WOTTV E-DERGİ
DOLAR 32,2233 0.05%
EURO 35,1388 0.02%
ALTIN 2.502,220,09
BITCOIN 2139830-0,79%
Deniz İstikbal

Deniz İstikbal

14 Mayıs 2024 Salı

    Yabancılar Türkiye’ye Neden Yatırım Yapıyor

    Yabancılar Türkiye’ye Neden Yatırım Yapıyor
    0

    BEĞENDİM

    Deniz İSTİKBAL – 14 Mayıs 2024

     

    Aralık 2023 itibariyle Türkiye’de doğrudan yabancı yatırım stoku 264 milyar dolara ulaştı. Toplam yabancı firma sayısı da 88 bin seviyelerine erişti. En fazla yatırım yapan ülkeler arasında Hollanda, Almanya, ABD, Fransa, Azerbaycan ve Katar gibi aktörler bulunuyor. Son dönemde atılan adımlarla birlikte yabancı yatırımcı meselesi tekrar ön plana çıkıyor. Özellikle yerel seçimler sonrası yabancıların Türkiye ilgisinin arttığı görülüyor. Uluslararası kuruluşların kredi not artırımlarına eşlik eden yabancı yatırımlar daha çok Avrupa ülkelerinden geliyor. Seçimlerden sonraki beş hafta incelendiğinde 6 milyar doları aşan bir miktarın swap, borsa ve devlet tahvilleri aracılıyla Türkiye’ye geldiği anlaşılıyor. Bu finansal girişe 1 Nisan-5 Mayıs arasında yerleşiklerin 7,84 milyar dolarlık dövizden TL’ye geçişi eşlik ediyor.

    Doğrudan yabancı yatırım beklentisinin aylık 1,5 milyar dolar olduğu göz önüne alındığında dört aylık süreçte 5 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırımın geldiği söylenebilir. Yaşanılan döviz girişine eşlik eden diğer bir süreçte Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının (TCMB) döviz rezervi birikim politikası yer alıyor. Son iki haftada 17 milyar dolarlık rezerv arışı seçimler sonrası 20 milyar doları aşmış gibi duruyor. Yabancı yatırımların bir diğer etkisi de enflasyon beklentilerinin iyileşmesinde görülüyor. TCMB’nin beklenti anketlerinde Ocak-Mayıs ayları içerisinde 12 aylık enflasyon beklentisi yüzde 45’lerden yüzde 35’lere kadar geriledi. Yılın sonuna doğru yıl sonu enflasyon beklentisi yüzde 10’lar düzeyine kadar düşebilir. Bir çıktı olarak Türkiye’ye gelen yabancı yatırımlar enflasyonla mücadeleyi daha kolay hale getiriyor ve istihdam, üretim gibi alanlara pozitif katkı sunuyor.

    Son yıllarda Türkiye’ye hangi ülkeler en fazla yatırım yaptı diye bakıldığında Hollanda’nın açık ara önde olduğu görülüyor. Hollanda’yı İngiltere, ABD, İsviçre ve Almanya izliyor. 2019-2023 döneminde 32 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırım çeken Türkiye’nin en fazla yurt dışı yatırımı Hollanda’da yer alıyor. İngiltere ile de benzer bir ikili ilişkinin olduğunu söylemek mümkün. 25 milyar doları aşan dış ticaret hacmine bir o kadar ikili yatırım hacmi eşlik ediyor. Diğer yatırım yapan ülkelerle de benzer ilişkilerin olduğu görülüyor. Ocak-Nisan 2024 döneminde de benzer aktörlerin Türkiye’ye yatırım yaptığı ve dış ticaretle bağlantılı şekilde hareket ettiği anlaşılıyor.

    S&P, Citibank ve JP Morgan gibi uluslararası finans kuruluşların olumlu açıklamaları ve Türkiye’nin kredi notunu yukarıya taşımaları yabancı yatırımcı ilgisini hem miktar hem de fiziki olarak artırıyor. Diğer bölgelere kıyasla Avrupa ülkeleri önde gelen yatırımcılar olarak öne çıkıyorlar. Fakat Türkiye’nin denge politikası göz önüne alındığında Çin, Japonya ve Güney Kore gibi ülkelerden yatırımların artması muhtemel. Son yıllarda Batı Asya ülkeleri Katar, BAE, Suudi Arabistan ve Kuveyt gibi aktörlerle yapılan yatırım anlaşmaları bu açıdan değerlendirilebilir. Özellikle Türkiye’nin imalat sanayi üretimi mevcut ülkeleri Türkiye’ye yatırıma yönlendiriyor. Genel olarak enerji ihraç eden Batı Asya ülkeleri kendi yerli sanayilerini tecrübe ve teknoloji transferiyle kuvvetlendirmek istiyor. Türk Savunma Sanayinin son yıllarda elde ettiği saha başarıları da (Irak, Ukrayna, Azerbaycan, Libya, Etiyopya ve Doğu Akdeniz) Türk sanayisine olan ilgiyi teşvik ediyor. Dünyanın en büyük 12. silah ihracatçısı haline gelen Türkiye’nin ilerleyen dönemlerde daha fazla yatırım çekmesi muhtemel.

    Özellikle Türkiye’nin Araştırma ve Geliştirmeye (AR-GE) aktardığı ortalama yıllık 10 milyar dolar Türk sanayisini daha modern hale getirdi. 2003-2023 döneminde 166 milyar dolarlık AR-GE yatırımı Türk sanayi firmalarını teknoloji merkezli dönüştürdü ve dünyayla daha entegre yaptı. Dünyanın en büyük 13. sanayisini inşa eden ve 80 binden fazla üretim tesisiyle ürün çeşitliliğine sahip Türkiye’nin potansiyel taşıdığı ve daha fazla yatırımcı çekmesi beklenebilir. Sonuç itibariyle Ocak-Nisan 2024 dönemi mevcut potansiyel ve yatırım ivmesinin önemli bir göstergesi olarak okunabilir.

    Devamını Oku

    Kamu Hangi Tasarruf Önlemlerini Uyguluyor

    Kamu Hangi Tasarruf Önlemlerini Uyguluyor
    0

    BEĞENDİM

    Deniz İSTİKBAL – 07 Mayıs 2024

     

    Kamu bir senelik bütçeler şeklinde harcama yapıyor. Bütçeler yılın sonuna doğru ilgili kurum ve bakanlıkların ihtiyaçlarına göre belirleniyor. Türkiye’de ise kamu yıllara göre değişmekle birlikte milli gelirin yüzde 35-37 oranında harcama yapıyor. Bu harcamaların büyük bir kısmı gelirlerle karşılanırken borçlanma ihtiyacı da doğuyor. Ancak Türkiye’de kamunun gelişmiş birçok ülkeden daha az borçlu olduğu söylenebilir. Günümüzde ciddi bir tartışma konusu olan kamuda tasarruf ise 410 milyar dolarlık harcama kapasitesine ulaşmış bütçenin daha verimli kullanılması meselesini kapsıyor. Toplam harcama miktarı göz önüne alındığında Türkiye’de kamunun komşu ülkelerin toplam bütçelerinden daha fazla harcama kapasitesi olduğu görülüyor. Kamunun gelirleri kısmında da bir değişimin olması hedefleniyor. Verginin tabana yayılması, vergide adalet kısmının güçlendirilmesi ve vergi kaybının önlenmesi olarak öne çıkan sürecin ilerleyen yıllarda daha fazla belirginleşmesi muhtemel. Fakat gündemde olan kamu tasarrufları meselesi daha fazla konuşuyor ve toplum tarafından bir beklenti olarak sunuluyor.

    Haziran 2023’de iş başına gelen yeni ekonomi yönetimi enflasyonu önceleyen bir perspektife sahip. Bu hedef doğrultusunda işleme alınan sıkı para politikasına rasyonel maliye politikasının eşlik etmesi bekleniyor. Özellikle kamu tasarrufu olarak isimlendirilen süreçte burada devreye giriyor. Öncelikle bütçe açığının dizginlenmesi için deprem bölgesi hariç önlemler alındı. Bu önlemler yeni yatırımları ileri bir tarihe ertelerken mevcut yatırımlarında bazıları durduruldu. Bütçenin daha verimli alanlara kaydırılması için ise teşvikler yeniden gözden geçiriliyor. Farklı alanlarda daha fazla üretim sağlanabilirse mevcut teşvikler bu alanlara kaydırılıyor. Toplum tarafından sıklıkla vurgulanan kamu araçları mesele ise daha fazla gündemde yer ediniyor. Türkiye’de toplam 14 milyon araç var iken bunun 115 bini kamuda yer alıyor. 115 bin aracın 72 bini güvenlik güçlerinin elinde bulunurken 10 bini Sağlık Bakanlığı bünyesinde kullanılıyor. Diğer alanlarda kalan 38 bin aracın 15 bini idari hizmetlerde tercih ediliyor. 38 bin aracın 1500 ise elden çıkarılmaya hazırlanıyor. Toplam 5 binin üzerinde aracın elden çıkarılması ve tasarruf kültürünün yerleşmesi hedefleniyor. Toplum tarafından daha fazla görünür hale gelecek olan tasarruflar servislerin kaldırılması, yurtdışı veya yurtiçi tanıtım gibi faaliyetlerin ertelenmesi, hizmet alımlarının sıkı denetlenmesi ve yeni araç alımlarında TOGG’un tercih edilmesi gibi alanları kapsıyor. Sağlık ve zorunlu haller dışında kamu personel alımına gidilmemesini de mevcut önlemlere eklemlemek mümkün.

    Tasarrufların toplumun beklentilerini karşılaması ve alınan tedbirlerin vatandaşlarla düzenli olarak paylaşılması önemlidir. Özellikle vergilerin daha verimli alanlara aktarılması konusundaki stratejilerin toplumla doğru iletişim kanallarıyla paylaşılması ve deprem bölgesindeki inşaat faaliyetleri gibi konularda vatandaş-kamu diyalogunun güçlendirilmesi gerekmektedir. Mevcut adımların doğru bir şekilde vatandaşlara ulaştırılması, alınan önlemlerin etkisini, derecesini ve işlevini daha iyi anlamalarına yardımcı olacaktır. Bu sayede 10 aylık bir süreç içinde başlatılan enflasyonla mücadele programının hızla sonuç vermesi mümkündür. Sonuç olarak, kamu ciddi bir reform ve tasarruf sürecine hazırlanmaktadır. Bu süreçte, kamu-toplum arasındaki bağlantının ve iletişimin güçlendirilmesi en önemli hedeflerden biridir. Sağlıklı iletişim, vergi ödemeleri, kamu harcamaları ve yatırımlar gibi konularda yanlış algıların düzeltilmesine de yardımcı olabilir.

    Devamını Oku

    Vatandaşın Gündemi Gıda Enflasyonu

    Vatandaşın Gündemi Gıda Enflasyonu
    0

    BEĞENDİM

    Deniz İSTİKBAL – 03 Mayıs 2024

     

    Türkiye, geçmişten günümüze önemli bir tarım ülkesi olmuştur. Dünya tarım topraklarının sadece yüzde 0,8’ine sahip olmasına rağmen, küresel tarım üretiminde yüzde 1,5’ini aşan bir paya sahiptir. Türkiye, gelişen teknolojiyi etkileyen ve ondan etkilenen bir ülke konumundadır. Diğer ülkeler, tarımsal üretimlerini büyük ölçüde artırmak için teknolojiyi daha fazla kullanmaktadırlar. Ayrıca, tarımsal ürün ticareti giderek daha fazla önem kazanmakta ve ülkeler bu sektöre stratejik bir yaklaşım sergilemektedir. Türkiye, yeni sanayileşmeye hazırlandığı gibi tarımsal dönüşüme de hazırlanan aktörler arasında yer almalıdır. Küresel tarımsal ihracatın yüzde 1,6’sını ve ithalatının yüzde 1,1’ini gerçekleştiren bir ülke olarak, Türkiye mevcut konumunu güçlendirerek sektöre öncülük etmelidir. Küresel tarım ekonomisinin ulaştığı 4 trilyon dolarlık hacim, sektörün potansiyeline işaret etmektedir. Salgının ortaya çıkardığı gerçeklik ise tarımsal üretim ve güvenliğin daha fazla önem kazandığını göstermektedir

    Enflasyon meselesi üzerine birçok tartışma yürütmek mümkündür. Ancak gıda enflasyonu alt ve orta gelir grupları için daha negatif olabiliyor. Mayıs itibariyle yüzde 70’ler seviyesinde bulunan gıda enflasyonu 2021’in sonlarından itibaren yüksek kalmaya devam ediyor. Kasım 2022’de yüzde 102 ile zirveyi gören gıda enflasyonuna küresel gıda fiyatları eşlik etti. Ukrayna Savaşı, enerji krizi ve ambargolar nedeniyle küreselde yüzde 65’ler seviyesine erişen gıda enflasyonu Türkiye’de TL’nin değer kaybı nedeniyle daha yüksek seyretti. 2023’ün başlarından itibaren düşmeye başlayan küresel gıda enflasyonu günümüzde yüzde 20’ler seviyesine kadar geriledi. Türkiye’de ise reel enflasyonun yüksekliği nedeniyle gıda enflasyonu vatandaşın gündeminde kalmaya devam ediyor. Alt ve orta gelir grubu olarak tanımlanan toplum kesimleri için daha da negatif hale gelen gıda enflasyonu toplum sağlığı ve psikolojisi için büyük önem taşıyor. Sene sonunda yüzler 30’lar seviyesine düşmesi beklenen enflasyonla birlikte gıda enflasyonu da gerilecektir. Fakat fiyatların normalleşmesi için zamanın olduğu ve acil bir problem olarak gıda fiyatlarının ortada durduğunu söylemek mümkündür.

    Gıda fiyatlarının oynaklığı ve yukarı yönlü ivmelenmesinin diğer bir nedeni de üretimdeki sorunlar olarak değerlendirilebilir. Özellikle küreselde yaşanılan sorunlar ve fiyatları artan ürünleri üretme isteği diğer tarım ürünlerindeki arz dengesini bozuyor, ilerleyen dönemde farklı gıda fiyatlarında bozulmalara neden oluyor. TL’nin değer kaybıyla birleşen üretim dengesizlikleri fiyatları daha kötü hale getiriyor. Böylelikle çift yönlü olarak gıda enflasyonu alt gelir gruplarını daha negatif etkiliyor. Bu durumun tersine çevrilmesinde enflasyonun genel olarak düşmesi gerekirken ardından işleme alınacak olan yapısal üretim değişiklikleri büyük önem taşıyor. Küresel tarım sektöründe 10. sırada yer alan ve yıllık 70 milyar dolarlık üretim ve 35 milyar dolarlık ihracat yapan bir aktör olarak Türkiye yaşanılan küresel dalgalanmaları daha rahat şekilde atlatabilir. Kamu teşviklerinin daha verimli hale getirilmesi ve Tarım Bakanlığının yönlendirmesiyle yeni üretim teknikleri de benimsenebilir. Tarımsal istihdamın 5 milyon civarında olduğu göz önüne alındığında tarım sektörünün nasıl bir potansiyel taşıdığı daha iyi anlaşılabilir. Japonya, Güney Kore ve ABD gibi aktörlerinde tarımsal üretimde teknoloji girdisini artırarak elde ettikleri üretim çıktı modeli Türkiye’nin de işleme alabileceği yapısal üretim tekniklerine işaret etmektedir. Ayrıca daha stratejik hale gelen ve toplum sağlığının temelini oluşturan gıda üretimi Türkiye’nin en büyük zenginliklerinden biri olarak değerlendirilmelidir.

    Devamını Oku

    Temmuzda Emeklilere Refah Payı Üzerine

    Temmuzda Emeklilere Refah Payı Üzerine
    0

    BEĞENDİM

    Deniz İSTİKBAL – 30 Nisan 2024

     

    Hayat pahalılığı ve enflasyon gibi kavramlar alt ve orta gelirli gruplar için negatif bir süreci ifade etmektedir. Görece üç yıldır yüksek seyir eden enflasyon düşük gelir gruplarını ciddi anlamda kötü etkiledi. Etkilenen gruplar arasında sayıları 16 milyona yaklaşmış olan emekli kesim var. Yaşanan nüfusun bir yansıması olarak artan emekli kesim Türkiye’de toplam nüfusun yüzde 18’ine yakınını oluşturuyor. Son dönemde emekli maaşları üzerinden yaşanan tartışma ise geçim sıkıntılarının önemli bir yansıması. 2024’ün başında yapılan yüzde 50’ye yakın artış da tartışmaların ortasında bulunuyor. Enflasyon oranının üzerinde yapılan ek artışın kamuya yıllık maliyeti de 5,4 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Toplam kamu bütçesi içerisinden yüzde 20’den fazla pay alan emeklilere yapılan harcamalar yılsonunda 78 milyar dolara yaklaşıyor. 55 milyar dolarlık maaş ödemesine ek olarak 23 milyar dolarlık sağlık harcaması yapılması bekleniyor. En düşük emekli maaşları da 308 dolarlık bir seviyede bulunuyor. Temmuz ayında yapılacak iyileştirme ile en düşük emekli maaşının 450 doların üzerine çıkması yılı bu seviyelerde tamamlaması beklenebilir. Böyle bir sürecin yaşanabilmesi için altı aylık enflasyona farkına ek olarak refah payının dağıtılması gerekiyor. Toplam refah payı dağıtımının ise maliyetinin 6,5 milyar dolar olması ihtimal dâhilinde. Ocak ayında emekliklere toplam 5,82 milyar dolar maaş ödemesi yapıldığı düşünüldüğünde refah payının ekonomik maliyeti daha iyi anlaşılabilir. Ayrıca emekliler için toplamda ocak ayı içerisinde 2,2 milyar dolarlık sağlık harcaması da yapılmış.

    16 milyona yaklaşan emekli sayısında diğer bir tartışma konusu da EYT olarak isimlendirilen süreç. 2024’de EYT uygulamasının kamu bütçesine toplam maliyeti 13,5 milyar dolar civarında seyir ediyor. Toplam emekli sayısını 2 milyonun üzerinde artıran EYT uygulaması kademeli emeklilik sistemi olarak isimlendirilen sürece doğru eğilebilir. Mevcut yaşanılan sıkıntıların bir daha tekrarlanmaması için kademeli emekliliğin orta vadede işleme alınması sorunların çözümüne katkı sağlayabilir. Bir bütün halinde ele alındığında emekli maaşlarının ödemesini yapan kurum Sosyal Güvenlik Kurumunun (SGK) gelir-gider dengesini sağlamada pek bir problem yaşadığı söylenemez. Kurumun 2003’de toplam harcamalarına kıyasla gelir yüzde 67’lik gideri karşılarken 2024’de SGK yüzde 97’lik kendini çevirme oranına sahip. Ancak yaşlanan Türkiye nüfusuna kıyasla toplam istihdam düzeyinin artması gerekebilir. 16 milyon emekliye kıyasla günümüzde toplam istihdam 32,22 milyon düzeyinde bulunuyor. Emeklilik sonrası yaşam süresinin Türkiye’de 22,2 yıl olduğu göz önüne alındığında ilerleyen yıllarda sorunların ortaya çıkması ve emekliler için ek harcamalara gerek olduğu sonucuna varılabilir.

    Emeklilerle ilgili yapılan tartışmaların bir diğer alanı da 2003-2024 kıyaslaması. 2003’de 6,8 milyon emekliye kıyasla toplam istihdam 21,47 milyondu. Her üç çalışan 1 emekliyi finanse ediyordu. Ancak SGK’nın gelirleri giderleri karşılayamıyor ve kamudan ek transfer gerekli oluyordu. 2003’de SGK toplam kaba şekilde 17,2 milyar dolar gelir elde etmiş ancak 25,62 milyar dolar ödeme yapmıştı. Aradaki 8,42 milyar dolarlık miktarın merkezi hükümet tarafından finanse edilmesi gerekiyordu. 2003’de Türkiye’ye gelen total doğrudan yabancı yatırımın (DYY) 1,7 milyar dolar olduğu göz önüne alındığında maliyetin büyüklüğü daha fazla anlaşılabilir. Veya toplam kamu harcamalarının yaklaşık yüzde 10’u yani 8,42 milyar dolarlık maliyetin büyüklüğü daha iyi analiz edilebilir. 2003’de toplam emeklilere yapılan harcama 25,62 milyar dolar iken bunun 18 milyar doları maaş ödemesi olarak gerçekleşti. Toplam kamu harcamalarının 85 milyar dolar olduğu göz önüne alındığında en büyük harcama kalemlerinden birini emeklilere yapılan harcamalar kapsıyordu. Fakat sürdürülebilir acısından mevcut ödemelerin krizlere gebe olduğunu söylemek mümkündür. 2024’de çalışanların emeklileri finanse etme rakamı iki çalışan bir emekli şeklinde gelişme gösterdi. 2003’de en düşük emekli maaşı 237 dolar civarında iken asgari ücret 161 dolar idi. Günümüzde temmuz ayındaki refah payı ile en düşük emekli maaşı 450 doların üzerine çıkarken asgari ücretinde 500 dolar civarında olması beklenebilir. Bir sonuç olarak emekli maaşlarında iyileştirmenin yapılması ve enflasyona karşı alım güçlerinin artırılması gereklidir. Reel olarak enflasyonun düşüşüyle birlikte mevcut verilen artış veya refah paylarının daha fazla hissedilmesi beklenebilir.

    Devamını Oku

    Enflasyonla Mücadelenin Neresindeyiz

    Enflasyonla Mücadelenin Neresindeyiz
    0

    BEĞENDİM

    Deniz İSTİKBAL – 22 Nisan 2024

     

    Türkiye’nin enflasyonla mücadelesinde önemli adımlar atıldı. Fakat toplum düzeyinde fiyat istikrarıyla ilgili olumlu bir havanın oluştuğunu söylemek için henüz erken. Merkez Bankası öncülüğünde Haziran 2023’de başlayan parasal sıkılaşma faizleri son çeyrek yüzyılın en yüksek düzeyine taşıdı. Faizlerin artırılmasının arkasında toplam talebi düşürmek ve piyasaya verilen parayı olabildiğince sıkılaştırmak yatıyordu. Para politikasını takiben kamu harcamalarında dengelenme ve tasarruf süreci başladı. Deprem harcamaları dışarıda tutulacak şekilde kamu harcamalarının daha verimli alanlara kaydırılması süreci işleme alındı. Haziran-Temmuz aylarında ilk olumlu sonuçlarını vermesi beklenen sıkılaşma adımları kamu harcamalarının kısılmasıyla destekleniyor. Genel kabul olarak ikili halde yürütülen enflasyonla mücadele senenin sonunda enflasyonun hissedilir düzeyde düşeceğine işaret ediyor. Dünya Bankası, IMF ve diğer uluslararası kuruluşlarda benzer bir eğilime dikkat çekiyorlar. Fakat bireysel düzeyde vatandaşlar 2022-2024 döneminde yüksek enflasyona maruz kalmaları nedeniyle parasal sıkılaşma ve kamu harcamalarında tasarruf gibi kavramlara tam anlamıyla ikna olmuş değiller. Döviz cinsinden varlıkların TL mevduatlara geçişi hızlanırken gelecek beklentilerinin henüz istenilen anlamda düzelmediğini söylemek mümkün.

    Merkez Bankasının 12 ve 24 aylık enflasyon beklenti anketleri dönemlik bazda enflasyonla mücadele için önem taşıyor. Piyasadaki aktörlerin beklentilerini yansıtan 12 aylık enflasyon beklentisi 9 aydır istikrarlı şekilde düşerek yüzde 35’ler düzeyine geriledi. 24 aylık enflasyon beklentisi de yüzde 20’ler seviyesinde seyir ediyor. İlerleyen dönemde para ve maliye politikasının etkisiyle enflasyon beklentilerinde daha fazla iyileşme görmek mümkün. Özellikle senenin sonunda yüzde 30’lar seviyesine düşen enflasyonun 2025’de yüzde 14’ler düzeyine gerilemesi hedefleniyor. Tüm mevcut beklenti, hedef ve adımlara kıyasla kamu tasarruflarının toplum nezdinde yadsınamaz bir yeri bulunuyor. Geçim sıkıntısı çeken ve borçlanma imkânları kısıtlanan vatandaşlar benzer bir sürecin kamu harcamalarında olduğuna henüz ikna olmuş değil. Özellikle lüks araç kullanımı toplum tarafından en sık dile getirilen eleştirilerin başında geliyor. Türkiye’de toplam 140 bin kamu aracının olduğu göz önüne alındığında toplumsal eleştirilerin haklılık payı olduğunu söylemek mümkün. Almanya, Fransa ve İtalya gibi ülkelerde Türkiye’ye kıyasla kamu araç sayısı daha az. Türkiye’nin de enflasyona mücadele sürecinde kamu kaynaklarını daha verimli alanlara kaydırması ve toplumun bu konuda ikna edilmesi büyük önem taşıyor. Böylelikle elde edilen tasarruflar deprem bölgelerine aktarılabilir veya sosyal yardım miktarı geçim sıkıntısı çeken kesimlere doğru transfer edilebilir.

    Kamunun kritik hedefleri arasında enflasyonla mücadele yer alırken yapısal reform gündemi Türkiye’de yatırım ortamını iyileştirilmesi için büyük önem taşıyor. Bu süreç ilerleyen dönemde ülkeye olan yatırımcı akışını hızlandırabilir. Ocak-Mart 2024 döneminde 3 milyar dolara yakın doğrudan yabancı yatırım Türkiye’ye gelirken 2,5 milyar dolarlık da borsa, devlet tahvili gibi alanlara yatırım çekildi. Fiyat istikrarının sağlanmasıyla enflasyonun bir sorun olarak ortadan kaldırılması ve gelir dağılımının iyileştirilmesiyle birlikte alt ve orta gelir gruplarının mevcut iyileşen ortamdan maksimum düzeyde yararlanması sağlayabilir. Bu adımların ardında yatan önemli fırsatlar arasında, Türkiye’nin ekonomik istikrarını sağlama ve uzun vadeli büyümeyi teşvik etme potansiyeli bulunuyor. Yatırımcılar için olumlu bir iş ortamı oluşturulmasıyla birlikte, ülke çapında yeni iş fırsatları ve istihdam olanakları ortaya çıkabilir. 266 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırım stokuna sahip bir ülke olarak Türkiye bunu başarabilecek potansiyele ve tecrübeye sahip bir aktör. Ayrıca, yapısal reformlar aracılığıyla ekonominin rekabetçiliği artabilir ve sürdürülebilir büyümeyi destekleyen bir çerçeve oluşturulabilir. Ancak en önemli beklentinin bireysel olarak toplumun reel düzeyde düşen fiyatları hissetmesi olduğu unutulmamalı.

    Devamını Oku