılacak? Elbette bu da öyle kolay bir iş değil. Ama Trump’ın gelişinin hem Amerikan vatandaşları,  hem de ABD’nin ilgili olduğu coğrafyalardaki insanlar açısından daha iyi olacağı kanaatindeyim. Ki, müesses nizamın Trump’ın yeniden iktidara gelme ihtimaline binaen negatif bir propaganda iken bumeranga dönüşen FBI operasyonunu yaptığını hatırlatalım.

14 Ağustos 2022’de Sabah Pazar’da yayınlanan ‘Kötü polis’ FBI’ın Trump planı’ başlıklı yazıda şöyle yazmıştım:

“Belki de FBI değilse bile ABD müesses nizamı, tersinden bir şey yapıyordur; sonunda aklanacağı aşikâr olan bu belge arama operasyonuyla Trump’ı 2024 seçimlerine hazırlıyordur. Öyle ya, bizde 2023 seçimleri heyecanla beklenirken, onlar da 2024 seçimini bekliyorlar.”

FBI’ın Trump operasyonu, sonrasında gelen suikast girişimi Trump’ın lehine oldu. Trump’ı ve ailesini yakından tanımakta fayda var. Çünkü kendisi ve ailesinin portresine vakıf olursak ABD’yi aşağı yukarı hangi tarzda yöneteceğini öngörebiliriz.

Donald Trump’ın baba tarafından dedesi Frederick Trump, 1869 yılında doğduğu Almanya’dan henüz 16 yaşındayken göçtüğü Amerika Birleşik Devletleri’nin çeşitli eyaletlerinde ve Kanada’da berberlik, lokantacılık, seyyar satıcılık ve hatta genelev işletmeciliği yaptıktan sonra altın arama işine girdi ve nihayet bu sayede köşeyi döndü.

Dolarla ‘yeşillenince’ de soluğu memleketinde aldı ve 33 yaşındayken Elizabeth Christ ile dünya evine girdi. 1902-1904 arasında New York’ta oturdular, sonra Almanya’ya döndüler ama dede Trump, asker kaçağı olduğu için 1905’te sınır dışı edilince gerisin geri ‘Yeni Dünya’ya yerleştiler.

Bu arada 47. ABD Başkanı’nın babası Fred Trump doğdu. Üç sene sonra da (1918) Frederick Trump, bugünün Korona’sı gibi o dönemde dünyayı kasıp kavuran bir pandemide, İspanyol Gribi’nden mevta oldu.

Yetim büyüyen baba Trump, dönemin siyahi karşıtı ırkçı örgütü Ku Klux Klan’a üye oldu, kısa bir süre hapis yattı. İkinci Dünya Harbi’nden sonra babasının işlerini büyüttü ve servetini katladı. 1935 yılında İskoç göçmeni olan Mary Anne Mecleod ile, yani Donald Trump’ın anasıyla evlendi.

İlginizi çekebilir!  Terörün Panzehiri: Kontr-Terör – Ferhat Ünlü

Donald Trump, 14 Haziran 1946’da New York Queens’teki Jamaica Hospital’da toplam beş çocuklu bir ailenin oğlu olarak doğdu. The New York Times’ın tespitlerine göre Trump, daha 8 yaşındayken bile -tabii ki babadan- bir dolar milyoneriydi.

Beş çocuklu bu ailenin -dedesinin adaşı olan- en büyük erkek çocuğu Frederick Trump Jr., 1981 senesinde alkol bağımlılığından hayatını kaybetti.

Bu olayın Trump üzerindeki etkileri büyük oldu. Hayata bir savaş olarak bakan ve ‘Pirus Zaferi’yle sonuçlanacak bile olsa girdiği her çatışmayı kazanmayı şiar edinmiş Donald Trump, ağabeyinin ölümünden sonra daha da ‘bıçkın’ (tough) bir adam haline geldi.

 

BAŞKANLIĞI 1999’DA BİLE DİLE GETİRİYORDU

Trump, babasını kaybettiği yıl, yani 1999’da CNN ekranına çıkarak Larry King’e Amerikan başkanlığına aday olacağını açıkladı. Belli ki başkanlık işini çok önceden kafasına koymuştu.

Dinen ‘Presbiteryen’ olarak nitelendiriliyor. Presbiteryenlik, piskoposluğu reddeden Kalvinist bir akım, ama bu akımdan olması Trump’u ‘yenilikçi’ biri yapmıyor. Muhafazakâr bir siyasetçi. Ağabeyi alkol yüzünden öldüğünden olsa gerek içkiyle de hiç arası yok.

Sonuç olarak Trump’ın ikinci başkanlığı döneminde, Orta ve Ortodoks Doğu’da Demokratların PYD sevdasını göz önüne alırsak göreceli olarak Türkiye’ye karşıt bir siyaset izlemeyeceğini tahmin edebiliriz.

Bununla birlikte Trump, dört yıllık başkanlığında Türkiye karşıtı söylemler ve politik eylemlerde de bulundu elbette. 2018 Ağustos’unda Türkiye’ye ekonomik savaş açacağına ilişkin tehditler bunlardan en göze batanıydı mesela. ABD’nin 6 Aralık 2017’de Kudüs’ü İsrail başkenti olarak tanıması bu tür bir politika olarak kayıtlara geçti.

Donald Trump, tarihinin yüzde 93’ü savaşlarla geçmiş bir ülke olan ABD’nin (249 yıllık tarihinin 232 yılı savaşla dolu) artık bu savaş ekonomisini taşımakta zorlandığının farkında. Bu yüzden bir ‘Amerikan milliyetçisi’ olmasına rağmen savaşları ‘savaş başlatan değil, savaş bitiren başkan’ olarak tarihe geçmeye hevesli. Eğer bunu başarırsa hem ABD ulus devletine, hem de dünyaya hayrı olur. Paradoksal olan ise Trump’ın ‘Amerikan ülkücülüğünün başbuğu’ unvanını ABD’nin savaşlarını sona erdirmek suretiyle alacak olması.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.