Ceyhun BOZKURT – 23 Ağustos 2025
Milletler Cemiyeti’nin kuruluşu Birinci Dünya Savaşı’nın ortasındadır. 1919’da Paris’te toplanan galiplerden ABD, İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya, dünyayı, özellikle de Osmanlı İmparatorluğu’nun bakiyesini istedikleri gibi dizayn etmek istediler. Bu çerçevede Barış Konferansı adı altında önemli bir paylaşıma imza attılar. Bu paylaşımın teşkilatı olarak kurulan Milletler Cemiyeti’nin en büyük başarısı “manda” diye bir ucube icat etmek oldu. Manda, sömürgeciliğin cilalanıp yeniden piyasaya sürülen adıydı. Bir ülke kendisini yönetene kadar büyük bir devletin himayesinde olacaktı.
Milletler Cemiyeti sistemi doğal olarak iflas etti. Zaten kuruluş kararını verenlerden ABD Başkanı Wilson bile kendi kongresine cemiyete girme onayı verdiremedi, ABD sistemin dışında kaldı. Zaten savaş sürerken savaşın taraflarından Rusya’daki Çarlık sistemi yıkıldı, yerine sosyalist Sovyetler Birliği kuruldu. Türk Kurtuluş Savaşıyla biten Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki paylaşımdan ve baskıdan rahatsız olan Almanya’da Nazizm güçlendi.
Milletler Cemiyeti’nin Çöküşü ve Yeni Savaş
Milletler Cemiyeti savaşı engelleyemedi ve 1939’da dünyayı adeta yakan ikinci büyük savaş başladı.
Savaş bittiğinde Naziler liderliğindeki Almanya ve müttefiklerinden oluşan Miğver Devletleri yenilmiş, ABD, İngiltere, Sovyetler Birliği ve müttefikleri galip gelmişti. Savaşın artık üç devlet lehine gelişmeye başladığı tarihlerde 1945 yılının Şubat ayında üç ülkenin lideri Churchill, Roosevelt ve Stalin, Kırım’ın en güneyindeki Yalta’da yeni paylaşımı yaptı.
Bu paylaşımdan yaklaşık 3 yıl önce de 1 Ocak 1942’de Mihver devletleriyle savaş halinde olan 26 ülkenin temsilcileri, Atlantik Şartı’nı onaylayan Birleşmiş Milletler Bildirgesi’ni imzalamak üzere Washington’da bir araya geldi. Bildirge, Mihver’e karşı tüm kaynaklarını kullanma sözü veriyor ve ayrı bir barış yapmamayı kabul ediyorlardı.
Böylece artık yeni sürecin adımları atılmıştı. Savaşın bitişinin ardından da Ekim 1945’te BM kuruldu. O tarihlerde iki büyük savaşın merkezinde olması nedeniyle çok yıpranan küresel güç İngiltere, Atlantik kutbunun liderliğini, politikalarını da ekleyerek ABD’ye devretmişti. Ayrıca savaşın galiplerinden olan ABD ve Sovyetler Birliği arasında Soğuk Savaş’ın ilk adımları atıldı.
Soğuk Savaş Dönemi Dengesi
Artık dünyada yeni bir denge vardı. Bu dengede ABD ve Sovyetler Birliği başat iki güçtü. Farklı sistemlerde yönetilmesine rağmen bu iki kutba ait olmayan Bağlantısızlar olmasına rağmen Soğuk Savaş iki ülkenin liderliğinde gelişti. Bu nedenle de zorlu küresel mücadelenin avantajı bir dengenin oluşmasıydı. Birleşmiş Milletler, o sürecin denge platformu olarak öne çıktı. ABD, Sovyetler Birliği, İngiltere, Fransa ve Çin’in daimi üye olduğu Güvenlik Konseyi, hep bir denge kurdu. Bu kapsamda Soğuk Savaş sürerken Batı kutbunun siyasi, ekonomik, askeri altyapı teşkilatlanmaları da oluşturuldu. Dünya Bankası, IMF, NATO gibi yapılanmalar Batı hakimiyeti için olmazsa olmaz kuruluşlar oldu. ABD, zaten BM’de de etkindi.
Sözünü ettiğimiz denge Soğuk Savaş bitince bir taraf lehine bozuldu. ABD ve müttefiki Batılı ülkeler, artık deyim yerindeyse köpeksiz köyde koca koca değneklerle gezerek, istediğine o değneği sallamaya başladı.
BM’nin işlevsiz oluşu da o dönem ortaya çıktı. BM dünyada hiçbir krize çözüm üretemiyordu. BM’nin tarihine yakından baktığımızda, aslında bu örgütün bir müzakere platformu olarak bile hiçbir zaman etkili olmadığını görürüz. Kore Savaşı’ndan sonraki kriz olaylarının neredeyse tamamı (İnçon çıkarma operasyonuna katılan ABD ve İngiltere birliklerinin “BM birlikleri” olarak kabul edildiği dönem) BM’nin fazla müdahalesi olmadan gerçekleşmiş ve çatışan taraflarca çözümlendi.
BM’nin İşlevsizliği
Artık dünyada BM’nin etkisizliği sabit. Örneğin BM, Ağustos ayı başlarında verimliliği artırma ve maliyetleri düşürme yollarına dair bir rapor yayınladı ve bu rapor dahil olmak üzere raporlarını kimsenin okumadığı ortaya çıktı. Örgütün Genel Sekreteri António Guterres’e göre, 2024 yılında BM sistemi 240 organı kapsayan 27 bin toplantıyı destekledi ve sekretarya bin 100 rapor hazırladı; bu da 1990’lı yıllara göre yüzde 20 daha fazla. Ancak bu raporların sadece beşte birinin, o da bin defadan daha az indirilip okunduğu (da şüpheli) belirlendi.
Bakıldığında 24 Ekim 2025’te 80 yaşına girecek BM’nin, bir “dünya hükümeti” yerine, Afrika’daki çocukları doyuran ve ikna yoluyla ozon delikleriyle mücadele eden pratik bir Sivil Toplum Kuruluşu olmaktan öteye geçemedi.
Bu gerilemeyle bir şekilde mücadele etmek için BM Genel Sekreteri, Mart 2025’te örgütün etkinliğini artırmak amacıyla BM-80 görev gücünün kurulacağını duyurdu. Etkili olacağı şüpheli.
Soykırımlara Karşı Sessizlik
Tek tek incelendiğinde BM’nin birimleri oldukça acınası bir görüntü sergiliyor.
Örneğin Lahey’deki Uluslararası Mahkeme, yalnızca tek tek ülkeler üzerinde siyasi baskı kurmak için var. Ancak hiçbir yaptırım gücü yok. Haklı olarak İsrail’i yargılayan mahkemenin, Filistinlilere yönelik İsrail’in soykırımını durduramıyor.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), “alternatif normlar” icat etmesi, zihinsel sahte sendromlar yaratmasıyla ünlendi ve kuş gribi, Afrika domuz ateşi (ASF) ve tabii ki COVID-19’a karşı tamamen çaresiz olduğunu kanıtladı.
Sömürgeciliğin Sonlandırılması Özel Komitesi (Komite 24) hiçbir şeyi sömürgecilikten kurtarmaz, bunun yerine bireysel bölgelerin ve adaların sömürgecilikten neo-sömürgeciliğe geçişini sağlamak için çalışır durumda.
ILO, IFAD, UNIDO ve FAO da etkisiz ve doğrudan neo-sömürgecilikle meşgul olmakta.
Tarihin en aşağılık soykırımlarından 1995’teki Srebrenitsa soykırımında BM barış gücü askerleri kaçıp gitmekten başka bir şey yapmadı.
Vietnam’da, Irak’ta, Afganistan’da, Filistin’de BM’yi ara ki bulasın.
Özetle, BM sistemi iflas etmiş durumda. Bu sistemi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği “Dünya 5’ten büyüktür” inancıyla hakkaniyetli bir şekilde değiştirmezsek, daha çok Gazze’lerle karşılaşırız ve elimiz kolumuz bağlı kalır.
YORUMLAR