Ersoy DEDE – 10 Kasım 2025
Soğuk Savaş’ın sona erdiği 1990’lardan bu yana dünya siyaseti pek çok kez yeniden şekillendi.
Fakat hiçbir dönem, bir ülkenin kendi içinden çıkan bir liderle küresel denklemin merkezine oturmasına tanıklık etmedi.
Türkiye bunu başardı.
Recep Tayyip Erdoğan, 2000’li yılların başında İstanbul’un sokaklarından yükselip, küresel siyasetin en etkili figürlerinden biri haline geldi.
Bugün Washington’da, Moskova’da, Pekin’de ya da Brüksel’de masa kuran herkes aynı soruyu soruyor:
“Ankara ne diyor?”
Çünkü artık Ankara, sadece bir başkent değil; bölgesel istikrarın ve küresel vicdanın sesi..
EKONOMİK KÜLLERDEN YENİ BİR DEVLET AKLI
2001 ekonomik krizinden çıkmış, IMF memurlarının gözetiminde bütçe yapan bir Türkiye vardı.
Erdoğan, o dönemde sadece bir hükümet değil, yeni bir devlet aklı kurdu.
Borç alan değil, borç veren; izlenen değil, iz bırakan bir ülke hedefi koydu.
Bugün Türk Lirası’yla dış ticaret yapan, kendi savunma sanayisini kuran, enerji hatlarını yöneten bir Türkiye varsa, bu kararlı liderliğin eseridir.
Enerjide, ulaşımda, sanayide ve diplomaside “yerli” kelimesi artık bir ideoloji değil, bir varoluş biçimidir.
Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye, yalnız ekonomik büyüme değil, stratejik özgürlük kazanmıştır.
BATI’NIN EZBERİNİ BOZAN LİDER
2003 Irak işgaliyle birlikte dünya, tek kutuplu Amerikan düzeninin gölgesindeydi.
O gün, Meclis’te 1 Mart Tezkeresi reddedildiğinde, Batı başkentlerinde şaşkınlık yaşanmıştı.
O kararın mimarı olan siyasi irade, aslında Türkiye’nin “bağımsız dış politika” çağının da başlangıcıydı.
Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye, Washington’la da Moskova’yla da konuşabilen,
Brüksel’e karşı da dik durabilen, kendi çıkarını önceleyen çok boyutlu diplomasi dönemine girdi.
Bu, sadece dış politika değil; bir zihniyet devrimiydi.
Bugün NATO içinde ABD’nin değil, Türkiye’nin gündemi konuşuluyorsa,
bu, yıllar süren diplomatik mücadelelerin sonucudur.
BİR CÜMLEYLE DÜNYA DÜZENİNE MEYDAN OKUMA
Birleşmiş Milletler kürsüsünde, elinde dünya haritasıyla ayağa kalktığında,
sözleri salonu dolduran diplomatların ezberini bozdu:
“Dünya beşten büyüktür.”
O cümle, sadece bir eleştiri değil, Batı merkezli dünya düzenine karşı ilan edilmiş bir manifestoydu.
Artık bir milletin lideri, dünyanın adaletsiz yapısına karşı tüm mazlumların sesi olmuştu.
Gazze’de, Arakan’da, Somali’de, Suriye’de; nerede bir mazlum varsa, orada Türkiye vardı.
Erdoğan, coğrafyayı sadece haritayla değil, vicdanla okuyan bir liderdi.
Ve bugün “Gazze Zirvesi” İstanbul’da toplanıyorsa, bu siyasetin vardığı noktadır.
AFRİKA’DAN ASYA’YA YENİ TÜRK DİPLOMASİSİ
Bir zamanlar Avrupa kapılarında bekletilen Türkiye, şimdi üç kıtada elçilik açıyor,
ticaret ataşelikleri kuruyor, kültürel diplomasi ağlarıyla yeni bir medeniyet ekseni oluşturuyor.
Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye, Afrika’da 46 büyükelçiliğe ulaştı,
Latin Amerika’dan Uzak Doğu’ya kadar Türk Hava Yolları bayrağı taşıyor,
TİKA, Yunus Emre Enstitüsü, Maarif Vakfı gibi kurumlarla
“yumuşak güç” alanında bir süper güç haline geldi.
Bu diplomasi modeli, Batı’nın klasik “yardım – sömürü” dengesini yıktı.
Türkiye, paylaşan ve kazandıran bir aktör olarak görülüyor.
Afrika başkentlerinde “Türkiye bizim yanımızda” sözü, artık bir diplomatik cümle değil,
bir minnettarlık ifadesi.
SAVUNMA SANAYİİNDE MİLLİ DEVRİM
Bir zamanlar parasını ödediği silahı alamayan, müttefiklerinin insafına kalmış bir Türkiye vardı.
Bugün, dünyanın en etkili savunma teknolojilerini geliştiren bir ülke var.
Bayraktar TB2, Akıncı, Kızılelma, Gökbey, Altay Tankı, TCG Anadolu, Bozdoğan ve Gökdoğan füzeleri…
Her biri bir dönemin çaresizliğine verilmiş cevaptır.
Erdoğan’ın “yerli ve milli” çağrısı, bir slogandan öte, stratejik bağımsızlığın manifestosudur.
Fransa Savunma Bakanlığı bile raporunda, “Türkiye, son on yılda savunma sanayiinde en hızlı yükselen ülke” derken,
artık dünya da bu gerçeği kabul ediyor: Türkiye masada değil, sahada söz sahibi.
KRİZLERİN MERKEZİNDE BİR LİDER
Rusya-Ukrayna savaşında, Erdoğan yine devredeydi.
Tahıl Koridoru Anlaşması, dünya gıda krizini önledi.
Hiçbir ülke yapamadı, Türkiye yaptı.
Çünkü herkes biliyor: Erdoğan araya girerse, denge kurulur.
Suriye meselesinde, Azerbaycan-Ermenistan çatışmasında,
bölgesel her krizde Türkiye’nin diplomasisi kilit taşı haline geldi.
Erdoğan, sadece liderlerle konuşmuyor; krizlerle konuşabiliyor.
Ve o dili dünyada çok az lider biliyor.
DÜNYA LİDERLERİNİN DİLİNDE ERDOĞAN
Putin, “Erdoğan sözünün eridir” derken,
Macron, “Türkiye olmadan NATO konuşulamaz” açıklaması yapıyor.
Afrika liderleri onu “adalet arayan lider” olarak tanımlıyor.
ABD’de, Avrupa’da, Ortadoğu’da Erdoğan ismi geçtiğinde
herkes biliyor: Türkiye konuşulacaksa, o da konuşulacak.
Bu, kişisel bir karizma değil;
milletin gücüyle birleşmiş bir liderlik markasıdır.
TÜRKİYE YÜZYILI: TARİHİN YENİ SAFHASI
Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken, Türkiye artık izleyen değil, yön veren bir ülkedir.
“Türkiye Yüzyılı” vizyonu, sadece bir seçim sloganı değil,
21. yüzyılın medeniyet iddiasıdır.
Teknolojide, diplomaside, savunmada, enerjide kendi sistemini kuran Türkiye, artık kendi kaderini yazıyor.
Ve bu vizyonun arkasında bir liderlik var:
Tarihi okuyan, zamanı yöneten, geleceği inşa eden bir liderlik.
SON SÖZ: BİR ÇAĞIN LİDERİ
Tarih, kimi liderleri dönemleriyle anmaz, dönemleri o liderlerle anılır.
Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyet’in kurucusuydu;
Recep Tayyip Erdoğan, o Cumhuriyet’i küresel arenada görünür kılan liderdir.
Bugün Türkiye, Doğu ile Batı arasında bir denge değil, yeni bir merkezdir.
Ve bu merkezin adı: Recep Tayyip Erdoğan.
“Artık hiçbir masa Türkiye’siz kurulamaz.
Bu, bir diplomasi cümlesi değil; bir çağın adıdır:
Erdoğan Çağı.”

YORUMLAR