Reşit Kemal AS – 20 Aralık 2025
Sudan’da patlayan kriz, ilk bakışta Türkiye’den uzak bir iç savaş gibi görülebilir. Afrika’nın kuzeydoğusunda, yıllardır darbeler, geçiş süreçleri ve kırılgan ittifaklar arasında savrulan bir ülke… Ancak meseleye Türkiye merkezli bakıldığında Sudan krizi, coğrafi uzaklığına rağmen Ankara’yı doğrudan ilgilendiren jeopolitik, insani ve stratejik bir alarm zili niteliği taşıyor.
Sudan Sadece Sudan Değildir
Sudan, harita üzerinde bakıldığında Kızıldeniz’e açılan kapılardan biridir. Kızıldeniz ise bugün sadece bir deniz yolu değil, küresel ticaretin, enerji nakil hatlarının ve büyük güç rekabetinin tam ortasında yer alan bir stratejik havzadır. Süveyş Kanalı’ndan geçen ticaretin güvenliği, Doğu Akdeniz kadar Ankara’nın da meselesidir. Sudan’daki istikrarsızlık, bu hattın daha da kırılgan hale gelmesi demektir.
Türkiye için Sudan krizi, dolayısıyla, “uzak bir Afrika sorunu” değil, küresel ticaret, deniz güvenliği ve bölgesel dengeyle doğrudan bağlantılı bir gelişmedir.
📌İnsani Boyut ele alındığında, Türkiye’nin Kimliğiyle İmtihanının adıdır SUDAN
Türkiye, son yirmi yılda dış politikasında insani diplomasiyi bir marka haline getirdi. Somali’den Suriye’ye, Gazze’den Ukrayna’ya kadar kriz bölgelerinde “sahada olma” iddiasını sürdürdü. Sudan krizi bu açıdan da Ankara için bir sınavdır.
Milyonlarca insanın yerinden edildiği, açlık ve salgın riskinin büyüdüğü Sudan’da Türkiye’nin sessiz kalması, sadece dış politika tercihi değil, kendi iddia ettiği değerler sistemiyle çelişki anlamına gelir. Bu nedenle AFAD, TİKA ve sivil toplum üzerinden yürütülen insani yardımlar, yalnızca yardım faaliyeti değil, Türkiye’nin “nasıl bir küresel aktör olmak istediği” sorusuna verilen fiili cevaptır.
📌Taraf Tutmadan Taraf Olmak
Sudan krizinin en zor tarafı, sahada net “iyi” ve “kötü” ayrımının olmamasıdır. Ordu ile paramiliter güçler arasındaki savaş, sivilleri öğüten bir güç mücadelesine dönüşmüş durumda. Türkiye açısından burada ince bir çizgi vardır: taraf tutmadan barıştan taraf olmak.
Ankara’nın son yıllarda izlediği dengeci Afrika politikası, Sudan’da da kendini gösteriyor. Ne eski sömürgeci reflekslerle yukarıdan bakan bir tutum ne de ideolojik bir angajman… Türkiye’nin elindeki en güçlü araç, konuşabilme kapasitesidir. Batı’nın yaptırım diliyle, bölgesel aktörlerin vekalet savaşları arasında sıkışan Sudan için bu, küçümsenmeyecek bir avantajdır.
📌Afrika Politikası Açısından Bir Test
Sudan krizi, Türkiye’nin Afrika açılımının romantik söylemlerden ibaret olup olmadığını da ortaya koyuyor. Barış zamanında yatırım yapmak kolaydır,asıl mesele kriz anında masada kalabilmektir. Eğer Türkiye Sudan’da yalnızca istikrar dönemlerinde var olup, kriz derinleştiğinde geri çekilirse, Afrika’daki “güvenilir ortak” iddiası ciddi yara alır.
Bu nedenle Sudan, Türkiye’nin Afrika politikasında bir dayanıklılık testidir.
📌Uzakta Ama Yakın Bir Kriz
Sudan’daki savaş, Türkiye’ye şunu hatırlatıyor:
21. yüzyılda krizler coğrafya tanımaz. Kızıldeniz’deki bir çatlak, İstanbul’daki limanları, Hartum’daki bir çöküş, Ankara’daki diplomatik dengeyi etkileyebilir.
Türkiye için Sudan krizi, insani sorumluluk ile stratejik çıkarın kesiştiği, diplomatik denge ile ahlaki duruşun aynı anda sınandığı, Afrika vizyonunun samimiyetinin ölçüldüğü bir eşik noktasıdır.
Ve belki de en önemlisi şudur:
Sudan, Türkiye’ye şunu soruyor: “Kriz zamanlarında da burada mısın, yoksa sadece barış zamanlarının ortağı mısın?”
Bu soruya verilecek cevap, yalnızca Sudan’ın değil, Türkiye’nin küresel hikayesinin de bir parçası olacaktır.



YORUMLAR