Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
bercan tutar logo
Bercan Tutar

Siyonizm’e Çıkan Bütün Yollar Çaresiz Stratejilerdir – Bercan Tutar

Bercan TUTAR – 13 Ağustos 2025

 

Soykırımcı Siyonizm’i ve Batılı suç ortaklarını alt etmenin yolu Filistin’i tanımaktan değil İsrail’i reddetmekten geçer

 

Hemen her konuda nedenler yerine önümüze sürdükleri sonuçları tartıştığımız için gerçekleri çarpıtmayı ve manipüle edip perdelemeyi başarıyorlar. İşgalci ve sömürgeci zihniyetin fıtratı böyle. İkinci yaptıkları hinlik de kendi kolektif, toplumsal ve sistematik sapkınlıklarının suçunu seçtikleri günah keçilerine yükleyerek hakikati alt üst etmek. Batılı uygarlığın ırkçı, sömürgeci ve soykırımcı günahlarını Hitler’e yükleyerek ellerindeki kanı temizlemeye çalışanlar kendi yarattıkları barbar Siyonist anlayışın mezalimini de Benyamin Netanyahu gibi sadist yöneticilere atfederek vicdanlarını aklamaya, suç ortaklıklarını örtmeye çalışıyor. Oysa Ben Gurion’dan Golda Meir’e Ariel Şaron’dan Netanyahu’ya kadar bütün işgalci ve sömürgeci İsrailli yöneticiler Batılı efendilerinin kendilerine verdiği emperyal reçeteyi uyguladı, uyguluyor.

İsrailli liderler de halkı da onların iplerini ve tasmalarını ellerinde tutan Batılı siyasi liderler de aynı lağımın suyudur. Fıtratları, mizaç ve ideolojileri benzerdir. Unutmayalım ki Siyonist İsrailli liderlerin de onlara destek veren ‘siyonazist’ Batılı liderlerin de temel hedefi İslam dünyasını köleleştirmek, burada uyguladıkları işgal ve sömürü mekanizmasını sürdürmektir. Eskiden bunu kolonyalist yöntemlerle yaptılar. Şimdi yani post-kolonyal dönemde ise bunu Siyonist İsrail rejimi yoluyla gerçekleştiriyorlar. Zira herkesi Filistinli olarak görüyorlar. Şu an güç yetiremedikleri ülkeleri de müstakbel birer Filistin olarak görüyorlar. BU bağlamda her Müslüman da müstakbel birer Filistinlidir.

Siyonistlerin de suç ortağı sömürgeci ve soykırımcı Batılı devletlerin de değişmez ilkesi şudur… “Ortadoğu’da geçerli iki para birimi vardır: İlki toprak, ikincisi de aşağılama…” Haliyle ülkeleri fethetmek yetmiyor. İşgal ettiğiniz, rehin aldığınız ve köleleştirdiğiniz ülkelere aynı zamanda bir hiç oldukları hissini de aşılamanız gerekiyor. Onların zihnine ve kalbine aşağılık kompleksini yerleştirmeniz şart.

Bu sömürgeci bakış açısının her türlüsünü bugünlerde Gazze’de görüyoruz. Siyonistler sabah akşam Gazze’deki bebek, çocuk, kadın, yaşlı ve hasta dâhil herkesi katletmekten ve geri kalanların da Mısır’a, Körfez ülkelerine, İrlanda’ya, Fransa’ya ve onları almak isteyen başka yerlere sürgün etmekten bahsedebiliyor. Hem de ağızlarından salyalar akıtarak.

Bu da bize Siyonizmin, Batı’nın ırkçı ve sömürgeci anlayışının Ortadoğu’da izlediği temel strateji olduğunu bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Bu stratejiyi izlemelerinin nedeni sadece Gazze’de değil Batı Şeria’da da Filistinlilerin kökünü kazımak istemeleridir. Ancak olağanüstü Batılı desteğe karşın askeri gücü sınırlı olan İsrail, Gazze’de bütün barbarca katliam ve soykırıma rağmen Hamas’ı ve Filistinlilerin direniş iradesini kıramadı, kıramıyor.

Bu nedenle İsrail Genel Kurmay Başkanı, istihbarat servisleri ve siyasi muhalefet ile halkın yüzde 70 kadarı İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun Gazze’nin tamamını yeniden işgal planına karşı çıkıyor. Yani Gazzelileri düşündükleri için değil bu harekata askeri güçlerinin yetmeyeceğini bildikleri için karşı çıkıyorlar. Nitekim İsrailli askeri uzmanlar böyle bir harekât çerçevesinde yedek kuvvetlerinin ciddi bir şekilde seferber edilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Ve Gazze’ye yönelik soykırım saldırıları uzadıkça yedek asker bulmak daha da zorlaşacak. Zaten Gazze sahasında yeterli askeri yok İsrail’in. Bu nedenle sahayı kontrol edemiyor. Üstelik İsrail’in savaştaki aktif askerleri üzerindeki etkisi konusunda da endişeler var. Sahadaki askerleri bir ay içinde psikolojik olarak çöküyor. Değiştirilmeleri gerekiyor. Gerçek kayıplar kamuoyundan saklanıyor. Çok sayıda sakat ve yaralı var. Çoğu İsrailli asker ruhen ve bedenen enkaz halinde. Gazze’de ana caddelerin dışında başka yerlere giremiyorlar. Özellikle dar sokaklardan ve yoğun yerleşim alanlarından oluşan mülteci kampları onların korkulu rüyası. Buralara girdiklerinde Hamas savaşçıları tarafında kolayca hedef oluyorlar. O yüzden İsrail havadan bombardımanlarla her yeri yakıp yıkmaya çalışıyor. Fakat hava bombardımanlarıyla enkaza çevirdiği Gazze’deki her yıkıntı bir tepe ve dağ işlevi görüyor. Hamas’ın şehir savaşını gerilla savaşına çevirerek daha fazla avantaj elde etmesine yol açıyor. ABD’nin Irak, Afganistan ve Libya’da tecrübe ettiği üzere herhangi bir ordu için şehirlerin enkaza dönüştürüldüğü işgaller bir kâbustur, askeri faciadır.

ABD ordusu bu gerçeği 2004 yılında Irak’ta Felluce, Anbar ve Musul’da fazlasıyla tecrübe etti. Afganistan’da da Taliban şehir savaşlarında ABD’ye ikinci Vietnam’ını yaşattı. Benzer hezimeti İsrail de yaşayacak. Bundan kurtulması zor. Ancak İsrail’in ve Siyonizm’in hezimetini önlemek için Batı dünyası yeni kirli senaryolarını devreye sokuyor. Canla başla çalışıyorlar.

İsrail’i ve Siyonizm’i kurtarma senaryolarının en çok bilineni ve en çok yanlış anlaşılanı ise “iki devletli çözüm” denilen tuzaktır. ABD’den sonra İsrail’in en büyük destekçisi Almanya’nın bile soykırımcı Siyonistlere silah ambargosundan bahsettiği bir dönemde Avrupalı devletler ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) üzerinden eski emperyalist senaryo yeniden güncelleniyor.

Bu hamleler bize İsrail’in tüm askeri ve diplomatik sermayesini tükettiğini gösteriyor. Uluslararası kamuoyu daha yeni yeni hayretler içinde soruyor. İsrail gibi sapkın bir Siyonist devletin Filistin halkına 1948’den bu yana uyguladığı sistemli soykırıma dünya şimdiye kadar neden müsamaha etti ve şimdi de niçin kılını kıpırdatmıyor, kıpırdatamıyor.

Çünkü dünya onların dünyası. Kuralları onlar koyuyor. Onlara göre herkes Afrikalı, herkes Gazzeli, herkes Kızılderili ve herkes Hamaslı. Bazıları Gazze’de fazla ileri gittiklerini düşünüyor ve bazı şeylerin değişeceğine inanıyor. İyimserler. Ben aynı kanıda değilim. Şu anki küresel statüko yıkılmadan hiçbir şey değişmez. Daha önce de sık sık bahsettiğim gibi BM gibi uluslararası kurumlar Avrupa ve ABD’nin dünyaya dayattığı sömürgeci sistemin bir aparatıdır sadece. BM’nin kuruluş amacı sömürgeci Anglo-Saksonların ‘böl ve yönet’ stratejisinin en muazzam yapısı olarak işlev görüyor. Dünyayı olabildiğince ulusal devletlere bölüp yönetmenin en etkili emperyal mekanizmasıdır BM.

Zaten 1917 Balfour deklarasyonu ile Filistin’in Yahudi yurdu yapmaya karar veren İngilizler, 1920’deki manda idaresi ile bu projeyi fiilen hayata geçirdi. 1937 Peel Komisyonu raporu ile Filistin halkının anavatanlarından sürgün planları yapıldı. Ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere Filistin’in işgal ve bölünme projesini BM’ye devretti. 29 Kasım 1947’de BM, 181 sayılı taksim kararı ile Nehirden Deniz’e uzanan bölgede İsrail ve Filistin devletlerinin kurulmasını onayladı. İsrail hemen kuruldu ama Filistin devletinin kurulması hep engelledi. 14 Mayıs 1948’de kurulan İsrail’de Yahudiler azınlıktı. O dönemde Filistin’deki 2 milyonluk nüfusun 1,5 milyonu Filistinliyken sadece 500 bini Yahudi’ydi. Yahudilerin devlet olabilmesi için BM nüfus ve harita oyunlarına başvurdu. İsrail devleti içindeki Yafa gibi yerleşim birimlerini Filistin devletine dâhil etti.

Bunu gören soykırımcılar İsrail’i ilan eder etmez ilk iş BM’nin önderlik ettiği etnik temizlik projesini devam ettirmek oldu. 14 Mayıs 1948’den sonraki altı içinde İsrail devleti içinde kalan 800 bin Filistinli sürgün edildi. Ve ödül olarak BM, bir yıl sonra 11 Mayıs 1949’da İsrail’i üye yaptı. İsrail üye olduktan sonra gözünü bu kez Filistin devleti için ayrılan bölgelere dikti. Ve ilk iş olarak da BM’nin yönettiği Batı Kudüs’ü aldı 5 Aralık 1949’da. Ben Gurion, Batı’dan ve Batı’nın emperyalist aparatı BM’den gördüğü destekle gözünü bu kez Gazze, Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Batı Celile gibi bölgelere dikti. Dünyanın her yanından Yahudileri İsrail’e çağırırken sürdüğü Filistinlilerin BM’nin 194 Nolu kararına rağmen dönüşüne de izin verilmeyeceğini ilan etti.

1967’de İsrail Mısır’dan Sina ve Gazze’yi, Ürdün’den Batı Şeria ile Doğu Kudüs’ü ve Suriye’den de Golan Tepelerini aldı. Böylece Filistin toprakları dışına çıkarak Suriye’den de toprak alındı. BM buna da göz yumdu. Hesap vermesi gereken İsrail bu kez Mart 1979’da ödüllendirildi. Mısır, Camp David’de İsrail’i tanımaya zorlandı. Daha da şımaran İsrail bir yıl sonra 1980’de Kneset’de aldığı kararla Kudüs’ü ilhak ettiğini dünyaya duyurdu. BM göstermelik 476 ve 478 karalarıyla ilhakı tanımayacağını ilan etti sadece. Yeni süreç de bu emperyalist projeye göre ilerliyor. Şimdi Gazze ve Batı Şeria’nın ilhak sürecini yaşıyoruz. BM ve diğer İslam ülkelerinin durumu ise Mısır’dan farksız. Ne kadar karşı çıksalar da sonunda soykırımcı İsrail’i tanımak zorunda kalacaklar.

Filistin için sadece Filistinliler savaşıyor. 1987’deki I. İntifada ve 28 Eylül 2002’deki II. İntifada’dan sonra İsrail, inkâr ettiği Filistin halkını kabul etti. İsrail’in devlet hakkını tanıyan göstermelik de olsa bir Filistin idaresine izin verdi. Şimdi de Gazze direnişi nedeniyle dünyanın rafa kaldırdığı iki devletli çözüm yeniden gündemde. BMGK’nın göstermelik kararları sadece yükselen küresel öfkeyi dindirmeye yönelik sinsi hamlelerdir. Sömürgeci Batı’nın ve aparatı BM’nin hegemonyası yıkılmadan soykırımcı İsrail projesini durdurmanın başka bir yolu da yok.

Önceki gün BMGK’dan yapılan açıklamada, İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonlarını genişletme kararına karşı çıkan Slovenya, İngiltere, Danimarka, Fransa ve Yunanistan bu kararın derhal geri çekilmesi gerektiğini belirtti. İsrail’in kararını kınadılar. Daha önce de BMGK 70’e yakın karar aldı. İsrail’in sürgün, işgal, katliam, Yahudi yerleşimci ve Filistinli mültecilerle ilgili bu kararların hiç biri etkili olmadı. Rafta kaldı. BM Genel Kurulu’nda ise 1948’den bu yana İsrail karşıtı binlerce tasarı kabul edildi hepsi lafta ve raflarda kaldı.

Filistin direnişini desteklemek Filistin’i tanımakla değil İsrail’i tanımamakla başlar. Ancak bu yapılabilirse küresel statüko geriler ve Siyonist sömürgeci hegemonya kan kaybeder. Diğer bütün yollar Siyonist sistemi ve Batılı sömürgeci mekanizmayı daha da güçlendirir. Batılı devletlerin, İsrail’in ve BM’nin soykırımcı sicili bunun örnekleriyle dolu. Filistin’i kabulden önce Siyonist İsrail’i reddetmek gerekiyor. Bunun dışındaki bütün yollar çaresiz stratejilerdir.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER