Rabia YAVUZ – 28 Ekim 2025
Hayatın sıradan görünen ayrıntılarında derinlikli farkındalıklar gizlenmiştir. Bazen bir atasözü, bir eşyayı elimize alış biçimi ya da bir masanın düzeni, bize kendimiz hakkında düşündüğümüzden çok daha fazlasını anlatır. Atasözü der ki: Aslan yattığı yerden belli olur.
İlk bakışta basit, hatta yüzeysel bir gözlem gibi görünür bu söz. Oysa biraz durup düşündüğümüzde, mekânla zihin arasındaki o sessiz ama güçlü bağı fark ederiz. Zamanımızın en büyük kısmını geçirdiğimiz çalışma alanların düzeniyle de ruh hâlimiz arasında şaşırtıcı bir bağ olduğunu fark edebiliriz. Böylece bu söz asıl anlamlarından birini daha bize açar. Çünkü insan için mekân, onun zihninin bir yansımasıdır.
Düşünün: Masanızda dosyalar dağınık, kalemler kaybolmuşsa, muhtemelen düşünceleriniz de aynı dağınıklığa sürüklenir. Bu gözlem, kendini yargılamak için değil; fark etmek için bir fırsattır. Harvard Üniversitesi Psikoloji Bölüm başkanı Prof. Dr. Ellen Langer’ın söylediği gibi, “farkındalık, dikkatin nerede olduğuna değil, dikkatin nasıl olduğuna dairdir.” Yani mesele masanın temizliği değil, ona nasıl baktığındır. Düzenli bir masa ise sadece göze hoş görünmez; zihne de hoşluk katar.
Dağınıklığın Dili ve Küçük Mesajlar
Bazen odanın bir köşesine bakarız ve birikmiş bir dağınıklıkla yüz yüze geliriz. Masamızda yarım kalmış kahveler, üst üste yığılmış kâğıtlar ve ilgilenilmeyi bekleyen kağıtlar, karışmış notlar… Sanki o masa, iç dünyamızın bir fotoğrafını yansıtır bizlere. Belki de bir köşeye bıraktığınız birikmiş kâğıtlar, ertelenmiş kararların sembolüdür. Bir çekmecede unutulan defter ise belki de yarım kalmış bir hayalin. Farkında olmak ise temizlik yapmakla aynı şey değildir. Farkındalık, bazı eylemlerden önce gelen bir görme eylemidir.
Küçük mesajlar da gizlidir bu dağınıklıkta. Kimi yaşam alametleri. Masanın köşesine koyduğunuz bir çiçek, toparladığınız bir çekmece, düzgünce dizdiğiniz birkaç kalem… Sadece göze hoş görünmez; bize şunu da fısıldar: Buradasın ve hala kendi hayatını güzelleştiriyorsun, güzelleştirmeye devam edelim.
Çalışma alanımızı düzenlemek, zihnimizi biraz olsun rahatlatır. Güzel olan şu ki, kusursuz olması gerekmez. Küçük bir adım bile içimizde nefes alınacak bir alan açar. Birçok yazar, düşünür, sanatçı çalışma alanlarını neredeyse törensel bir özenle düzenler. Çünkü bilirler ki mekân düşünceyi taşır. Ortamın düzeni, fikirlerin akışına sessizce yön verir. Bizler de hem düşüncelerimizi hem emeğimizi hem iyilik halimizi sessizce yönlendirebilecek yaşam alanımızı nasıl güzelleştirebiliriz? Mesela, ofiste çalıştığımız masaya bizim için kişisel ve anlamlı olan kitap, obje ya da resimler taşıyabiliriz.
Mesleğimin ilk yıllarında seans görüşmeleri için paylaşımlı oda kullanıyordum. Her seferinde odaya benim de varlığımı katacak ve benim için anlamlı olan bir kitap taşımayı adet edinmiştim. Kimi zaman Jung’un Anılar, Düşler, Düşünceler kitabı, kimi zaman Rollo May’in Yaratma Cesareti. Bu küçük hareket bana alanın anonim değil, bana ait bir yer olduğunu hissettirirdi.
Şimdi geriye dönüp baktığımda fark ediyorum: O kitap, aslında kendi zihinsel alanımı da tanımlayan bir niyet taşıyordu. Üstelik paylaşmanız gerekmeyen size ait bir odada kim bilir sizler neler yapabilirsiniz? Bir hayal edin mesela.
Düzenin Niyetle Bağlantısı
Bir köşe yazarı olarak ben de çoğu zaman çalışma masama oturduğumda önce alanı düzenlemeye çalışırım. Bazen masamdaki bir kalemi yerinden oynatmak bile düşüncelerimi toparlamama yardım eder. Fakat yıllar içinde fark ettim ki, bu hareketin asıl etkisi düzenin kendisinden çok niyetinde gizli. Masayı toplarken zihnimi de toparlamaya niyet ediyorsam, o hareket bir farkındalık anına dönüşüyor. Eğer yalnızca “temizlenmesi gerekiyor” diyorsam, aynı otomatikliğin içinde kayboluyorum.
Farkındalıkla yaşamak bir tür zihinsel esnekliktir. Yani, eşyaları, mekânı, hatta alışkanlıklarımızı tek bir anlamın içine hapsetmemektir.
Bir çiçek saksısı yalnızca dekor değildir; hayatın sürmekte olduğunu hatırlatır.
Bir kitap yalnızca bilgi kaynağı değildir; orada olma hâlimize eşlik eder.
Bir masa yalnızca çalışma alanı değildir; zihnimizin sessiz bir aynasıdır.
Güzel olan şu ki, farkındalıklı yaşamda kusursuzluk aranmaz. Dağınık bir masa, tozlu bir raf, üst üste yığılmış belgelerden oluşmuş bir köşe. Tüm bunlar fark edilmediklerinde yalnızca yorgunluk yaratır; ama fark edildiğinde birer davete dönüşür.
Küçük bir çekmeceyi toparlamak bile içimizi aydınlatır. Çünkü her farkındalık eylemi, aslında kendi şahitliğinize sessizce “evet” demektir. O “evet” halini korumak, farkındalıkla mümkündür.
Ellen Langer’ın psikoloji dünyasına en özgün katkılarından biri, farkındalığı bir meditasyon biçimi olarak değil, bir yaşam biçimi olarak düşünmesi ve bu hipotezi defalarca yapılan kontrollü çalışmalarla bilimsel olarak ispatlamasıdır. O, insanın her an yeniden dikkatini tazeleyebileceğini, her şeye yeni gözlerle bakabileceğini söyler. Yani bilinçli farkındalık, yalnızca dinginlik arayışı değildir; aynı zamanda üretmenin, esnekliğin ve özgürlüğün de anahtarıdır.
Mekânlarımızın Daveti
Böyle bakıldığında mekânlarımız da bu özgürlüğe davet eder bizi. Örneğin, bugün çalıştığınız alanda uzun zamandır fark etmediğiniz üç şeyi arayın. Belki üç şeyden fazlasını da bulacaksınız ama daha önemlisi bulunduğunuz yere ve zamana canlı bir dikkatle şahitliğinizi sunacaksınız. Bir de bu farkındalığı kimi zaman hep yanımızda oldukları için varlıklarını kutlamayı unuttuğumuz sevdiklerimize yönelttiğimizi düşünün. Kim bilir neler olur?
Aslanın yattığı yerde iz bırakması gibi, biz de yaşadığımız mekânlara bir iz bırakırız. O iz bazen estetik bir dokunuş, bir düzenleme, alanı temizleme ya da havalandırma gibi küçük ayrıntılar da olsa bize iyi gelir. Bu ayrıntılar yalnızca işimizi değil, ruhumuzu da ferahlatır. Çünkü her küçük hareket bir farkındalık davetidir. Çünkü farkında yaşamak, mekanı düzenlemekten çok, o mekânda kendine yeniden temas etmektir.
Aslan yattığı yerden belli olur, evet.
Ama belki de asıl mesele, aslanın nerede yattığından çok, kendine anda ve alanda nasıl yer açtığındadır.
Eğer siz de farkındalığı bir yaşam biçimi olarak deneyimlemek isterseniz aşağıdaki önerilerden başlayabilirsiniz.
Farkındalık Temelli Düşünce ve Davranış Egzersizi Önerileri
Üç Yeni Göz:
Bugün bulunduğunuz çalışma alanına yeniden bakın. Daha önce hiç fark etmediğiniz üç detayı bulun. Onlara yeni bir anlam verin.
Niyetle Dokunmak:
Masanızdaki bir eşyayı elinize alın. Onu yerinden kaldırmadan, neden orada olduğunu düşünün. O eşyanın bugünkü sizle nasıl bir ilişkisi var? Yeni bir ilişki kuracak olsanız bu sefer neler farklı olur?
An İçin Sembol:
Masanıza, size huzur ya da ilham veren küçük bir nesne yerleştirin. Her baktığınızda derin bir nefes alın ve “Buradayım” deyin.

YORUMLAR