Üniversite Senin Neyine Vesayet!

rabia yavuz

Uzman Klinik Psikolog Rabia YAVUZ – 2 Mart 2024

 

28 Şubat Türkiye’nin yakın tarihinde yaşanan darbelerden sadece biri değildir zannımca. Türk insanı için eşitsizliklerin ve imkansızlıkların daha da derinleştiği bir tarihtir. O nedenle 28 Şubat deyince aklıma en çok da ayrımcılık ve vesayet kelimeleri gelir. Bir de bugün farklı mekân ve zamanlarda halen devam eden o üstenci bakış. 10 Mart 2008 yılında İTÜ Maçka tesislerinde yapılan CHP Milletvekili Necla Arat ve Türk Üniversiteliler Derneği Genel Başkanı Birten Gökyay’ın seçim stratejilerini de paylaştıkları “Önder Kadınlarımız” isimli bir panel medyada yer bulmuştu o tarihlerde. Seçim sonuçlarının da değerlendirildiği panelde kendi uzmanlık ve yetkileri dışında paylaştıkları kesin yargılarla dikkat çekmişlerdi.

“Ezan, hadi ezan. Ama bir de Kur’an okunuyor, her gün saat 11 de” diyerek ezana müsaade etme hakkını kendinde gören konuşmacı camiden gelen Kuran sesine tahammül edemediğini söylüyordu. Başörtüsünün ise “Kuran’da adı geçmeyen baş sargısı” olduğunu onlardan öğrenmiştik. Bir diğer konuşmacı ise “Parıl parıl saten başörtüleri takıp, başları dik bir şekilde yanımızdan geçmiyorlar mı? Hazmedemiyorum” diyordu yaşadığı zorluğu anlatırken. Hakikaten çok zor günler yaşamak zorunda kaldı bu hanımefendiler, belki halen de yaşadıkları hazımsızlık devam ediyor. Devam etmese geçen yıl Ankara’ya kardeşimi ziyarete gittiğimde sokaktaki kadınlardan biri elindeki Türk bayrağını sallayarak bana “Hey sen, o.çocuğu! Bu ülkeden defol” demezdi herhalde. Kendilerinden farklı olduklarını düşündükleri herkesi Türkiye sınırlarından kovmak yeni bir adet değil. Zamanında madem Türkiye’de başörtülü okula gidemiyorlar Arabistan’a gitsinler diye adres gösterenler az değildi. Söz konusu panelde ise konuşmacılardan birinin “İstikrar senin neyine Vesayet!” cümlesi büyük alkış almıştı. Gündelikçi olarak evinde çalışan kadının hangi partiye oy verdiğini sorgulama hakkını kendinde bulan “Önder ve Üniversiteli Kadınlardan” birinin adı Vesayet olan temizlik görevlisi hanımefendinin kendi partisinden başka bir partiye oy verdiğini duyunca gerekçe arar, aldığı yanıt “istikrar için” olunca halen hayatta olan bu ayrımcı ve üstenci zihniyetin sloganını paylaşır: İstikrar senin neyine Vesayet!

 

Vesayet; hükümlülerin, akıl hastalarının ve velisi olmayan çocukların ihtiyaçlarının korunmasıdır. Hürriyete ve yetişkin sorumluluklarına sahip olmayan kişilerin hak ve menfaatlerini korumak anlamına gelir. Oysa bugün halen kadınlara vesayet altındaki çocuklarmış ya da kendi hür seçimlerini yapacak kapasiteye sahip değillermiş gibi davranan ne çok vesayet meraklısı var. Bu kadın ve erkekler hemen her fırsatta kadınlara haklarını değil de hadlerini bildirmek için hazırda bekliyor. Halen nerede, neyi, ne kadar yapabileceğimizi bize söylemekten bıkmadılar. Kendilerinden farklı ırka, cinsiyete, yaşa, etnisiteye, dini ya da siyasi görüşe sahip her insana sınırlarının ne olduğunu sürekli hatırlatmayı bu da yetmezse sınırlarından çıktıklarına kanaat getirdiklerinde onlara adres göstermeyi ve bunu sağlamak için şiddete başvurmayı görev edinmiş bu çit kültüründen hiçbirimize fayda yok. Açık ya da örtük her vesileyle sahip olduğumuz hakları nasıl kullanmamız gerektiğini bize söyleme hakkını nereden bulduklarını bilmediğimiz bu zihniyeti iyi tanıyamazsak bizi nasıl engellediklerini de göremeyiz.

28 Şubat döneminde yaşanan başörtüsü yasağı yüzünden eğitim hayatına devam edemeyen birçok öğrenciden biri de bendim. Yasak kalktığında tekrar üniversiteye dönmek istemiş ve bilgi almak için bir dershaneye gitmiştim. Dershanedeki rehberlik hocası bana eğitim hayatına dönmek için geç kaldığımı ve gerçekçi olup bu meraktan vaz geçmemi söylerken Açık Öğretim İlahiyat Fakültesine gidebileceğimi de ekleme “inceliğinde” bulunmuştu. Yine nereye gidemeyeceğimi ve nereye gitmem de gerektiğini işiterek eve döndüğümde moralimin bozuk olduğunu fark eden annem, “Hz. Muhammed (sav) 40 yaşında peygamberlik ile görevlendirildi. Allah dileseydi daha genç birine ya da daha genç olduğu bir dönemde ona bu görevi verebilirdi. 40 yaşından sonra yüklendiği bu misyon ile dünyayı değiştirdi Peygamberimiz. Sen azmettiğin işte kararlı ol” dediğinde bir ayrımcılığa daha maruz kalmak üzere olduğumu annemin bu nasihati sayesinde fark etmiştim. Kazanamayacağımın söylendiği bu sınavın neticesinde 502. olarak Türkiye sıralamasına girdim ve Türkiye’deki dilediğim her üniversitenin bana kapısını açabilecek bir sınav sonucu aldım.

O gün bir kez daha fark ettiğim şey, çit kültürünün her yerde olduğu idi. Siyasette, sokakta, eğitim kurumlarında ve maruz kaldığımız bu kibirli zihniyette. Ben buradayım ve bana gösterdiğiniz çitlerin içinde değil şahsi tercihlerini yapabilen her yetişkin gibi kendi seçimlerimle yaşayabilmek için mücadele etmeye devam edeceğim.

Uzman Klinik Psikolog Rabia YAVUZ – 2 Mart 2024

 

28 Şubat Türkiye’nin yakın tarihinde yaşanan darbelerden sadece biri değildir zannımca. Türk insanı için eşitsizliklerin ve imkansızlıkların daha da derinleştiği bir tarihtir. O nedenle 28 Şubat deyince aklıma en çok da ayrımcılık ve vesayet kelimeleri gelir. Bir de bugün farklı mekân ve zamanlarda halen devam eden o üstenci bakış. 10 Mart 2008 yılında İTÜ Maçka tesislerinde yapılan CHP Milletvekili Necla Arat ve Türk Üniversiteliler Derneği Genel Başkanı Birten Gökyay’ın seçim stratejilerini de paylaştıkları “Önder Kadınlarımız” isimli bir panel medyada yer bulmuştu o tarihlerde. Seçim sonuçlarının da değerlendirildiği panelde kendi uzmanlık ve yetkileri dışında paylaştıkları kesin yargılarla dikkat çekmişlerdi.

“Ezan, hadi ezan. Ama bir de Kur’an okunuyor, her gün saat 11 de” diyerek ezana müsaade etme hakkını kendinde gören konuşmacı camiden gelen Kuran sesine tahammül edemediğini söylüyordu. Başörtüsünün ise “Kuran’da adı geçmeyen baş sargısı” olduğunu onlardan öğrenmiştik. Bir diğer konuşmacı ise “Parıl parıl saten başörtüleri takıp, başları dik bir şekilde yanımızdan geçmiyorlar mı? Hazmedemiyorum” diyordu yaşadığı zorluğu anlatırken. Hakikaten çok zor günler yaşamak zorunda kaldı bu hanımefendiler, belki halen de yaşadıkları hazımsızlık devam ediyor. Devam etmese geçen yıl Ankara’ya kardeşimi ziyarete gittiğimde sokaktaki kadınlardan biri elindeki Türk bayrağını sallayarak bana “Hey sen, o.çocuğu! Bu ülkeden defol” demezdi herhalde. Kendilerinden farklı olduklarını düşündükleri herkesi Türkiye sınırlarından kovmak yeni bir adet değil. Zamanında madem Türkiye’de başörtülü okula gidemiyorlar Arabistan’a gitsinler diye adres gösterenler az değildi. Söz konusu panelde ise konuşmacılardan birinin “İstikrar senin neyine Vesayet!” cümlesi büyük alkış almıştı. Gündelikçi olarak evinde çalışan kadının hangi partiye oy verdiğini sorgulama hakkını kendinde bulan “Önder ve Üniversiteli Kadınlardan” birinin adı Vesayet olan temizlik görevlisi hanımefendinin kendi partisinden başka bir partiye oy verdiğini duyunca gerekçe arar, aldığı yanıt “istikrar için” olunca halen hayatta olan bu ayrımcı ve üstenci zihniyetin sloganını paylaşır: İstikrar senin neyine Vesayet!

 

Vesayet; hükümlülerin, akıl hastalarının ve velisi olmayan çocukların ihtiyaçlarının korunmasıdır. Hürriyete ve yetişkin sorumluluklarına sahip olmayan kişilerin hak ve menfaatlerini korumak anlamına gelir. Oysa bugün halen kadınlara vesayet altındaki çocuklarmış ya da kendi hür seçimlerini yapacak kapasiteye sahip değillermiş gibi davranan ne çok vesayet meraklısı var. Bu kadın ve erkekler hemen her fırsatta kadınlara haklarını değil de hadlerini bildirmek için hazırda bekliyor. Halen nerede, neyi, ne kadar yapabileceğimizi bize söylemekten bıkmadılar. Kendilerinden farklı ırka, cinsiyete, yaşa, etnisiteye, dini ya da siyasi görüşe sahip her insana sınırlarının ne olduğunu sürekli hatırlatmayı bu da yetmezse sınırlarından çıktıklarına kanaat getirdiklerinde onlara adres göstermeyi ve bunu sağlamak için şiddete başvurmayı görev edinmiş bu çit kültüründen hiçbirimize fayda yok. Açık ya da örtük her vesileyle sahip olduğumuz hakları nasıl kullanmamız gerektiğini bize söyleme hakkını nereden bulduklarını bilmediğimiz bu zihniyeti iyi tanıyamazsak bizi nasıl engellediklerini de göremeyiz.

28 Şubat döneminde yaşanan başörtüsü yasağı yüzünden eğitim hayatına devam edemeyen birçok öğrenciden biri de bendim. Yasak kalktığında tekrar üniversiteye dönmek istemiş ve bilgi almak için bir dershaneye gitmiştim. Dershanedeki rehberlik hocası bana eğitim hayatına dönmek için geç kaldığımı ve gerçekçi olup bu meraktan vaz geçmemi söylerken Açık Öğretim İlahiyat Fakültesine gidebileceğimi de ekleme “inceliğinde” bulunmuştu. Yine nereye gidemeyeceğimi ve nereye gitmem de gerektiğini işiterek eve döndüğümde moralimin bozuk olduğunu fark eden annem, “Hz. Muhammed (sav) 40 yaşında peygamberlik ile görevlendirildi. Allah dileseydi daha genç birine ya da daha genç olduğu bir dönemde ona bu görevi verebilirdi. 40 yaşından sonra yüklendiği bu misyon ile dünyayı değiştirdi Peygamberimiz. Sen azmettiğin işte kararlı ol” dediğinde bir ayrımcılığa daha maruz kalmak üzere olduğumu annemin bu nasihati sayesinde fark etmiştim. Kazanamayacağımın söylendiği bu sınavın neticesinde 502. olarak Türkiye sıralamasına girdim ve Türkiye’deki dilediğim her üniversitenin bana kapısını açabilecek bir sınav sonucu aldım.

O gün bir kez daha fark ettiğim şey, çit kültürünün her yerde olduğu idi. Siyasette, sokakta, eğitim kurumlarında ve maruz kaldığımız bu kibirli zihniyette. Ben buradayım ve bana gösterdiğiniz çitlerin içinde değil şahsi tercihlerini yapabilen her yetişkin gibi kendi seçimlerimle yaşayabilmek için mücadele etmeye devam edeceğim.

rabia yavuz

Uzman Klinik Psikolog Rabia YAVUZ – 2 Mart 2024

 

28 Şubat Türkiye’nin yakın tarihinde yaşanan darbelerden sadece biri değildir zannımca. Türk insanı için eşitsizliklerin ve imkansızlıkların daha da derinleştiği bir tarihtir. O nedenle 28 Şubat deyince aklıma en çok da ayrımcılık ve vesayet kelimeleri gelir. Bir de bugün farklı mekân ve zamanlarda halen devam eden o üstenci bakış. 10 Mart 2008 yılında İTÜ Maçka tesislerinde yapılan CHP Milletvekili Necla Arat ve Türk Üniversiteliler Derneği Genel Başkanı Birten Gökyay’ın seçim stratejilerini de paylaştıkları “Önder Kadınlarımız” isimli bir panel medyada yer bulmuştu o tarihlerde. Seçim sonuçlarının da değerlendirildiği panelde kendi uzmanlık ve yetkileri dışında paylaştıkları kesin yargılarla dikkat çekmişlerdi.

“Ezan, hadi ezan. Ama bir de Kur’an okunuyor, her gün saat 11 de” diyerek ezana müsaade etme hakkını kendinde gören konuşmacı camiden gelen Kuran sesine tahammül edemediğini söylüyordu. Başörtüsünün ise “Kuran’da adı geçmeyen baş sargısı” olduğunu onlardan öğrenmiştik. Bir diğer konuşmacı ise “Parıl parıl saten başörtüleri takıp, başları dik bir şekilde yanımızdan geçmiyorlar mı? Hazmedemiyorum” diyordu yaşadığı zorluğu anlatırken. Hakikaten çok zor günler yaşamak zorunda kaldı bu hanımefendiler, belki halen de yaşadıkları hazımsızlık devam ediyor. Devam etmese geçen yıl Ankara’ya kardeşimi ziyarete gittiğimde sokaktaki kadınlardan biri elindeki Türk bayrağını sallayarak bana “Hey sen, o.çocuğu! Bu ülkeden defol” demezdi herhalde. Kendilerinden farklı olduklarını düşündükleri herkesi Türkiye sınırlarından kovmak yeni bir adet değil. Zamanında madem Türkiye’de başörtülü okula gidemiyorlar Arabistan’a gitsinler diye adres gösterenler az değildi. Söz konusu panelde ise konuşmacılardan birinin “İstikrar senin neyine Vesayet!” cümlesi büyük alkış almıştı. Gündelikçi olarak evinde çalışan kadının hangi partiye oy verdiğini sorgulama hakkını kendinde bulan “Önder ve Üniversiteli Kadınlardan” birinin adı Vesayet olan temizlik görevlisi hanımefendinin kendi partisinden başka bir partiye oy verdiğini duyunca gerekçe arar, aldığı yanıt “istikrar için” olunca halen hayatta olan bu ayrımcı ve üstenci zihniyetin sloganını paylaşır: İstikrar senin neyine Vesayet!

 

Vesayet; hükümlülerin, akıl hastalarının ve velisi olmayan çocukların ihtiyaçlarının korunmasıdır. Hürriyete ve yetişkin sorumluluklarına sahip olmayan kişilerin hak ve menfaatlerini korumak anlamına gelir. Oysa bugün halen kadınlara vesayet altındaki çocuklarmış ya da kendi hür seçimlerini yapacak kapasiteye sahip değillermiş gibi davranan ne çok vesayet meraklısı var. Bu kadın ve erkekler hemen her fırsatta kadınlara haklarını değil de hadlerini bildirmek için hazırda bekliyor. Halen nerede, neyi, ne kadar yapabileceğimizi bize söylemekten bıkmadılar. Kendilerinden farklı ırka, cinsiyete, yaşa, etnisiteye, dini ya da siyasi görüşe sahip her insana sınırlarının ne olduğunu sürekli hatırlatmayı bu da yetmezse sınırlarından çıktıklarına kanaat getirdiklerinde onlara adres göstermeyi ve bunu sağlamak için şiddete başvurmayı görev edinmiş bu çit kültüründen hiçbirimize fayda yok. Açık ya da örtük her vesileyle sahip olduğumuz hakları nasıl kullanmamız gerektiğini bize söyleme hakkını nereden bulduklarını bilmediğimiz bu zihniyeti iyi tanıyamazsak bizi nasıl engellediklerini de göremeyiz.

28 Şubat döneminde yaşanan başörtüsü yasağı yüzünden eğitim hayatına devam edemeyen birçok öğrenciden biri de bendim. Yasak kalktığında tekrar üniversiteye dönmek istemiş ve bilgi almak için bir dershaneye gitmiştim. Dershanedeki rehberlik hocası bana eğitim hayatına dönmek için geç kaldığımı ve gerçekçi olup bu meraktan vaz geçmemi söylerken Açık Öğretim İlahiyat Fakültesine gidebileceğimi de ekleme “inceliğinde” bulunmuştu. Yine nereye gidemeyeceğimi ve nereye gitmem de gerektiğini işiterek eve döndüğümde moralimin bozuk olduğunu fark eden annem, “Hz. Muhammed (sav) 40 yaşında peygamberlik ile görevlendirildi. Allah dileseydi daha genç birine ya da daha genç olduğu bir dönemde ona bu görevi verebilirdi. 40 yaşından sonra yüklendiği bu misyon ile dünyayı değiştirdi Peygamberimiz. Sen azmettiğin işte kararlı ol” dediğinde bir ayrımcılığa daha maruz kalmak üzere olduğumu annemin bu nasihati sayesinde fark etmiştim. Kazanamayacağımın söylendiği bu sınavın neticesinde 502. olarak Türkiye sıralamasına girdim ve Türkiye’deki dilediğim her üniversitenin bana kapısını açabilecek bir sınav sonucu aldım.

O gün bir kez daha fark ettiğim şey, çit kültürünün her yerde olduğu idi. Siyasette, sokakta, eğitim kurumlarında ve maruz kaldığımız bu kibirli zihniyette. Ben buradayım ve bana gösterdiğiniz çitlerin içinde değil şahsi tercihlerini yapabilen her yetişkin gibi kendi seçimlerimle yaşayabilmek için mücadele etmeye devam edeceğim.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.