Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
reklam
reklam
fatih ünlü logo
Fatih Ünlü

Ekonomi Yönetimi ve Eleştiri Kültürü – Fatih Ünlü

Fatih ÜNLÜ – 05 Haziran 2025

 

Hakkı verilebiliyorsa, dedektiflik gerçekten kıymetli ve özenilecek bir meslektir. Çünkü bu kritik işi başarıyla yapanlar tüm ipuçlarını, gözlemlerini sabırla toplar, zekâlarıyla değerlendirir ve gereksiz ayrıntılardan kurtularak detaylı ve ince çalışmayla ve gerektiğinde yenilikçi, inovatif yöntemlerle suçluları yakalarlar, dolayısıyla yeni suçlara da mani olurlar.

Aslında her işte başarılı olmanın sırrı da çok iyi bir dedektif gibi titiz çalışabilmekten geçer. Bir yönetici için de böyledir, bir ekonomist için de bir doktor için de böyledir. Ayrıca, özellikle zor zamanlarda dedektif titizliğinin yanı sıra farklı ve isabetli yeni fikirler üretebilme kabiliyeti de çok önem kazanır.

Bir de yönetim, diplomasi ve ekonomi gibi çok sayıda insanın ve sistem unsurlarının devreye girdiği alanlarda işler daha da karmaşıklaşabildiği için buralarda şahısların da ötesinde yetkin yöneticilerin liderliğinde yetkin ekiplere ihtiyaç duyulur. O karmaşık işlerde takım ruhu ve kolektif akıl oluşturulamazsa, işler yine her an aksayabilir.

Olayları değerlendirirken, bir analiz yaparken veya bir yazı yazarken de durum aslında çok farklı değildir. Doğru yönde detaylı çalışma kahir ekseriyetle yeni ve müspet açılımlar getirir. İşin doğrusu ben de bu mütevazı köşede yazıları kaleme alırken, çoğu zaman yazacağım konuyu çoğu zaman önce bir öğrenci gibi çalışıyorum. Yaşlanmış ve artık çok zayıf gören gözlerime ağır gelen ama farklı alanlarda çalışmadan yazabilmek benim için imkânsız olduğu için mecburen yaptığım bu egzersizden de doğrusu şikâyetçi değilim. Çünkü ben de öğreniyorum.

Ekonomi Yönetimine Yönelik Eleştirilerin Artışı

Buradan konuyu ekonomi yönetimine getirmek istiyorum. Malum, son dönemde ekonomi yönetimine karşı yükselen sesler biraz daha güçlü çıkmaya başladı. Bunda hayat pahalılığının tam önlenememesi, yüksek faiz ve dolayısıyla iş yapmadan para üzerinden para kazanmanın kolaylaşması ve bunun “girişimcileri” üretmekten caydırması, tüketime nispetle üretimin alarm verici düzeyde azalması…

Özellikle kurun nispeten istikrarlı olduğu bir ortamda yüzde 50 civarındaki yüksek faizin Ülkemizi bir sıcak para havzasına dönüştürmesi…

Biriken ama aradakilerin üstlenmek istemedikleri yüklerin zincirin son halkasındaki ve zaten çoğu yükün ağırlığını çekmiş olan dar gelirli vatandaşlarımıza kalması… Ve bunlar gibi birçok husus.

Bu durum gerçekten sürdürülebilir değil. Bir şekilde sürdürülebilir olsaydı bile, insanın eşrefi mahlûk yönünü bilen medeniyetimize aykırı düşerdi.

Doğrusu, ihracata ve üretici sektörlere önemli destekler de var ama bunlar sadra şifa olabilecek seviye ve mahiyette değil. Dolayısıyla eleştirilmesi gereken çok şey var. Fakat buradaki ince nokta bence şu: Bu tür eleştirilerin keskin dönüşler için bir zemin değil işlerin düzeltilmesine katkı verecek mahiyette olması gerekir. Zira keskin dönüşler ve kopuşlar geçmişte olduğu gibi ekonomimizi yine oradan oraya savurabilir. Eleştiride ihlas, samimiyet boyutu ihmal edilirse, yine farklı ekipler gelir, direksiyon bir oraya kırılır bir buraya ama tüm olanlar büyük ihtimal Türkiye’ye kazandırmaktan çok kaybettirir.

Her şeyden önce hangi işi ne amaçla yapıyoruz ve çare olacağını zannettiğimiz yöntemler gerçekten çare olabilir mi gibi kritik sorular üzerinde çok kafa yorulmalı. Değişim olacağı zamanda ortada daha iyi bir plan ve programın altyapısı olmalı. Ekonomi, hızlı ama yoğun düşünülüp doğru adımların atılması gereken alanların en önemlilerindendir.

Hatırlarsınız, Sn. Erdem Başçı Merkez Bankası başkanlığı görev süresinin son kısmını ağır eleştiriler altında tabiri caizse zorlukla tamamlayabildi. Yine daha yakın bir zamanda Sn. Naci Ağbal Merkez Bankası başkanlığından ani bir kararla alındı. Ama bu başarılı yetkililer görevden alınınca işler daha mı iyiye gitti.  Hayır. Sonuç ortada. Malum, o dönem konu politika faiz oranlarıydı. O dönemki oranlar da şu andakinden kıyas edilemez şekilde daha düşüktü.

Burada kısa bir parantez açalım. Faizsiz bir ekonomi veya faizsiz bir ekonomik faaliyet alanı oluşturulmasına dair tüm samimi niyetler takdire şayandır. Ama bu niyetin teknik altyapı ile tamamlanması elzemdir, yoksa iş bambaşka yönlere gidebilir. Biz bu konuya daha önce “Nas’ın Faziletine Dair” ve “Faiz ve Ötesi – I-II-III” başlıklı yazılarımızda değinmiştik. İlk yazıda da, bu konudaki önceki bir önerimize de yer vermiştik. Tabii, bunlar bizim görebildiklerimizdi. Konunun başka birçok yönü daha var şüphesiz. Konu yetkin ekipler tarafından tüm yönleriyle çalışılmalı.

Berat Albayrak Dönemi: Artıları ve Eksileriyle   

Tekrar konumuza dönersek, yine Sn. Berat Albayrak o dönemlerde ekonomiden sorumlu Bakan olarak görevinden çok farklı bir şekilde ayrıldı. Eleştirilecek yönleri elbette vardı. Mesela, özellikle makroekonomiyle ilgili konularda yetkin devlet kurumlarıyla daha yakın çalışsa durum çok daha farklı olabilirdi. Çünkü aşağıda da bahsedeceğimiz kendisinin yenilikçi tarafları ayrı, özellikle makroekonomi uzmanı olmadığı bir alandı. Diğer yandan, Ülkemizin önemli bir kısmı ABD başta olmak üzere yurtdışındaki devlet tahvillerine yatırılmış olan rezervini Türkiye’ye geri getirmesi de başlı başına büyük bir başarıydı.

Rezervin önemli bir bölümü Türkiye’ye getirilince bunun nasıl kullanıldığı da şüphesiz hayati öneme sahip. Benim de bu konuda 2003-2004’ten beri dillendirdiğim bir fikrim vardı. Onu başka bir yazıda arz etmeye çalışırım.

Evet, her alanda olduğu gibi ekonomi yönetiminde de insanların kolay feda edilmedikleri ve artı yönlerinin çok iyi değerlendirildiği ortamlar oluşturabilmeliyiz. Ve eleştiriyi de iki taraflı müspet sonuçlara birer girdi kılmalıyız. Yoksa haklı haksız birbirimizle uğraşıp durabiliriz.  Oysa.

Oysa “Yiğidi öldür ama hakkını inkâr etme.” prensibi bizim hayat anlayışımızın bir ürünü. Burada öldür kelimesi şüphesiz ki sembolik. Bir manası şu gibi: Hakkını sistematik olarak inkâr edince bir yiğidi manen öldürmeden de kötü hâllere düşürebilirsin ve toplumu da onun güzel katkılarından mahrum bırakırsın.

Klişe bir söz olacak ama yeri de: Tüm insanları olduğu gibi yöneticileri de artı ve eksileriyle değerlendirmeli ve asıl hayati – stratejik alanlardaki durumuna bakmalıyız.  Vur deyince öldürmemeli, yaşa deyince de kayıtsız şartsız her şeyi kabullenip gerektiğinde eleştiriyi unutmamalıyız. Yazımız uzadı. Konumuzla doğrudan ilgili bir gözlemimizi de arz ederek yazımızı bitirelim:

Mehmet Şimşek ve Geleneksel Yaklaşım

Hatırlarsınız, ilk turu 14 Mayıs, ikindi turu da 28 Mayıs 2023’te yapılan son Cumhurbaşkanlığı seçimi henüz sonuçlanmamışken Cumhur İttifakı cephesinde seçim kazanılırsa Sn. Mehmet Şimşek’e de bir görev verilebileceği konuşuluyordu. Ben o dönem sınırlı bir çevrede dile getirdiğim şöyle bir tespitte bulunmuştum:

Sn. Mehmet Şimşek alanında çok bilgili bir insandır. Ben de birkaç kez dinlemiştim. Gerçekten de öyledir. Piyasalara verilecek mesaj açısından da göreve getirilmek istendiği anlaşılıyor. Fakat Sn. Mehmet Şimşek –geçmişteki durumuna bakılınca- klasik ve uluslararası çevrelerde kabul gören formüllerle iş yapmaya çalışacaktır. Tarzı öyle. Bu formüller de Türkiye’ye zaman kazandırır ama durumu hiçbir şekilde kurtaramaz.

Sn. Şimşek bakan yapılacaksa, -bence- çok iyi bir iş bölümüyle onun yanında yine bir bakan olarak ekonomide rahmetli Erbakan Hocamız ve rahmetli Turgut Bey profilinde uzman ve yenilikçi bir kişinin de görevlendirilmesi gerekir. Böylece, bu bakan ve Türkiye’nin ve ötesinin dehasını süreçlere yansıtabilecek kabiliyette yetkin bir ekip yenilikçi ve nokta atışı hedefi vuran fikirlerle yeni açılımlar getirebilirler ve ortalığı karıştırmadan yenilikçi çıkış yolları bulabilirler. Havuz sistemi be benzeri birçok özgün ve dâhiyane fikir Ülkemizde dönem dönem başarıyla uygulanmıştır. Bu tür fikirlerin bir özelliği de kimsenin hakkını kesmeden genel ekonomik dengelere katkı sağlamalarıdır.

Seçimden sonra da, tahmin edildiği üzere Sn. Mehmet Şimşek ekonomiden sorumlu Bakan olarak güçlü bir konumda göreve başladı. ODTÜ’den ve DPT’den yakın arkadaşımız olan Sn. Cevdet Yılmaz da Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak görevlendirildi. Dinlemesini bilen ve hilm sahibi bir yönetici olmasının yanı sıra yetkin bir planlama uzmanı da olan Sn. Cevdet Yılmaz ekonomi alanında da şüphesiz çok güzel katkılar yapıyordur ama tek Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak her alandan sorumlu olduğu için tahminen olağanüstü yoğundur. Benim kastım münhasır ve sırf bu işlerle uğraşacak bir Bakan ve ekibiydi.

Aslında yukarıda arz ettiğimiz altı çizili bu önerinin –ilk bakışta uçuk gibi görünse de- hâlâ uygulanabilir bir tarafı var. Çünkü ciddi önlemler almazsak zaman lehimize işlemiyor. Dolayısıyla bu zor zamanlarda, iyi çalışılmış, görülmeyeni fark edebilen yenilikçi fikirler hâlâ çok önemli görünüyor. Uygulanabilirliğine bakılmış güçlü fikirler olmadan da zaten bu tür zor ortamlardan kurtulmamız da imkânsıza yakın derecede zor.

Büyük Güç, Büyük Fikir: Zaman Lehimize İşlemiyor

Bilen arkadaşlarımız vardır: Rahman Suresinin 33. Ayet-i Kerimesinde mealen şöyle buyurulur:

“Ey cin ve insan toplulukları, şayet göklerin ve yerin köşelerinden – sınırlarından aşıp geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen geçin; ancak “büyük bir güç” olmaksızın geçemezsiniz.”

Ayet-i Kerime’de “İlla bissultan – Büyük bir güç olmaksızın” ibaresi geçiyor.

Sadece gökleri aşmak için değil, ekonomi dâhil, tüm zor zamanlarda da büyük bir güce, büyük bir fikre ve büyük atılımlara ihtiyaç vardır. Bu tespit gücün baştan büyük olması manasında değil, bu potansiyeli barındırması anlamındadır.

Dolayısıyla biz de özellikle bu zorlu zamanda samimi bir uğraşla ekonomide de büyük ve uygulanabilir denenmiş veya yeni fikirler bulmaya çalışmalıyız.

Bilvesile, Kurban Bayramımız mübarek olsun. Dualarınızı bekleriz. Allah’a emanet olun.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER