WOTTV E-DERGİ
DOLAR 32,3069 -0.58%
EURO 34,7052 -0.38%
ALTIN 2.410,39-0,50
BITCOIN 1852912-4,72%
Faruk Taşçı

Faruk Taşçı

24 Nisan 2024 Çarşamba

    Milli Güvenlik Strateji Belgesi’nde Gıda

    Milli Güvenlik Strateji Belgesi’nde Gıda
    0

    BEĞENDİM

    Prof. Dr. Faruk TAŞÇI – 16 Nisan 2024

     

    Bundan yaklaşık 5 yıl öncesindeki Tarım ve Orman Şûrası’nda Cumhurbaşkanı Erdoğan “Ambarın anahtarı kimin elindeyse, güç de onun elinde olur.” vurgusunu yaparak gıda ile ilgili “… bir millî güvenlik meselesi hâline gelmiştir. Temel tarım ürünlerinde dışa bağımlı olmak en az savunma sanayiinde dışa bağımlılık kadar tehlikelidir” demek suretiyle kritik bir açıklama yapmıştır.

    Öte yandan, yakın zamanda basına düşen haberlere göre Türkiye’nin “Kırmızı Kitap”ı yani Milli Güvenlik Siyaset Belgesi güncelleniyor; Nisan ayının başındaki Milli Güvenlik Kurulu toplantısında konunun gündeme gelmesi bekleniyor. Bu anlamda Türkiye’nin önündeki 5 yıllık dönemde karşı karşıya kalacağı güvenlik riskleri ve muhtemel fırsatlar, değişen tehditler, teknolojik ve uluslararası gelişmelere göre Kırmızı Kitabın güncellemesi bekleniyor.

    Milli Güvenliğin Unsurları

    Bu çerçevede milli güvenliğin askeri, coğrafi, psiko-sosyal ve ekonomik unsurları dikkate alacak şekilde bir güncellemenin olacağı söylenebilir. Askeri unsurlar denildiğinde, “askeri sınai tesisleri, silahlı kuvvetlerin mevcudu, teşkilat yapısı, emir-komuta sistemi, sahip olunan silah sistemleri, asker alma sistemi, askeri ihtiyaçların yurt içinden karşılanma oranı, seferberlik potansiyeli” gibi bir dizi konular akla geliyor.

    Coğrafi unsurda doğal veya yapay unsurların diğer unsurlar üzerindeki etkisi söz konusu ediliyor. Bu noktada “ülkenin büyüklüğü (genişliği ve sınırlarından itibaren derinliği), arazi yapısı, ülkenin dünya üzerindeki konumu, deniz ve diğer suyolları ile ilişkisi, akarsuları, iklimi ve bitki örtüsü” akla geliyor.

    Psiko-sosyal unsurlarda birey, grup ve toplum olarak ortaya konan psikolojik davranışlar, dayanışma kalıpları, ilişkiler ve millet iradesini etkileyen hususlar bulunuyor. Burada da alt bileşenler olarak “insan gücünün niteliği, milli karakter, gelenek ve örfler, tarihi miras, etnik gruplar ve aralarındaki ilişki, toplumun gelecekten beklentileri” akla geliyor.

    Son olarak, ekonomik unsurlarda, ülkenin her alandaki çıktısının veya hasılanın toplamı ve bunları sürdürülebilirliği söz konusu ediliyor. Buradaki alt bileşenlerde de “insan gücü, doğal kaynaklar ve enerji, endüstri ve teknoloji, ekonomik karar yapısı, ulaştırma ve haberleşme alt yapısı, dış ticaret hacmi ve tarımın verimliliği” akla geliyor.

    Milli Güvenlik Meselesi/Tehdidi Olarak Gıdanın Durumu

    Tam da bu noktada milli güvenliğin ekonomik unsurunda tarım ve dolayısıyla gıda meselesi (Erdoğan’ın da işaret ettiği üzere) kritik bir yerde duruyor. Meselenin kritik olmasının da iki yönü bulunuyor: i) Gıdada kendi kendine yetebilmek ve ii) gıda (arz) güvenliği.

    Kendi kendine yetecek gıdaya (ve bağlantılı olarak hayvancılık ve ürünlerinin varlığına) sahip olmak başlı başına milli güvenlik meselesi zira savaş riski kapıda! Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir veya görünen köy kılavuz istemez gibi atasözleri ortada! Türkiye’nin çevresinde yaşanan olaylara ve batı dünyasında yapılan hazırlıklara bakmak, bunu anlamak için yeter de artar. Mesela Ukrayna-Rusya arasındaki savaşta şu net görülmüştür: Gıdası olmayan toplumlar yani dışa bağımlı halde olanlar çok ciddi bir sorunla karşı karşıya kalırlar! Sadece savaş de değil, Kovid-19 gibi savaş dışı ama neredeyse savaş kadar etkili olabilen dünya çapındaki bazı olaylar da gıda meselesinde kendi kendine yeterli olmanın önemini gösteriyor.

    Dolayısıyla, bununla da bağlantılı olarak, gıda arz güvenliği olmazla olmaz. Gıda arzı, ekonomik unsur olarak önemli, ama savaş ve benzer risk dönemlerinde diğer milli güvenlik unsurlarından yer yer daha önemli hale gelebiliyor; zira yeteri kadar gıda yoksa asker için bir noktadan sonra fiziksel anlamda zorlanma söz konusu olabiliyor, yeteri kadar gıda yoksa coğrafi unsurun tam işlemediği anlamı ortaya çıkmış oluyor, yeteri kadar gıda yoksa hem asker hem de halkta bir müddet sonra psiko-sosyal sorunlar baş gösterebiliyor. Bu nedenle bir ülke için gıda arz güvenliği, milli güvenliğin diğer unsurlarının önüne geçebiliyor.

    Hal böyle olunca, Türkiye’nin Kırmızı Kitabında gıda (riski) ile ilgili sert tedbirlerinin ortaya konması gerekiyor. Bir kere, tarım (ve hayvancılık) alanında var olan imkanları kat ve kat artıracak adımların atılmasını sağlamak elzem. Artırıcı hamle olarak, başta devlet teşvikleri olmak üzere her türlü yöntemin devreye sokulması gerekiyor. Mesela Tarım Kanunu’nun 21. maddesindeki “Tarımsal destekleme programlarının finansmanı, bütçe kaynaklarından ve dış kaynaklardan sağlanır. Bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde birinden az olamaz.” hükmündeki % 1’lik en alt sınırı daha da artırmak mümkün. Esasında Türkiye, 2002’den beri tarım sektörünü desteklemek için 70 milyar dolar civarı bir kaynak kullanmıştır. Bunun da etkisi ile 2002’deki 25 milyar dolarlık üretimden gelinen noktada 50 milyar dolar civarı bir üretim var. Ancak muhtemel savaş riskinden dolayı bunun çok ötesinde bir hazırlık yapılmak durumunda. Bu nedenle bir “tarım (ve hayvancılık) seferberliği” şart!

    İkincisi, bütün seferberliğe rağmen, kendi kendine yeterli olunamayan noktalarda, iç piyasadaki arzı güçlendirmek adına dış piyasadan en kaliteli ürünleri bol miktarda en uygun fiyata temin etme (provizyonizm/iaşecilik ilkesi) seçeneğini dönemsel de olsa kullanma yoluna gidilebilir. Ancak bunu yaparken, Erdoğan’ın ifade ettiği üzere “tarımını küresel şirketlerin sadece kâr odaklı çalışan çarkı içinde kesinlikle ezdirmemek” ve “tarımda milli güvenliğimize öncelik vermeyen her türlü projeye, her türlü dönüşüme, kârına-zararına bakmaksızın karşı çıkmak” olmazsa olmaz kabul edilmelidir.