Reşit Kemal AS – 31 Aralık 2025
Son yıllarda kulislerde, sosyal medyada ve kahvehane sohbetlerinde tuhaf bir anlatı dolaşıyor.
Anlatıya göre dün sınır hattında kaçakçılıkla anılan bazı yapılar, bugün kravat takmış halde “yerli ve milli” üretici olarak karşımıza çıkıyor.
Temel gıdada öncü, sivil toplumda aktif, uluslararası fonlara ise şaşırtıcı derecede yakınlar.
Soruyu herkes fısıldıyor ama kimse yüksek sesle sormuyor:
Bu insanlar kim?
Bu noktada durmak gerekiyor. Çünkü mesele, bir örgüt ismi söyleyip parmak sallamaktan çok daha karmaşık. Eğer ortada gerçekten bir problem varsa — ki bazı göstergeler bunu düşündürüyor — bu, kişilerden ziyade mekanizmalar meselesidir.
Şunu netleştirelim:
Silahlı yapılardan, kaçak ekonomilerden beslenen ağların zamanla “temiz sektörlere” sızması, dünyada bilinen bir olgudur. Buna literatürde “aklama ve meşrulaştırma evresi” denir. Kirli para; gıda, lojistik, inşaat ve STK’lar gibi “masum” görünen alanlarda dolaşıma sokulur. Çünkü bu alanlar hem denetimi zor, hem de toplumsal meşruiyeti yüksektir.
Ama kritik soru şudur:
Bu dönüşüm gerçekten yaşanıyor mu, yoksa ekonomik öfkenin ürettiği bir şehir efsanesi mi?
İddiaları güçlü kılan nokta şudur:
– Bazı şirketlerin sermaye yapısı şeffaf değildir.
– Kısa sürede olağanüstü büyümeler yaşanmıştır.
– Uluslararası, düşük maliyetli kredilere erişim konusunda açıklanamayan bir rahatlık vardır.
– Aynı isimler, benzer STK’larda ve benzer “toplumsal hassasiyet” başlıklarında sık sık karşımıza çıkar.
Zayıf nokta ise şudur:
Bu tabloyu somut delil yerine niyet okumayla açıklamak kolaydır ama tehlikelidir.
Stratejik akıl şunu söyler:
Eğer bir ülkede; sermaye denetimi zayıfsa, finansman kaynakları yeterince izlenmiyorsa, STK’lar vitrinden ibaret bırakılmışsa, orada sadece “kötü niyetli yapılar” değil, her türlü gölge aktör alan bulur.
Dolayısıyla mesele “PKK sempatizanları mı?” sorusundan önce şuna gelmeli:
Bu ülkenin ekonomik ve sivil alanları, kimlere ve hangi şartlarla açık?
Eğer kapılar kontrolsüzse, içeri girenin niyetini tartışmak bir noktadan sonra anlamsızlaşır.
En tehlikeli şey ise şudur:
Gerçek bir sorun varsa bile, onu kanıtsız ve genelleyici bir dille anlatmak, asıl faillerin işine yarar. Çünkü sis arttıkça iz kaybolur. Herkes suçlanır, kimse hesap vermez.
Evet, gölge ekonomiden gelip maske değiştiren yapılar dünyada vardır.
Evet, gıda ve STK’lar bu iş için “ideal alanlar”dır.
Ama isim vermeden, delil göstermeden, sistemi sorgulamadan yapılan her suçlama; gerçeği açığa çıkarmak yerine onu daha da görünmez kılar.
Asıl cesaret, slogan atmakta değil;
şeffaflık istemekte, denetimi zorlamakta ve mekanizmaları açığa çıkarmaktadır.
Çünkü karanlıkta en rahat dolaşanlar, bağıranlar değil; kimsenin bakmadığını bilenlerdir.




YORUMLAR