0

BEĞENDİM

0

Fatih ÜNLÜ – 7 Haziran 2024

Gökten Sofra İsteyenler

Biliyorsunuz, Allah’ın izniyle ölüleri dirilmek,  abraş ve âmâ  kimseleri tedavi etmek gibi birçok mucizeye mazhar olan Hz. İsa’dan (aleyhisselam) havarileri bir de gökten bir sofra indirmesi için Rabbine dua etmesini istemişlerdi. Bu olay bize Kuran-ı Kerim’de mealen şu şekilde aktarılır:

112 Bir vakit havâriler “Ey Meryem oğlu Îsâ! Rabbin gökten bize bir sofra indirebilir mi?” diye sormuşlardı. O da şöyle cevap verdi: “Eğer iman etmiş kimseler iseniz Allah’a karşı saygılı – müttaki olun.”

113  Onlar da dediler ki: “İstiyoruz ki o sofradan yiyelim, kalplerimiz itminan bulsun, güvenle dolsun. Ve bize doğru söylediğini bilelim ve buna da şahitlik edenlerden olalım.”

114 Meryem oğlu Îsâ da şöyle yalvardı: “Allahım! Ey (bizim yegane) Rabbimiz! Bize gökten öyle bir sofra indir ki hem evvelimiz hem de ahirimiz için bize bir bayram ve ve Senden bir ayet, bir işaret olsun. Bizi rızıklandır, Sen ki rızık verenlerin en hayırlısısın.”

115 Allah buyurdu ki: “Ben onu size elbette indiririm; fakat bundan sonra içinizden her kim inkâr ederse, küfre saparsa, ona varlıklar âleminde hiç kimseye etmediğim azabı ederim.”

Görüleceği üzere, 115. ayeti kerimenin sonunda ciddi bir uyarı mevcuttur.  Çünkü Hz. İsa kadar çok mucizesi olan bir peygamberden bir de gökten bir sofra için dua etmesini istemenin bir sorumluluğu vardır. Çünkü ölünün dirilmesi, âmâ bir kimsenin gözünün açılması gibi birçok mucizeye ya bizzat şahitlik eden ya da onu güvenilir kaynaklardan işiten kimseler için bunlar zaten Hz. İsa’nın doğruluğuna dair en büyük işaretlerdir. İlave bir işarete illaki gerek yoktur.

Ama havariler “İstiyoruz ki o sofradan yiyelim, kalplerimiz güvenle dolsun. Bize doğru söylediğini bilelim ve buna da şahitlik edenlerden olalım.” diyerek gökten sofra isteme işinde ısrarcı olmuşlardı. Neticede Allahu Teala o sofrayı ihsan etmiş ve bunca mucizeye rağmen sonradan Hz. İsa’ya hainlik eden kişiyi de ağır bir cezaya çarptırmıştı…

Şimdi biz de bazen sebepler dairesindeki imkânları yeterince keşfetmeden veya şartları zorlamadan olağanüstü beklentiler içerisine girebiliyoruz. Bir manada biz de gökten bir sofra bekleyebiliyoruz.

Belki herkes adına konuşmam da doğru olmaz, o yüzden şöyle ifade edeyim. Bazen ben de kendimi o gökten sofra isteyen kişilerin ruh haline benzer bir ruh hâli içerisinde görüyorum. Sebepler alemindeki olağanüstülükleri gördükten sonra bile  bazen hâlâ sebepler üstü çözümlerin, olağanüstülüklerin beklentisi içerisine girebiliyorum. Bu olmaz mı, elbette olabilir ama çoğu zaman ağır şartları vardır.

Olağanüstüyü hayal etmek, onun için uğraşmak olağanüstü başarıların da ilk adımıdır kuşkusuz ve ruhu ve gönlü bedeninden güçlü olan insan için de bu en gerekli yeteneklerden birisidir. Ama benimki sanki fazla birşey yapmadan olağanüstü çözümler beklemeye daha çok benziyor gibi. Hep olağanüstü çözümler beklemek de şüphesiz insanın kemalatını geciktiren bir hâl.

Böylesi sebepler üstü hediyeler çok özel halleri veya mağduriyetleri olan kişilere ihsan edilebilir ki Hz. Davud aleyhisselam zamanında da böyle bir olay yaşanmıştır. Ama bunlar haliyle farklı şartlarda meydana gelir.

Sebepler Dairesi ve Ötesi

Allah bütün sebepler alemini bizim için yaratmıştır. Bizim asli sahamız burasıdır. Sebepler üstü çözümler de bize mütemadiyen ihsan edilir. Peygamberlerde bu muzice olarak, evliyada da keramet olarak tezahür eder.

Kamer’in yarılması, Kızıldeniz’in bölünmesi, “Kum bi İznillah – Allah’ın izniyle kalk!” sözüyle ölülerin dirilmesi görülesi ihtişamlı mucizelerdir. Fakat Allah’ın her kuluna farklı derecelerde böyle eşsiz ihsanları da çoktur. Neredeyse düzleşmiş bir araçtan bile sağ çıkanlar olabilir. Düşen bir uçakta sağ kalanlar, ağır bir hastalıktan kurtulanlar da çoktur. Manevi âlemde de olağanüstü hâller çok yaşanır.

Gaybi yardımları inkar etmek veya önemsememek en çok Müslümanlara yakışmaz. Fakat şunu da bilmek gerekir ki sebeplerin ötesi âlem çoğu zaman bizim irademizin de ötesindedir.

İnsana asıl güç ve yetki sebepler aleminde, tabiat kanunları çerçevesinde verilmiştir. Sebepler aleminde keşfimiz doğruysa, neticeyi belirleme yetkisi çoğu zaman bizdedir.* Sünnetullah diye tabir ettiğimiz Allah’ın kanun ve kurallarına riayet de aslında o kanunları vaaz eden Allah’a duyduğumuz saygı ve huşunun bir gereğidir.

İşte bu yüzden bizim de -amaçlarımızın gerçekleşmesi için- odaklanıp sonuç almaya çalışmamız gereken saha sebepler alemidir. Bu alemdeki vazifemizi yaptıktan sonra özel yardımlara mazhar olmamız her zaman mümkünken, vazifemizi yapmadan istediğimiz sonuca ulaşmamız nadirin de nadiridir.  Yunus Emre ne güzel söylemiş:

Çeşmelerden bardağın doldurmadan kor isen
Bin yıl orda durursa kendi dolası değil.

Sebepler aleminde amacımıza ulaşmak için çoğu zaman -elimizi uzatıp bardağı doldurmak gibi- küçük  bile  olsa bir fiil, bir eylem gereklidir.

Sözü uzattık. Müsadenizle konuya örneklerle bir sonraki yazımızda devam edelim.

Allah’a emanet olun.

====

* “Çoğu zaman” diyoruz çünkü insanın tüm yetki ve imkânları gibi bu yetki de mutlak değildir. Sebepleri ve neticeyi  ancak Allah azimüşşşan yaratabilir.