Adem KILIÇ – 29 Aralık 2025
2025 jeopolitik açıdan yalnızca zor bir yıl değil, aynı zamanda son çeyrek yüzyılın en kaotik eşiği olarak adlandırılabilecek bir yıl olarak kayıtlara geçti.
2025 yılı özetle, Batı merkezli küresel düzenin sürdürülemezliğinin artık gizlenemediği, uluslararası normların, uluslararası hukukun, uluslararası kurumların sorgulandığı ve küresel ittifakların birer birer aşındığı bir kırılma noktası oldu.
Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşüyle birlikte dünya; ABD, Çin ve Rusya ile onların müttefiklik ilişkileri arasında şekillenen “rekabetçi bir otoriterlik” çağının içine girdi.
Ve artık gelişmeleri belirleyen tek şey, “imparatorluklar çağına” gitmek isteyen liderlerin anlık stratejik hamleleri haline geliyor.
Batı merkezli küresel yapı tüm “üstünlüğünü” kaybederken, BM, BMGK, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Adalet Divanı gibi kurumların da, artık dünyadaki hiçbir soruna çözüm bulamayacak kadar işlevsizleştiği tescillendi.
İstisnacılığın sonu
2025’te Gazze’de ve Sudan’da yaşananlar, Batı’nın “kendi çıkarlarına dair istisnacılığını” bütün çıplaklığıyla gözler önüne serdi.
İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan BM, BMGK, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Adalet Divanı gibi kurumlar, özellikle Soğuk Savaş’ın bittiği tarihlerden itibaren defalarca sınanmıştı.
Ancak Gazze ve Sudan süreci bu gerçeği artık tartışmasız hale getirdi.
BMGK’da yer alan 5 daimi üyenin 4’ünün tanıdığı Filistin Devleti’nde yaşanan soykırım ve Sudan’da yaşanan tarihin en büyük insani krizinin bu yapı tarafından engellenememesi, artık bu küresel düzenin iflas ettiğini tescil etti.
10’dan fazla Batı ülkesi, ABD’ye rağmen Filistin Devleti’ni tanıdı. Bu adım şimdilik kağıt üzerinde ve sembolik olsa da, Batı içinde de ahlaki ve siyasi kopuşun işaret fişeği olarak kayıtlara geçti.
Resmi kayıtlara göre Gazze’de, 70 binden fazla Filistinli canlı yayınlar eşliğinde katledildi. 2 milyona yakın insan yerinden edildi ve sözde ateşkese rağmen Filistin halkı hala açlık, soğuk ve abluka altında yaşamaya çalışıyor.
Sudan’da ise yaklaşık olarak 400 bin insan hayatını kaybetti, 11 milyon kişi yerinden edildi ve iç savaş tüm hızıyla devam ediyor.
Tüm bu gelişmelerin ışığında, 2026’da ise hem Gazze’yi, hem Sudan’ı, hem dünyayı, hem de Netanyahu’yu zor bir süreç bekliyor.
Zira İsrail’de gerçekleşecek olan seçimler, yolsuzluk dosyaları ve Trump’ın af taleplerinin karşılıksız kalması, Netanyahu’yu içeride sıkıştırıyor.
Ve bu sıkışmışlık, Lübnan Hizbullah’ı ve İran’la kontrollü ya da sahte bayraklı çatışma riskininin yeniden ayyuka çıkacağını bizlere gösteriyor.
Rekabetçi otoriterlik çağı
ABD, 2025’te dünyayı fiilen “rekabetçi bir otoriterlik” dönemine soktu ve Trump’ın stratejisi; müttefikleri denetim altında tutan, rakipleri caydırmaya çalışan ve hukuku tamamen ikincilleştiren bir çizgide ilerledi.
ABD, artık küresel bir lider değil, zorlayıcı bir hegemon ve dünyayı “imparatorluklar çağına” yeniden sürüklemek isteyen bir anlayışla hareket ediyor.
Trump’ın dönüşü transatlantik ilişkilerinde de derin fay hatları oluşturdu ve Avrupa, güvenlikte ABD’ye bağımlı, siyasette ise ABD’den rahatsız bir pozisyonun arasına sıkışarak küresel etkisini kaybetti.
Diğer yandan ABD; Venezuela, Küba, Grönland ve Meksika Körfezi üzerinden kendi yarımküresini yeniden tahkim etmeye yönelirken, Trump kendi “arka bahçesini” korumak ve bu modern Monroe Doktrini’ni uygulamak için, Rusya ve Çin’in de kendi “arka bahçelerinde” benzer adımlar atmasına müsamaha gösteren bir strateji ortaya koymaya başladı.
Sonuç
Tüm bu gerçeklikler net bir şekilde ortaya koydu ki 2025, Batı merkezli eski küresel düzenin çöktüğü, 2026 ise yeni düzenin henüz adının konamadığı bir geçiş yılı olacak.
Batı kaos içinde yön ararken; güç, teknoloji ve sabır sahibi aktörler 2026 yılından itibaren yeni dünyanın kurallarını yazmaya başlayacak.




YORUMLAR