İranlı din adamları, eski ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu hakkında çarpıcı bir fetva yayınladı.
“Tanrı’nın Düşmanı” İlanı ve Şeriat Hukuku Vurgusu
Fetvada, Trump’ın “Tanrı’nın düşmanı” ilan edildiği ve şeriat hukukuna göre bu suçun cezasının idamla sınırlı kalmayabileceği belirtildi. İran’da “mohareb” suçunu işleyenlere çarmıha gerilme, işkence ve uzuv kesme gibi ağır cezalar verilebiliyor.
Din adamlarından Najmuddin Tabasi, geçtiğimiz yıl Trump’a yönelik suikast girişimine atıfta bulunarak, “Onu vuran el, boğazına da mermi sıkabilir” ifadelerini kullandı.
Netanyahu ve Trump’a Karşı Bağış Kampanyası Başlatıldı
Bir diğer din adamı Abdolmajid Kharahaani, Trump ve Netanyahu’nun öldürülmesi için bağış kampanyası başlattı. İran basınında yer alan iddialara göre, bu kampanyaya bazı çevrelerden aktif maddi destek sağlanıyor. Din adamları, dünya genelindeki Müslümanlara çağrı yaparak, “Bu iki lider pişman edilmeli” dedi.
Trump ve Netanyahu’nun Açıklamaları Gerginliği Tırmandırdı
Gelişmeler, Trump ve Netanyahu’nun İran liderliğiyle ilgili açıklamaları sonrası yaşandı. Trump, geçen ay yaptığı bir konuşmada, “Hamaney’in nerede olduğunu biliyorum ama şimdilik hedef almayacağım” demişti. Netanyahu ise Hamaney’in öldürülmesinin “savaşın sonunu getireceğini” savunmuştu. Bu açıklamalar, İranlı din adamlarının tepkisini artırdı.
ABD ve İngiltere’den Sert Tepki: Güvenlik Riski Artıyor
ABD merkezli United Against Nuclear Iran (UANI) örgütü, yayınlanan fetvayı uluslararası bir tehdit olarak değerlendirerek, dünya liderlerini harekete geçmeye çağırdı. Eski Florida Valisi Jeb Bush ve İngiliz milletvekili Tom Tugendhat, bu tür çağrıların radikalleri harekete geçirme potansiyeline dikkat çekti.
INTERPOL ve Terör Listesi Çağrısı
Artan tehditler üzerine, bazı Amerikan politikacılar ve güvenlik uzmanları, ABD Adalet Bakanlığı’na çağrıda bulunarak, fetvayı yayınlayan din adamlarının INTERPOL kırmızı bülten ile aranmasını ve terör listesine alınmasını talep etti.
Uzmanlar, bu tür açıklamaların yalnızca siyasi liderleri değil, sivil toplum güvenliğini de tehdit ettiğini belirtti.