WOTTV E-DERGİ
DOLAR 32,9949 -0.11%
EURO 35,8195 -0.26%
ALTIN 2.528,010,83
BITCOIN 22343730,68%
Celalettin Yavuz

Celalettin Yavuz

26 Temmuz 2024 Cuma

    Türk Kimliği Üzerine-22: Turfan Uygurları ve Uygur Kültürü

    Türk Kimliği Üzerine-22: Turfan Uygurları ve Uygur Kültürü
    0

    BEĞENDİM

    Prof. Dr. Celalettin Yavuz Güvenlik Politikaları Uzmanı, 26 Temmuz 2024

     

    Önceki bölümde Doğu Türkistan’da varlığını sürdüren Uygur Türkleri ele alındı. Bugün ise Uygurlara devam, Turfan Uygurları ve Doğu Türkistan’la ilgili özet bilgiler ele alındı.

    Uygur Kaanlığı dağıldıktan sonra küçük bir grup doğuda Hsiwei’ler’e sığınırken bir bölümü Kırgızlarca yok edildi. Bir kısmı Beşbalık şehri yöresine yerleştirildi ve Beşbalık Uygurları adıyla tarihe geçtiler. Kitan ve Kay kabilelerinin başında da Uygur reisleri vardı. Hıtay Devleti’nin kuruluşunda önemli rol oynayan bu Uygurlar kağanlığın yıkılışı ile nüfuzlarını kaybettiler. Uygur göçleri sonunda boş kalan Orta Asya’da Moğol hakimiyeti başladı.

    Çin kaynaklarında özellikle ticarî münasebetler ve elçilerin geliş gidişleriyle ilgili bilgiler mevcuttur. Bunlarda rastlanan son hakanın adı Jen-mei Kağan’dır ve 939 yılına kadar sülâle yıllıklarında görülür. Sarı Uygurlar 940’tan sonra Hıtayların (K’i-tan, Liao), 1028’den itibaren Tangutların, 1226’dan sonra Cengiz Han’ın nüfuz sahası içinde bulundular. Bugün Kuzeybatı Çin’de yaşamaktadırlar.

    Turfan Uygur Devleti: 840’da dağılan Uygur boylarından batıya giderek Beşbalık, Turfan, Hoço, Kâşgar taraflarında yerleşenler değişik tarihlerde Kao-ch’ang, Turfan, Beşbalık Uygurları diye geçer. 840’taki son Uygur kağanının yeğeni Mengli’yi kağan seçtiler. Turfan Uygur Devleti, Orta Asya’nın ticaret yolları üzerinde ekonomik bakımdan güçlendi. 911’de bağımsız hale gelen Uygur Devleti güneyde Tibet, Batı Türkistan’da Karluk bölgesiyle sınırlıydı. Tibet’ten endişelenen Çin Uygur Devleti’ni tanıdı ve kendileriyle dost geçinen bu devletin genişlemesine pek karışmadı. Devlet sanat, edebiyat ve ticaret alanlarında çok ilerledi.

    Orta Asya’da kurulan Türk devletleriyle Çin arasında ticaret ilişkilerin seyrinde çok önemli rol oynadı. Kaoch’ang Uygurlarından Çin’e ilk ticaret heyeti 962’de gitti. 965, 981, 985 ve 1004 yıllarında ticaret heyetlerinin Çin başşehrine giderek Uygur ürünlerini tanıttıkları ve ticareti geliştirdikleri görülmektedir. Çin imparatoru Uygurlara onları daha iyi tanımak amacıyla elçi gönderdi. Wang Yente’nin 981-984 dönemindeki yolculuğu sonunda hazırladığı rapor özellikle Turfan Uygurlarının kültür tarihine dair bilgiler içermektedir. 1209’da Cengiz Han’a bağlanan Uygurlar, 1368’e kadar Moğol idaresinde varlığını sürdürdü. Cengiz ordusunda adamlarıyla birlikte görev alan Barçuk İdilkut birçok zaferde pay sahibiydi.

    Uygurlarda Kültür ve Sanat: Yüksek kültür düzeyine ulaşan Türk topluluklarının başında yer alan Uygur kağanlığı sırasında dikilmiş Türkçe runik yazılı Şine Usu (Moyençor Kağan adına 759’da), Taryat ve Karabalasagun yazıtları Uygur kültürünün önemli örnekleridir. Buradaki Uygurca eserler günümüze ulaşmıştır. Uygur edebiyatının en parlak devri 840’tan sonra Uygurların Turfan ve Kansu’ya yerleşmesiyle başlamıştır. Çeşitli alfabeler kullanarak Maniheizm, Hıristiyanlık ve Budizm çerçevesinde zengin bir edebiyat birikimine sahip oldular.

    Bu eserleri Uygur alfabesi denilen ve geç dönem Soğd alfabesinin küçük çaplı değişimiyle oluşan yazıyla meydana getirmişlerdir. Asıl Uygur yazısının VII. yüzyılda geliştiği tahmin edilen işlek bir Soğd el yazısına dayandığı belirtilir. Kâşgarlı Mahmud bu yazıyı “Türk yazısı” olarak adlandırır. Çağataylılar arasında yayılan Uygur yazısı Moğol yazısı diye bilinmiştir.      Bu yazı XV. yüzyılda Osmanlı sarayında diğer Türk devletleriyle yazışmalarda kullanılmıştır.

    1865’te ayaklanan ve Doğu Türkistan’da bağımsız bir devlet kuran Yakub Bey 1877’de bir suikast sonucu öldü. Uygurlar tekrar Çin’e tabi oldu. 1917 Rus İhtilâli sırasında milliyetçilik akımı etkili oldu ve Uygurlar, Doğu Türkistan Türklerine verilen Tarancı (tarımcı-ekinci) adının yerine Uygur’u kullandılar. Çin idaresinde 1933’ten sonra Doğu Türkistan’da çıkan karışıklıklar üzerine Sovyet ordusu Doğu Türkistan’a girdi. 1950’de Doğu Türkistan’ın Çin’e bağlandığı Ruslarca da kabul edildi. 1955’te Uygur Özerk Bölgesi kuruldu. Bugün 20 milyona yakın Uygur Doğu Türkistan’da Sincan Uygur Özerk bölgesinde Çin asimilasyonu altında iken bir kısmı da Kırgızistan ve Kazakistan’da yaşamaktadır.

    Not: Yazı dizisi “Türk Kimliği Üzerine-23” ile devam edecektir.

    Devamını Oku

    ABD’de Trump’a Sıkılan Kurşun Biden’ı Öldürdü!

    ABD’de Trump’a Sıkılan Kurşun Biden’ı Öldürdü!
    0

    BEĞENDİM

    Prof. Dr. Celalettin Yavuz Güvenlik Politikaları Uzmanı, 20 Temmuz 2024

     

    ABD’de son 50 yılda fıstıkçıdan aktöre, CIA başkanından avukatına, valisine ve iş adamına kadar pek çok başkan gelip geçti. Bunlar içerisinde özel hayatının renkliliği sebebiyle de en dikkat çekiciler Bill Clinton ve tabii ki Trump idi. Adaylığı öncesinde suikast girişimi üzerine seçimleri kazanma yolunda önemli bir eşik atladığı düşünülen Donald Trump ele alındı.

    Türkiye’de Hayret Edilecek Derecedeki Trump Sevenler!

    Bilhassa iktidar kanadından olmak üzere Türkiye’de Trump hayranları var. Bunu anlayabilmek mümkün değil. 1960’lı yıllarda Küba Krizi sırasında ABD Başkanı John F. Kennedy’nin epey hayranı vardı. Suikasta uğradığında ağlayanlar bile olmuştu. Diyelim ki o dönemde NATO’da henüz yeniydik ve Türkiye’yi şaşkına çeviren “Johnson Mektubu” da henüz piyasada yoktu.

    Demokrat Başkan Biden ile Cumhuriyetçi Trump arasındaki başkanlık yarışı üzerine Türkiye’de bir anket yapılsa Trump’ın ABD’de olduğu gibi açık ara önde çıkması sürpriz sayılamazdı. Sadece kamuoyu değil, her nedense devletin yöneticileri de pek farklı değil. Hatta medya da buna dahil. Özellikle iktidara yakın medya, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trump ile telefonla rahatlıkla konuşabiliyor diye bile Trump’ı Biden’a tercih ediyorlardı.

    Neyse ki Biden seçime katılmama kararı aldı veya bu kararla ilgili olarak önüne koyulan belgeyi imzalamak mecburiyetinde kaldı. Hatta aynı belgede Yardımcısı Hint asıllı Kamala Harris’in başkanlık için adaylığını da destekleyeceğini taahhüt etti. Öyle görülüyor ki ABD’nin “derin devleti” de başkan adaylığı konusunda kararsız. Bir kısmı ‘Harris’ derken, bir kısmı da kararsız gibi. Bu konuda eski Demokrat başkanlardan Clinton Harris derken, Obama ise suskun!

    Her ne ise, biz gene Trump’a dönelim. Aslında Türkiye açısından Trump ile Biden arasında çok ciddi farklar olmaması gereklidir. Zira her ikisinin de Türkiye’ye bırakın bir dost ülke gibi, adeta düşmanca yaklaştığı dönemler olmuştur. Biden’ın en belirgin yaralayıcı tavrı Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmeden kaçınması değil, sözde ‘Ermeni soykırımını” tanıması olmuştu. Keşke Erdoğan telefonla Biden’a ulaşamama şikâyeti yerine Türkiye’nin milli çıkarları açısından çok daha hassas olan bu gerçeği belirtebilseydi…

    Trump’a dönelim. Erdoğan’ın sık sık telefonla konuştuğu “dost” Trump, Erdoğan’la 2018 ortalarında bir telefon konuşmasında FETÖ tutuklusu Rahip Brunson’ın ilk duruşması öncesinde “umarım mahkeme serbest bırakır!” demişti. Ama mahkeme tutukluluğunu sürdürünce Trump’ın gazabı dost most dinlemedi. Türkiye’den ithal edilen bazı maddelerin gümrük vergilerini yükseltince TL, dolar ve avro gibi dövizler karşısında %75’lere varan değer kaybına uğradı. Daha sonra Brunson alel acele yapılan ikinci duruşmasında “suçsuz” görülerek serbest bırakıldı ama Türk lirası bir daha dikiş tutturamadı. Ve ardından da “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur!” denilen yeni ekonomi modeli ile ekonomi tepe aşağı gitti.

    Trump bununla da yetinmedi. Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki PKK’nın uzantısı YPG’ye olası bir saldırısı kendisine sorulduğunda Rahip Brunson örneğini vererek, “Türkiye bunu yaparsa ekonomisinin canına okurum!” benzeri ifadeler kullandı. İşte “dost” Trump buydu.

    Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füzesavar sistemini satın almasını “haklı” bulduğu söylenen Trump, Türkiye’ye yaptırım uygulamayı başlattı. F-35 muharebe uçağı ortaklığından ayırdığı gibi, bedeli ödenmiş, eğitimleri alınmış uçakların verilmesini bile önledi. İşte size dost Trump!

    Kasım ayında yapılacak ABD başkanlık seçimleri öncesine Trump bir adım önde giriyor. Kuşkusuz ki bir yabancı basında atılan “Kurşun Trump’a isabet etti, Biden’ı öldürdü!” başlığı son gelişmelerin özeti gibidir. Şimdi Demokratlar “Biden öldü, yaşasın ….” sözünü dolduracak birini bulacaklar. Biden desteklese de ABD medyası hukukçu Harris’in umut vaat ettiğine inanmıyor. Ama burası ABD. Bakarsınız bir başka suikast girişimi sonucu Harris’in de yıldızı parlatılabilir! Olur mu olur. Zira ABD, başkan ve başkan adayları suikastlarıyla ünlüdür.

    Sonuç olarak sanki “Zenginin parası züğürdün ağzını yorarmış!” sözüne uygun davranıyor gibiyiz. Oysa “Ayıdan post, ABD’den, hele de Trump’tan dost olmaz!” Siz ne dersiniz?

    Devamını Oku

    Türk Kimliği Üzerine-21: Uygur Türkleri

    Türk Kimliği Üzerine-21: Uygur Türkleri
    0

    BEĞENDİM

    Prof.Dr. Celalettin Yavuz Güvenlik Politikaları Uzmanı, 22 Temmuz 2024

    Önceki bölümde Oğuzlar ve Oğuz Yabgu devleti özetlendi. Bugün ise hala Doğu Türkistan’da varlığını sürdüren Uygur Türkleri ele alındı.
    Uygurlar, daha önceki bölümlerde bahsedilen kadim Türk tarihinin önemli parçalarından ve Türklerin en eski topluluklarından olan Töles’lerin bir boyudur. Türk tarihine sayısız kitabe, yazıt ve kültürel eserler bırakan Uygurlar, yerleşik hayata geçerek yegane geçim kaynağı olarak tarım ve ticareti seçen ilk Türk topluluğu olmuştur. ‘Uygurlar’ telaffuzunun kelime kökenlerinin Oy (Uy)-Gur hecelerinin birleşiminden oluştuğu düşünülmekte olup oy, ‘uymak, birleşmek, ittifak etmek’ anlamındadır. On-Uygur sözünün “On Müttefi¬k” demek olduğu bilinmektedi¬r. 945 yılında yazılan b¬ir Çi¬n kaynağında Uygur adı, “şah¬in gi¬bi dolasan, hücum eden” anlamında açıklanmaktadır. Tar¬ih sahnesi¬ne çıkısından ¬iti¬baren Uygur adı da¬ima si¬yasi i-tti¬faklar vesi¬les¬iyle kullanılmıştır. Türk kitabelerinde de Dokuz Oğuzlar olarak geçmektedir.

    Dokuz oğuzlar ibaresi, dokuz ayrı oğuz boyunun bir araya gelerek oluşturdukları federasyonla güçlerini birleştirmesiyle ortaya çıkmış bir unvandır. Önceleri Ötüken’de (Moğolistan), daha sonra Uluğ Türkistan denilen Orta Asya’nın değişik bölgelerinde devletler kuran Uygurlar bugün büyük ölçüde Doğu Türkistan’da Sincan-Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşamaktadırlar.

    Çinliler’e göre kalabalık bir topluluk olmasa da Uygurlar çok kabiliyetli ve cesurdu. Yüksek tekerlekli (kao-chih) arabaları vardı. Göçlerde ve savaşlarda bu arabaları kullanırlardı.

    Uygurlara, ilk olarak Hun dönemindeki hâkimiyet mücadelelerinde ve Çin’in bu bölgedeki faaliyetleri sürecinde rastlansa da Hun döneminin sona ermesinden sonra Göktürk devletinin kuruluşu sırasında sahip oldukları beylikle bu Türk Birliğine katılmışlardır. VII’nci yy’da Göktürklerin “Fetret” döneminde Uygur, Bugu, Bayırku, Tongra gibi kabileler bir reisin hâkimiyeti altında toplanıp siyasî birlik oluşturdular. 680 yılında ortaya çıkan İkinci Göktürk Devleti (Kutluklar) ile Türk Dünyası kabuk değiştirmeye başlamıştı. Uygurların kendi yönetimlerinde ısrar etmelerinden dolayı bu ilhak teşebbüsleri mücadele ve savaşlarla gerçekleşmiştir. 35 yıl süreyle hakimiyeti altında kaldıkları Göktürklerin zamanla güç kaybetmesiyle isyan ederek, 716 yılında tekrar kendi yönetimlerini oluşturdular.

    Bu ayrılıktan sonra Göktürklerin giderek zayıflaması ve Göktürklere bağlı olan diğer güçlü kavimler olan Basmıl ve Karlukların da kendilerine katılmasıyla güç kazandılar. Ancak Göktürk Kağanı Ozmış, Dokuz Oğuzlar olarak adlandırılan Uygur topluluklarını tekrar Göktürk Birliği içerisine almak için Uygurların üzerine yürüdü. Uygurlar, Ozmış’ı mağlup ettiler, Göktürk Devleti ortadan kalkınca Basmılların idaresinde yeni bir kağanlık kuruldu. Uygurlar doğu, Karluklar batı yabguluğunu oluşturdular. 745’te Uygur yabgusu Basmılları yenerek Kutluğ Bilge Köl unvanıyla kaan olurken, böylece Büyük Uygur Kaanlığı da kurulmuş oldu.

    Moyen-Çur (747-759), Bögü Kaan (759-780) ve Baga Tarkan (780-789) dönemlerinden Moyen-Çur dönemi devletin en parlak zamanıydı. Talas Savaşı’nda yenilen Çin, çıkan isyanlar üzerine Uygurlardan yardım istedi. Moyen-Çur, Çin’e yardım edince Çin prensesi ile evlendi ve Çin-Türk yakınlaşmasına sebep oldu. Maniheizm’i resmen kabul eden Moyen-Çur’un ölümünden sonra oğlu Bögü Kaan başa geçti. Bögü Kaan’ı tartışma sonucu öldüren veziri Baga Tarkan, kaan oldu. Ancak yanlış politikalar, iç karışıklar, açlık, kıtlık ve salgın hastalıklar devleti oldukça zayıflattı. 840 yılında Kırgızlar, Uygur ülkesini ele geçirdiler. Gerileme devri ve yıkılışlarında Çin entrikaları ve savaşçı ruhunu gevşeten Maniheizm başlıca etkendi.
    Kırgız baskınından sonra 15 Uygur kabilesi Karluklara katılırken, bir grup Çin’in kuzeyindeki Kansu vilâyetine göç etti ve Kanchou şehrinde adı “Sarı Uygurlar” olarak anılacak yeni bir Uygur Devleti kurdu. On üç kabilelik bir grup Çin’in güney sınırlarına indi. Diğerleri Doğu Türkistan’a göç edip Turfan, Kuça, Karaşar şehirlerine ve civarına yerleştiler. Uygurların en büyük topluluğu olan bu son gruplar kaynaklarda Dokuz Oğuzlar diye geçer.
    Not: Yazı dizisi “Türk Kimliği Üzerine-22” ile devam edecektir.

    Devamını Oku

    Kazanılmış Hakları Gasp Edilen Kıbrıs Türkleri

    Kazanılmış Hakları Gasp Edilen Kıbrıs Türkleri
    0

    BEĞENDİM

    Prof. Dr. Celalettin Yavuz Güvenlik Politikaları Uzmanı, 20 Temmuz 2024

     

    Kıbrıslı Türklerin Rum baskı ve asimilasyonunun, hatta “ENOSİS” adıyla Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlama ülküsünü gerçekleştirmesine ramak kala önlenmesinin üzerinden tam 50 yıl geçti. 50 yıl önce Türk Silahlı Kuvvetleri, dönemin Ecevit-Erbakan ortaklığındaki koalisyon hükümetinin kararlı ve cesur kararı sonrasında çok önemli bir tarihi zafere imza attılar.

    Kıbrıs Barış Harekatı’nın üzerinden 1.5 yıl geçtikten sora Mersin-Gazi Magosa arasında lojistik sefer yapan TCG Erkin’de görev yaptığım sırada sık sık Kıbrıs’a da gitmiştim. Dinlediklerim arasında en çarpıcı olanlardan biri, Kıbrıslı Türklerin “11 yıldır Mehmetçik’in Ada’ya gelmesini bekliyorduk. Harekat sonrasında genç kızlarımız, babalarına bile yapmadıkları şekilde Mehmetçiğin postalını çıkartıp ayaklarını yıkadı!” şeklindeki sözler idi.

    Daha önce kaynayan Ada’da Barış Harekatı’ndan sonra taraflar arasında hiçbir ciddi sorun yaşanmamıştır. Oysa Kanlı Noel’in yaşandığı 1963 olaylarından sonra 1964’te Ada’da konuşlandırılan BM Barış Gücü 1974’e kadar Türklere yapılan baskıyı önleyemedi. Hatırlanacağı üzere Kıbrıs Barış Harekatı öncesi gerçekleştirilen Yunanistan destekli darbeye karşı üç garantör ülkeden İngiltere yanaşmadı ama Türkiye yeterli olmayan harp silah ve araçlarıyla Ada’ya çıktı. O günden beri de Kıbrıs’ta hiçbir Türk’ün burnu bile kanamadı.

    Kıbrıs Barış Harekatı sonrası kendisine darbe yapılan “Kıbrıs Cumhurbaşkanı” Makarios bile Sampson darbesinin ve bunu tezgâhlayan Yunanistan yönetiminin (o dönemdeki Albaylar Cuntası) suçlu olduğunu söylemişti. Yani “Kıbrıs Sorunu” 1974’teki Barış Harekatı ile değil, en azından harekata sebebiyet veren Sampson Darbesi ile başlamıştı.

    Aradan geçen yıllar içerisinde BM şemsiyesi altında sayısız görüşmeler yapıldı. “Kıbrıs, Girit olmasın!” diye adeta yırtınan Merhum Rauf Cumhurbaşkanı Denktaş’ın ömrü bu görüşmelerle geçti. Çözümle ilgili görüşmeler sonuç vermeyince 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’nin bağımsızlığını ilan etti. Edinilen bilgilere göre bu ilandan Türkiye’deki Turgut Özal Hükümeti’nin dahi başlangıçta haberi yoktu.

    KKTC’yi bugüne kadar tanıyan tek ülke Türkiye oldu. Ancak yakın zamana kadar KKTC’nin tanıtımı konusunda mevcut hükümetlerin fazlaca gayreti olmadı. 22 yıllık Ak Parti iktidarı bile AB adaylığını olumsuz etkileyeceği düşüncesiyle bir-iki yıl öncesine kadar bu konuda suskundu. Üstelik ilk yılarında (Nisan 2004) BM Annan Planı’nın KKTC’li Türkler tarafından kabul edilmesi için ciddi gayretler de sarf edildi. Ancak Annan Planı, Türk tarafınca kabul edilmesine rağmen, kabul etmeyen Rum tarafının lehine gelişmelere sebebiyet verdi. Hele de KKTC’de de “AB havucu”na kapılan en üst düzeydeki devlet yöneticileri var olunca…

    Kıbrıs’ta Ekim 2020’de, Kıbrıs Barış Harekatı’ndan 46 yıl sonra en gözde turizm beldesi olan Maraş yerleşime açılarak ilk ciddi ilerleme kaydedildi. İkinci ve diğer önemli gelişme de artık Ak Parti iktidarının “Cumhur İttifakı” destekçisi MHP’nin öteden beri ileri sürdüğü “İki devletli çözüm”e yanaşması oldu. Bunun ardından KKTC’nin tanıtımının gerçekleştirilmesi ön plana çıktı. Tanıtım konusunda da ilk adım Türk Devletleri Teşkilatı (TDT)’nda önce “Gözlemci Üye” sıfatı kazanılmasıyla başlatıldı.

    Gelinen günde Türkiye’de ve KKTC’de tek ses halinde iki devletli çözüm desteklenmektedir. Yani Kıbrıs’ta Rumların ve Türklerin ayrı ayrı devletinin mevcudiyeti konusunda Türk tarafı bir ve beraberce kararlıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan da ilki Eylül 2022, ikincisi Eylül 2023’te olmak üzere BM Genel Kurulu’ndaki konuşmalarında KKTC’nin tanınması konusundaki ısrarcılığını sürdürmüştür. Büyük bir ihtimalle Eylül 2024’te de bu talep tekrarlanacaktır.

    Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50’nci yılının kutlanacağı 20 Temmuz’da Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in de Güney Kıbrıs’a giderek sözde Ada’nın işgalini kınama etkinliğine katılacağı, hatta BM Genel Sekreteri ile de görüşerek provokasyonlarına bir yenisini ekleyeceği öğrenildi. Yunanistan’a uzatılan “zeytin dalı” bir kez daha kaktüs yaprağına dönüşmeye başladı.

    Sonuç olarak ne yapılsa yapılsın Kıbrıs’ta iki devletli çözümden geri adım atılmamalıdır.

    Devamını Oku

    Türk Kimliği Üzerine-20: Oğuzlar – Oğuz Yabgu Devleti

    Türk Kimliği Üzerine-20: Oğuzlar – Oğuz Yabgu Devleti
    0

    BEĞENDİM

    Prof. Dr. Celalettin Yavuz Güvenlik Politikaları Uzmanı, 19 Temmuz 2024

     

    Önceki bölümde Türkistan’da varlık gösteren Kırgızlar, Türgişler, Karluk Türklerinin tarihi ile Talas Savaşı özetlendi. Bugün ise Oğuzlar ele alındı.

    Oğuz adının anlamı konusunda çeşitli görüşler varsa da Macar Türkolog Nemeth’e göre boy anlamındaki ‘ok’ kelimesi ‘z’ çoğul eki ile birleşerek ‘Ok+u+z’ (boylar) haline dönüşmesi kabul görmektedir. VIII. yy başlarında ‘6 Oğuz’ şeklinde kayıtlara geçen, Barlık ırmağı civarındaki Oğuzlar, Göktürk hakimiyeti altında ‘Üç Oğuz’, ‘Sekiz Oğuz’ ve ‘Dokuz Oğuz’ olarak belirtilmektedir. Göktürk Yazıtlarına göre de Oğuzlarla 4-5 kez savaş oldu. Göktürk Devleti’nin kurulduğu yıllarda kuzeydoğuda Togla/Tula ırmağı boylarında bulunan Oğuzlar üzerine yürüyen Vezir Tonyukuk, Tula ırmağı civarında mağlup etmişti. Üç Oğuzlarla yapılan savaşların birinde Oğuzların Hanı Baz Kaan öldürülünce, Oğuzlar da Göktürklere tabi kılındı.

    Bilge ve Kül Tegin adına dikilen kitabelerde Göktürk kaanı kendisini ‘Türk’, Dokuz Oğuzları ‘Oğuz’ diye anmış, onlar için “Oğuz budunu benim kendi budunumdu!” demiştir.  Türk boylarından ‘Türk’ diye adlandırılan, Göktürklerin yıkılışında rol oynayan Oğuzlar sayesinde Türk adı dünyaya yayıldı. Ruslar, güneylerinden akıp giden Türklerden sadece Oğuzlara ‘Türk’ (Tork) dediler. Müslüman olduktan sonra Araplar ve Acemler tarafından Türklere (Göktürkler) benzetilerek ‘Türk-Manend’ (Türkmen) adı yerleşti. Osmanlı kroniklerinde konar-göçer Türkmenlerin yerleşik hayata geçmeleri de ‘Türkmenlikten çıkma’ olarak nitelendirilmektedir.

    I. yy’da Ordu adlı küçük bir şehirde oturan Oğuzlar, XI. yy’da Karluk ve Halaçları da içine alan siyasi bir kavram olarak belirdiler. Bir süre sonra Karluklar ve Halaçlar siyasi birlikten ayrılınca Türkmen adı sadece Oğuzlara kaldı.

    ‘Dokuz Guz’ adını sadece Uygurlar için söyleyen İslam coğrafyacılarına göre Oğuzların yurdu Hazarlar, Kimekler, Karluklar ve Bulgarlar ile çevrili, Etil/İtil ırmağı Kimekler-Oğuzlar arasında sınırdı. Oğuz yabgusu, Siri Derya nehri kıyısındaki Yenikent’i kışlık olarak kullanmaktaydı. Kentin hububat ihtiyacı nehir vasıtasıyla aşağı seyreden gemilerce taşınıyordu.

    Oğuzların komşu ülkelere sevk ettiği başlıca ticari ürün koyunlarıydı. Maveraünnehir ve Horasan’ın koyun ihtiyacı özellikle Oğuzlarla gideriliyordu. Kaşgarlı Mahmud’a göre Suğnak (Sunah) da Oğuzların önemli bir ticaret kentiydi. X. Yüzyılda Oğuzlardan tek tük Müslüman olan varsa da bunlar daha sonra tekrar eski Türk inancına dönüyorlardı.

    Oğuzlardan biri öldüğünde eşyaları, silahı, elbisesi, içki dolu bir sürahiyle derince açılan bir çukura konuyor, ağaçla kapattıktan sonra üzerine kubbe şeklinde toprak yığılıyordu. Daha sonra da ölenin varlık durumuna göre 1’den 100’e, 200’e kadar koyun kurban edilerek yemek yerlerdi. Oğuzlar ahirette Cennet’e gideceklerine inanır, bu sebeple cenazeden sonra kurban kesilirdi. Bu durum gecikirse din adamı veya yaşlılar ölenin yakınlarını uyarırlardı.

    Cezası çok ağır olduğundan Oğuzlar arasında zina diye bir sorun yoktu. Bu tür bir olayda suçlu birbirine yaklaştırılan iki ağaç gövdesine bağlanır, parçalanarak infaz edilirdi. İbn-i Fadlan’a göre Oğuz kadınları yerli/yabancı erkeklerden kaçmazlardı.

    Oğuz Yabgu Devleti: X. Yüzyılın başlarında Oğuz ülkesinde başlarında yabgu ünvanlı bir yönetici vardı. Oğuz yabgusunun Küzerkin adlı bir de naibi bulunuyordu. Yinal ve Tarkan adlı ayrı unvanlar da kullanılmakta olup, bunların askeri yöneticiler olduğu ileri sürülmektedir. Bu devletin yıkılış tarihi bilinmemekle birlikte, X. yy’ın sonlarında Kıpçak baskısı sebebiyle dağıldığı, Oğuzların bir bölümünün Karadeniz’in kuzeyinden Peçenekleri izleyerek Balkanlara ilerlediği, Rusların ‘Tork’, Bizanslıların ‘Uzo/uz’ dediği bu küçük grup Peçenekler tarafından 1065’te imha edildiler.  Kurtulanlar Bizans’a sığınıp paralı asker oldular, Malazgirt Savaşı’nda kendileri gibi giyinen ve savaş çığlığı atan akrabalarını görünce de taraf değiştirdiler.

    Cend şehrine göçerek Selçuk’un ailesi etrafında toplanan, ayrı bir kültür dairesi içerisine (İslamiyet) giren Oğuzların 2’nci grubu Selçuklular bölümünde ayrıca incelenecektir.

    Not: Yazı dizisi “Türk Kimliği Üzerine-21” ile devam edecektir.

    Devamını Oku