Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
ceyhun bozkurt logo
Ceyhun Bozkurt

İsrail’in Kullandığı Koz: Enerji – Ceyhun Bozkurt

Ceyhun BOZKURT – 01 Ağustos 2025

 

Milat olarak 7 Ekim’i aldığımızda hata yaparız. Biz yapmayız tabii ama bazıları milat olarak 7 Ekim 2023’teki Aksa Tufanı Operasyonunu gösteriyor. Ancak miladı Balfour Deklerasyonu olarak belirlersek esas oyunu çözeriz. Aslında sömürgeleştirme, kolonileştirmenin geçmişi daha geriye gidiyor ama Balfour Deklerasyonu ile birlikte Batı’nın bölgedeki gelecek planlarını anlarız. Tarih dersi vermeyeceğim. Tarihçilerimiz varken haddimiz de değil zaten ama şunu söylemek mümkün:

Batı emperyalizminin sanayileşme ile birlikte üretim hammaddelerine ulaşma hırsı giderek arttı. Ek olarak 20’nci yüzyılın başıyla beraber en önemli kaynak öne çıkmaya başladı: petrol. Buna yakın tarihimizde doğalgaz da eklenince sanayileşmiş ve emperyalizm aşamasına geçmiş Batılılar artık enerji kaynaklarının ve güzergahlarının kontrolünü ele geçirme hırsına daha çok sahip oldu.

İngiltere’nin Birinci Dünya Savaşı öncesinde sonrasında ısrarla İran ve Irak’ta kontrolü elde etme çabasının en önemli gerekçesi (Sömürge Hindistan yolunu kontrol etmenin yanı sıra) petrolün kaynağını tutma politikasıydı.

Sonrasındaki yıllarda enerjinin önemi giderek arttı. Yakın tarihimizde ABD istisna olarak Çin, Hindistan ve AB gibi üretim gücü ve nüfusu yüksek ama enerji kaynakları zayıf ülkelerin ve güçlerin varlığı da göz önünde bulundurulursa, enerji kaynaklarının bulunduğu bölgeler ve kritik deniz ve kara yolları genellikle mücadele, çatışma ve savaş alanları olarak dikkatimizi çekmektedir. Örneğin petrol ve gaz zengini Basra Körfezi’ni Hint Okyanusu’na bağlayan ve İran ile Suudi Arabistan arasında sürekli bir mücadele alanı olan Hürmüz Boğazı; Hint Okyanusu’nu Güney Çin Denizi’ne ve bu denizlere bağımlı Çin’e bağlayan Malakka Boğazı ve Hint Okyanusu’ndaki Aden Körfezi’ni Kızıldeniz’e, oradan da Süveyş Kanalı aracılığıyla Akdeniz’e ve oradan da Avrupa’ya bağlayan Bab el-Mendeb Boğazı bu örneklerden bazılarıdır. Bu üç kritik deniz geçidi, dünya enerji ve mal taşımacılığının büyük bir bölümünden sorumludur ve askeri olarak engellenmeleri veya tehdit edilmeleri durumunda bazı ülkeler için bir “dar geçit” haline gelebilirler.

Benzer şekilde, transit ülkelerden geçen enerji boru hatları, uzun güzergahları boyunca herhangi bir noktada tehdit altında olabilir. Enerji koridorlarının kontrolü veya sürdürülmesi, ülkelerin ekonomik gücünü, kriz zamanlarındaki bağımsızlıklarını ve enerji kaynaklarını güvence altına almak veya bu koridorlar aracılığıyla pazarlamak için kendilerine bağımlı olan ülkeler üzerindeki jeopolitik nüfuzlarını belirler. Her güç veya ülkeler ittifakı (örneğin Avrupa Birliği), ilgili koridorlar üzerindeki kontrolünü, ister ikili anlaşmalar (ülkeler arasında) ve uluslararası enerji piyasaları ve kurumlarının inşası yoluyla, ister askeri yollarla, doğrudan kontrol yoluyla veya dolaylı olarak, vekil devletler ve örgütler aracılığıyla sağlamaya çalışıyor. Güç, bir yandan ihtiyaç duyduğu güzergahların güvenli olmasını veya alternatif güzergahlar inşa etmesini sağlamalı, diğer yandan da gerektiğinde rakiplerinin güzergahlarını boğabilmelidir

Bir de geçiş yollarından taşınan enerjinin kaynağı var. Bu konuda önde gelen bölgelerden olan Ortadoğu’yu enerji kaynakları açısından anlatmaya zaten gerek yok.

Enerji koridorlarının geliştirilmesi karmaşık ve masraflı bir süreçtir. Bu süreç, yüzlerce ve binlerce kilometre uzunluğunda özel boru hatları, depolama tesisleri, pompa istasyonları ve deniz geçişleri, limanlar inşa etmek ve kanallar kazıp bakımını içermekte. İnşaat sonrasında, koridor boyunca güvenliğin yanı sıra transit ülkelere ödeme yapılması da gerekir. Bu nedenle ve enerji alım satımının stratejik önemi nedeniyle, ülkeler arasında bir koridor kurulması, bir ittifak kurma yolunda önemli bir adım olarak görülmektedir.

İSRAİL’İN ENERJİ JEOPOLİTİĞİ

İsrail’in bugün işgal ettiği coğrafi alan, Asya ve Afrika’yı doğudan batıya bağlayan ve Kızıldeniz’deki Eilat limanını Akdeniz limanlarına bağlayan dünyanın en önemli kara köprülerinden birini kapatan dar bir şeritte, Negev Çölü’nde sıkışıp kalmıştır. Bu kara şeridinin stratejik önemi her zaman büyük olmuştur ve bu da Mısırlılar, Babilliler, Asurlular, Yunanlılar, Romalılar, Araplar, Osmanlılar ve İngilizler (kısmi bir liste) tarafından tekrarlanan küresel politikalara yol açmıştır. İsrail’i kuran liderlerden David Ben Gurion bile, Negev’in stratejik önemini anlayarak Birleşmiş Milletler’i Negev’in İsrail topraklarının bir parçası olarak tanımlamaya ikna etmek için çölün yerleşimine büyük yatırımlar yapmıştır. İsrail kuruluş sürecinde Negev çatışmaların merkez noktalarından biriydi.

Filistin topraklarını işgal ederek kuruluşundan bu yana komşularıyla yaşadığı anlaşmazlıklar nedeniyle, İsrail enerji ithalatında uzak ülkelere muhtaç kaldı. O tarihlerde Batılıların günümüzde İsrail’in işgal ettiği alanları bir geçiş bölgesi olarak kullanma girişimleri de başarısızlıkla sonuçlandı. 1930’larda İngilizler tarafından inşa edilen, Irak’ın Musul kentinden Hayfa limanına uzanan Kerkük-Hayfa petrol boru hattı, Siyonist çetelerle İsrail’in kuruluş sürecinde yürütülen çatışmalar nedeniyle kapatıldı.

Benzer bir olay, 1970’lerde İsrail-İran ortaklığıyla inşa edilen Eilat’tan Aşkelon’a uzanan EAPC petrol boru hattında da yaşandı. Bu boru hattı, İran tarafından Mısır Süveyş Kanalı’nı (ve Süveyş Körfezi limanlarını Akdeniz’deki İskenderiye limanına bağlayan bir diğer Mısır güzergahı olan Sumed boru hattını) bypass etmek için kullanıldı. 1979’daki İran İslam Devrimi ve ardından İran’ın İsrail’e sırt çevirmesiyle birlikte, bu boru hattının kullanımı uzun yıllar azaldı. Mısır’ı Ürdün ve Suriye’ye bağlayan Arap doğalgaz boru hattı da, İsrail’i Kuzey Sina’dan Akabe’ye kadar geniş ve doğal olmayan bir kuşatmayla çevreliyordu.

İsrail’in “Enerji izolasyonu”nu yıkmak için ilk atılımı, Mısır ile yapılan barış anlaşmasıyla sağlandı. O zamandan beri, İsrail birkaç yıl boyunca Mısır’dan petrol satın aldı; ta ki 1990’ların sonlarına doğru kaynaklar azalmaya başlayana ve Mısır artık bu ürünleri tedarik edemeyeceğini açıklayana kadar. Bu alanda bir diğer küçük atılım ise ancak 2000’li yıllarda, İsrail ile Mısır arasında gaz boru hatlarının döşenmesiyle gerçekleşti.

Daha sonraki Mısır’la gaz alımına yönelik bazı girişimler de Sina’da İslami Cihad benzeri örgütlerin taarruzlarıyla akamete uğradı.

DOĞU AKDENİZ JEOPOLİTİĞİNİ DEĞİŞTİREN KEŞİF

Bütün denklemi değiştiren olay ise uzun aramalardan sonra önce 2009 yılında İsrail’in Hayfa kentinin 50 mil uzağında bulunan Tamar sahasında, ardından da 2010 yılında Leviathan sahasında doğalgaz rezervleri tespit edilmesi oldu. Tamar sahasındakinin yaklaşık 300 milyar metre küp ve Leviathan sahasında da yaklaşık 600 milyar metre küp olduğu belirlendi. Hatta bazı kaynaklar bu rezervin Tamar’da 9 trilyon, Leviathan’da 18 trilyon metreküp olduğunu iddia etmişti. (Bkz. https://www.tabletmag.com/scroll/135955/israel-approves-natural-gas-export)

Genie Enerji’nin Golan’da da petrol bulunması ve 2013 itibariyle denkleme dahil edilmesi oyunun büyüklüğünü artırdı. Yani İsrail’in Suriye ile ilgili “stratejik derinliği” petrol ve doğalgaz derinliğiyle gündeme geldi.

2019’dan bu yana, İsrail’in hem Mısır’a hem de Ürdün’e gaz satmaya başlamasıyla, boru hatlarındaki gazın akış yönü değişti; bu, İsrail’in açıkladığı soğuk barışı yeniden ısıtma niyetiyle oldu. 2016 yılında Ürdün ile bir gaz tedarik anlaşması imzalandı ve artık enerji ekonomisinin büyük bir kısmının İsrail gazına bağlı olduğu tahmin ediliyor (Elmas, 2023a). Mısır, hem artan iç ihtiyaçları için hem de sıvılaştırıp Avrupa pazarlarına hammaddeye göre yüksek bir fiyattan satmak için İsrail gazı satın alıyor; bu da ekonomisinde önemli bir ağırlığa sahip bir sektör.

İsrail, Mısır ile birlikte, İsrail’i Mısır ve Kıbrıs Adası, Ürdün, Yunanistan, İtalya ve Filistin Yönetimi ile bir enerji ittifakına bağlayan Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nu (EMGF) kurdu. Son zamanlarda, Mısır’ın bölgesel bir işleme ve ihracat merkezi olma hırsı ve bu endüstriye olan ağır bağımlılığı göz önüne alındığında, gaz akışını artırma yönündeki baskısı arttı. Mayıs 2023’te, Nitzana sınır kapısından ek bir gaz boru hattı inşa edileceği duyuruldu (Elmes, 2023c). Bu anlaşmalar ve ittifaklar, İsrail’in hem bir enerji ihracatçısı hem de Doğu’dan Batı’ya enerji koridorları için bir geçiş ülkesi olma yolunda ek önemli anlaşmalar için önemli bir temel oluşturdu.

Bölgede İran-Suudi Arabistan gerilimiyle bağlantılı enerji ve bağlantılı olarak enerji geçiş noktalarındaki rekabet, silahlı terör hareketliliği ile 2022’de başlayan Rusya-Ukrayna savaşının enerji akışına olumsuz etkileri Batı’da İsrail’in eline avantajlar geçirmesine neden oldu.

Bu bağlamda Suudi Arabistan’ın tamamen olmamakla birlikte Batı eksenine olan mesafesini artırma ve Çin ile ilişki geliştirme eğilimi Batı’yı tedirgin etti.  Suudi ekseninin çıkarları, Amerika Birleşik Devletleri ve Batılı müttefiklerinin belirgin çıkarlarıyla örtüşmemektedir. Batılılar, dar anlamda stratejik bir ortak olarak Suudi Arabistan’a bağlılık göstermekte ve geniş anlamda ekonomik istikrarı korumak amacıyla enerji krizlerini önlemeye çalışmaktadırlar.

İsrail’i, Birleşik Arap Emirlikleri ve Batı Suudi Arabistan’dan kara yoluyla bir enerji koridoru olarak kullanmak, petrol, gaz, hidrojen ve diğer emtialar için tehdit altındaki kritik deniz yollarına olası bir alternatiftir. Bu koridorun kurulmasındaki ilk adım, 2020’deki İbrahim Anlaşmaları ile başlamıştır. Bu anlaşmanın ardından İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri, Emirlik petrolünü Eilat’tan Aşkelon’a EAPC boru hattıyla pompalamayı ve ayrıca boru hattı boyunca uzanan geniş depolama tesislerini kullanmayı kabul etmiştir. Körfez kuyularında üretilen ham petrolün Eilat’a gönderilmesi veya hatta boru hatlarıyla Kızıldeniz kıyısındaki Suudi Arabistan’ın Yanbu şehrine akması, şifrelenerek Eilat’a ve oradan da Aşdod limanına ulaştırılması amaçlanmıştır. 7 Ekim 2023’e kadar geçen süreçte, bir dizi büyük ölçekli altyapı projesinin onay süreçleri birbiri ardına açıklandı. Bunları sıralayacak olursak;

1-İsrail’in doğalgaz sahalarını, sıvılaştırılmış gazı Yunanistan’a ve oradan da Avrupa’ya pazarlayacak bir Kıbrıs sıvılaştırma tesisine bağlayacak bir boru hattının inşası. Bu, yaklaşık on yıl önce planlanmaya başlanan iddialı bir proje olan ve Türkiye ile KKTC’yi bypass etmeyi amaçlayan EastMed boru hattının bir parçası. Bu proje ile İsrail’in rezervlerini Yunanistan ve Avrupa’ya bağlaması amaçlanıyor.

2-İsrail, Rum Kesimi ve Yunanistan’ın şebekelerini birbirine bağlayacak olan ve ülkeler arasındaki elektrik arzının istikrarını sağlayacak ve bir ülkenin diğerinin ürettiği fazla elektriği kullanmasını sağlayacak olan Avrasya Bağlantılı Denizaltı Enerji Hattı.

3-Üçüncüsü ve belki de en önemlisi, Hayfa ve Beyt Şen limanları, Ürdün, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Hindistan üzerinden Avrupa’yı birbirine bağlayacak enerji boru hatları döşenme potansiyeline sahip bir demiryolu. Tüm bunlar, koridor boyunca taraflar arasında arabuluculuk ve konsolidasyon sağlayan ve bulmacanın parçalarını birleştirmek için gereken temel mesele olan İsrail ve Suudi Arabistan arasında bir normalleşme anlaşması için güvence sağlayan Amerikan şemsiyesi altında gerçekleştirilecek.

4-İsrail’den Mısır’a, Mısır’ın sıvılaştırma ve Avrupa’ya ihraç etme kapasitesini artıracak yeni bir gaz boru hattı. Ek olarak Mısır ve Suudi Arabistan arasında Tiran Boğazı üzerinden bir gaz boru hattının döşenmesi, böylece Mısır ve İsrail gazının Suudi Arabistan’a satılması.

5-Suudi Arabistan’ın Neom kentindeki fütüristik altyapı projesinden Kızıldeniz kıyısına ve ayrıca Hindistan’daki planlanan sahalardan Suudi Arabistan demiryolu boyunca döşenecek borularla Hayfa limanına kadar Avrupa’ya akacak bir hidrojen boru hattının inşa edilmesi.

Bunların üstüne ABD’nin Çin’in Bir Kuşak Bir Yol projesine alternatif olarak geliştirdiği IMEC projesini ekleyelim.

Görüldüğü üzere ABD ve onun öncülüğünü yaptığı Batı kutbunun, İsrail ve Suudi Arabistan’da, hem birlikte hem de ayrı ayrı pek çok doğal çıkarı var. Bu da hem İsrail’in bunu kullanarak Siyonist emellerini hayata geçirmesinin hem de ABD’ye bölgeyi enerji nakli için pürüzsüz hale getirmesi için İsrail’e izin vermesinin önünü açıyor…

Bölgeyi bu çerçevede okumakta fayda var…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER