Prof. Dr. Celalettin Yavuz Güvenlik Politikaları Uzmanı, 26 Mart 2024
Karadeniz ilgisi bir türlü dinmek bilmeyen ABD’nin dünyada koşulsuz giremediği başka bir deniz yoktur. Karadeniz’e girebilmek için Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni delmeyi bile göze alan ABD, Türkiye’deki yerli çığırtkanlarını 2000’li yılların ortalarından itibaren “Montrö’ye artık gerek yok!” safsatası ile devreye sokmuştu. Birkaç gün önce NATO’nun Romanya’da büyük bir üs kurma çalışmalarını başlattığı duyulunca, “Acaba ABD gene bir oyun peşinde mi?” diye haklı bir şekilde kaygılananlar olunca bu konu ele alındı.
Son Yıllarda Karadeniz Bölgesiyle İlgili Gelişmeler
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sonrası NATO, Polonya ve Baltık Ülkeleri’ne takviye birlikler gönderirken, soğuk savaş döneminde bile tarafsız kalan İsveç ile Finlandiya da NATO üyeliği için başvurdular. Geçen zaman içerisinde Baltık Denizi ve Kuzey Denizi’ni de kapsayacak NATO’nun kuzey kanadı ile Orta Avrupa’da “tarihinin en büyük NATO tatbikatı” yaşandı.
Buna ilaveten NATO’nun Baltık Ülkeleri (Letonya, Estonya ve Litvanya) bu yıl içerisinde Rusya ve Belarus sınırlarında “Baltık Savunma Hattı”nı inşa kararı aldılar. Öte yandan aynı zamanda NATO üyesi olan ülkelerden ABD ile AB ülkeleri, giderek cılızlaşmaya yüz tutsa da Ukrayna’ya silah desteği vermeyi sürdürüyorlar.
Rusya-Ukrayna savaşı çıktıktan hemen sonra Türkiye, “savaş ya da yakın savaş tehdidi” olduğu gerekçesiyle Türk Boğazlarında Montrö gereği belirtilen kısıtlamaları başlatınca, ABD bir kez daha Karadeniz’e giremedi. Sadece savaş gemileri değil, silah ve teçhizat gibi Montrö’ye göre “harp kaçağı” malzemeleri taşıyabilecek ticaret gemileri de bu trafikten mahrum kaldılar.
Rusya’nın Romanya veya Moldova’ya saldırabileceği olasılığına karşı bölge ülkelerini destekleme düşüncesindeki ABD, çok iyi hatırlanacağı üzere Türk Boğazlarından Karadeniz’e giremeyince Yunanistan’ın Kuzey Ege limanlarından Dedeağaç’ta bazı kolaylık tesisleri kurdu. Zaman zaman Dedeağaç’a naklettiği harp silah ve araçları sebebiyle Türkiye’de endişelenen bazı basın organlarının “ABD, bölgeye silah ve asker yığıyor, Türkiye tehdit altında!” diye feryat edişleri henüz unutulmadı. Oysa ABD, bölgeye naklettiği harp silah ve araçları ile askeri birliklerini Bulgaristan üzerinden Romanya’ya naklediyordu.
Rusya-Ukrayna savaşı sırasında Romanya’dan kalkarak Rus suları üzerinde keşif gözetleme görevi icra eden ABD İHA’larından biri de Rus uçakları tarafından düşürülmüş, bunun üzerine NATO’nun da Rusya ile savaşa girebileceği endişesi doğmuş ama bir süre sonra ortalık yatışmıştı. Gene savaş sırasında Ukrayna’nın Odesa limanı önüne döktüğü demirli mayınlardan bir kısmı koparak, Romanya ve Bulgaristan yaklaşma suları boyunca mevcut akıntı yardımıyla İstanbul Boğazı önlerine kadar gelerek, geçen yılın Temmuz ayında kesilen “Tahıl Koridoru” dahil, Karadeniz’deki deniz trafiği için tehlike yaratmaya başlamıştı.
Karadeniz’in bu mayınlardan temizlenmesi maksadıyla bu yılın Ocak ayı içerisinde Türkiye, Romanya ve Bulgaristan gibi bölgenin üç NATO üyesi “Karadeniz Mayın Karşı Tedbirleri Görev Grubu Mutabakatı”nı imzaladılar. Anlaşmaya göre 3 ülkenin deniz kuvvetleri 6 ayda bir ortak harekat icra edecek, kurulacak komite ile Karadeniz’deki seyir güvenliği kontrol edilecek. Anlaşmaya Türkiye’nin isteğiyle “Karadeniz’e kıyısı olmayan NATO müttefiklerinin Rusya-Ukrayna savaşı sona ermeden” girmesi de mümkün olamayacak.
Karadeniz’de bu gelişmeler yaşanırken, yakın bir süre önce Romanya’da maliyeti 2.5 milyar avroyu geçen, Avrupa’daki en büyük NATO üssünün inşası başladı. Henüz konuşlanacak askeri birliklerin terkibi bilinmemekle birlikte pistlerin, hangarların, okulların, kreş ve hastanenin inşası için üç bin hektarlık bir arazi ayrılmış. Medyaya göre 10 bin NATO askeri ve ailelerini barındırabilecek boyutta olacak.
Sonuç itibariyle NATO’da oybirliğini gerektiren bu üssün inşasından Türkiye’nin habersiz olması mümkün değildir. Rusya-Ukrayna savaşı sonrası Montrö ve Karadeniz konusunda sinir uçları kabaran Türkiye’nin, aynı üsse deniz üssü ilavesine izin vermesi de beklenemez.
Yavuz Hocamın Kaleminize sağlık