WOTTV E-DERGİ
DOLAR 32,2251 0.06%
EURO 35,1215 0.08%
ALTIN 2.508,120,31
BITCOIN 2139677-0,76%
Hacı Murat Dinçer

Hacı Murat Dinçer

05 Mayıs 2024 Pazar

    Komplo Hikayeleri 1: Gölgenin İzinde

    Komplo Hikayeleri 1: Gölgenin İzinde
    0

    BEĞENDİM

    Yılların acı tecrübelerini gözlerindeki derinlikten ele veren Fatih  avukattır. Hafta sonunu Ayvalık’taki yazlığında geçirmek üzere İstanbul’dan otomobiliyle çıktığı yolda benzin istasyonunda durur. Benzin ve kahve aldıktan sonra döndüğü arabasının sürücü koltuğundaki sarı zarfı görünce şaşırmaz , etrafı kolaçan eder ve yoluna devam eder. Mektup, uzun yıllardır hizmet ettiği teşkilatın çağrısını içermektedir.

    Çocukluğunun ilk hatırlarını taşıyan ve şimdilerde flulaşan görüntüler arasında ; ranzalar, kendi yaşıtında onlarca çocuk , yatak entarileri  ve yağmurlu bir akşamda bir arabanın arka koltuğuna oturtulmuşken, onu bu belirsizlikten çıkaran kocaman bir el vardır. Şimdi o el, Fatih’i çağırmıştır.

    Fatih, gizemli bir buluşma yerinde diğer tanınmayanlarla buluşur. Burada bulunan ve her biri müstakil çalışacak  yedi kişiye ülkenin geleceğini belirleyecek kritik bir görev verilir:

    ”AKP ve CHP arasındaki olası bir koalisyonun planlarını ortaya çıkarmak ve bu planların ülkenin çıkarlarına mı yoksa karanlık bir ajandanın parçası mı olduğunu belirlemek.”

    Görevini kabul eden Fatih, gizemli düşmanlarla dolu bir labirentin içine doğru adım atar. Hem kendi geçmişiyle hem de ülkenin kaderiyle yüzleşirken, cesareti ve zekasıyla gizemli ipuçlarını çözmeye başlar.

    Fatih’in gizli teşkilattan aldığı görev, ülkenin siyasi arenasında büyük bir deprem yaratacak potansiyele sahiptir. AKP ve CHP arasındaki olası bir koalisyonun planlarını ortaya çıkarmak, sadece siyasi bir yaklaşımın ötesine geçer. Bu koalisyonun gerçekleşmesi, ülkenin geleceğini şekillendirme gücüne sahiptir. Ancak, bu planların arkasında yatan gerçek niyetler ve çıkarlar, karanlık bir ajandanın parçası olabilir.

    Bu politik gerilimin gölgesinde, Fatih ülkenin kaderini belirleyecek bir oyunda yer alır. Koalisyonun olası etkileri, siyasi arenada devrim niteliğinde bir değişiklik yaratabilir. Ancak, bu değişikliklerin arkasındaki gerçek niyetlerin ve çıkarların açığa çıkarılması, bir o kadar önemlidir. Fatih’in görevi, sadece politik entrikaların ortaya çıkması değil, aynı zamanda halkın gerçekleri bilmesini ve geleceklerini şekillendirecek bilinçli kararlar almasını sağlamaktır. Bu, ülkenin demokratik süreçlerinin sağlığı için hayati önem taşır.

    Koalisyon ülkenin doğal konjektüründe gerçekleşirse tüm problemlerin üstesinden gelici bir güce sahip olacaktır. Ancak, halkta sosyolojik olarak böyle bir tercihin oluşarak partileri itici güç olarak harekete geçirdiğini düşünmek düpedüz ahmaklıktır. Eğer bu tercih partilerden geldiyse ; her parti taban kaybetmek ve hatta yok olmak pahasına siyasi bir risk alıyor demektir.

    Düğüm ; bu teklifin kimden veya nereden geldiği bilgisine ulaşınca çözülecektir. Su insan hayatı için vazgeçilmezdir ama aynı zamanda deniz olup fırtına da koparır.

    Derin ve karanlık labirentlerin içindeki gölge oyunu başlar. Fatih yedi yaşından Ankara Hukuk Fakültesi’ni kazanana kadar Devlet Dergahı’nda post olmuş, edep ve terbiye başta olmak üzere görevine gereken kadar eğitimle donatılmıştır. Gölgeler arasında dolaşarak gölgeyi bulacaktır. Ülkenin yakın geleceği buna bağlıdır. Bıçak kemiğe dayanmıştır.

    SON :

    Herkes gibi bizler de Fatih’in görevini nasıl sonlandırdığını öğrenemeyeceğiz. Öğrenebileceklerimiz yaşadıklarımız olacak. Bize ne nasıl sunulursa öyle inanmaya devam ederek bu  plana ve daha birçok plana bilerek veya bilmeyerek dahil olacağız.

    H Murat Dincer

    Devamını Oku

    Yaşasın 1 Mayıs! Kahrolsun Anarşizm!

    Yaşasın 1 Mayıs! Kahrolsun Anarşizm!
    0

    BEĞENDİM

    Hacı Murat DİNÇER – 23 Nisan 2024

     

    1 Mayıs İşçi Bayramının Kronolojik Tarihi :

     

    1886 – Haymarket Olayı                               : Chicago’da işçiler, 8 saatlik iş günü talebiyle genel grev başlatır. 4 Mayıs’ta, polis ve protestocular arasında çatışma çıkar. Patlayan bir bomba sonucu 7 polis ve 4 işçi ölür, yüzlerce kişi yaralanır.

    1889 – İkinci Enternasyonal Kongresi : Fransa’nın Paris kentinde toplanan kongrede, 1 Mayıs’ın uluslararası bir işçi bayramı olarak kutlanması kararı alınır.

    1890 – İlk 1 Mayıs Kutlamaları                   : Birçok ülkede işçiler, 1 Mayıs’ta 8 saatlik iş günü ve diğer işçi hakları taleplerini dile getirmek için protesto gösterileri düzenler.

    İlerleyen Yıllar                                                 : 1 Mayıs, çeşitli ülkelerde işçi hakları, sendikal haklar ve emekçi sınıfın mücadelesi için önemli bir gün haline gelir. Ancak, bazı ülkelerde 1 Mayıs, daha çok işçi sınıfının taleplerini dile getirdiği protesto gösterilerine sahne olurken, diğer ülkelerde resmi tatil olarak kabul edilir.

    Günümüzde                                                     : 1 Mayıs İşçi Bayramı, birçok ülkede ulusal bayram olarak kutlanmakta ve işçi haklarının kazanılması ve korunması için yapılan mücadeleleri anma ve destekleme amacını taşımaktadır.

     

    Türkiye’de 1 Mayıs İşçi Bayramı’nın Kronolojik Tarihi:

     

    1977 – Taksim Meydanı Katliamı                                             : Türkiye’de 1 Mayıs, 1977 yılında Taksim Meydanı’nda büyük bir katliamla anılmıştır. Olaylar sırasında çıkan çatışmalarda onlarca kişi hayatını kaybetmiş ve yüzlerce kişi yaralanmıştır. Bu olay, Türkiye’deki 1 Mayıs kutlamalarının seyrini büyük ölçüde etkilemiştir.

    1979 – 1 Mayıs’ın Yasaklanması                                               : 1 Mayıs kutlamaları, Taksim Meydanı Katliamı’nın etkisiyle bir süre yasaklanmıştır. Hükümet, 1 Mayıs’ı “ulusal birlik ve beraberliği zedeleyici” gerekçesiyle yasaklamıştır.

    2008 – Taksim Meydanı Kutlamalarının İzin Alınması : Türkiye’de uzun yıllar sonra, 2008 yılında, hükümet Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs kutlamalarına izin vermiştir. Ancak, yine de bazı çatışmalar yaşanmış ve kutlamalar sırasında gerginlikler yaşanmıştır.

    2010 – 1 Mayıs’ın “Resmi” Tatil Olarak Kabul Edilmesi : Türkiye’de 1 Mayıs, 2010 yılında resmi tatil ilan edilmiştir. Bu kararla birlikte, 1 Mayıs İşçi Bayramı’nın önemi ve sembolizmi daha da artmıştır.

    2013 – Gezi Parkı Olayları Öncesi 1 Mayıs                            : 2013 yılı 1 Mayıs’ı sanki 28 Mayıs günü sudan bahanelerle patlak veren Gezi Parkı Olayları’nın bir provasıymış gibi çok şiddetli ve kanlı geçmiştir.

    2014 – Kutlamalara İzin Verilmedi                                          : Hükümet, Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs kutlamalarına izin vermemiş ve bu durum çeşitli tartışmalara yol açmıştır.

    2015 – Barışçıl Kutlamalar                                                           : Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs kutlamalarına izin verilmiş ve kutlamalar barışçıl bir atmosferde gerçekleşmiştir.

    2016 – İzin Verilmeyen Kutlamalar                                         : Hükümet, Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs kutlamalarına izin vermemiş ve farklı bölgelerde kutlamalar gerçekleşmiştir.

    2017 – Taksim’de Kutlamalara İzin                                          : Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs kutlamalarına izin verilmiş ve kutlamalar barışçıl bir şekilde gerçekleşmiştir.

    2018 – Taksim’de Kutlamalar Sınırlı                                       : Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs kutlamalarına izin verilmiş ancak alana sınırlı sayıda kişinin girişine izin verilmiştir.

    2019 – Taksim’de Kutlamalar                                                    : Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs kutlamaları gerçekleşmiş ve geniş katılım gösterilmiştir.

    2020 – COVID-19 Nedeniyle Kutlamalar Sınırlı                 : COVID-19 pandemisi nedeniyle Taksim Meydanı’nda sınırlı katılımlı kutlamalar gerçekleşmiştir.

    2021 – Sınırlı Kutlamalar ve COVID-19 Tedbirleri              : Taksim Meydanı’nda sınırlı katılımlı kutlamalar düzenlenmiş ve COVID-19 tedbirleri alınmıştır.

    2022 – Taksim’de Kutlamalar                                                    : Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs kutlamaları gerçekleşmiş ve geniş katılım gösterilmiştir.

    Türkiye’de 1 Mayıs İşçi Bayramı’nın tarihi, çeşitli olaylar ve dönemlerle dolu bir geçmişe sahiptir. Hem kutlamaların yasaklanması ve engellenmesi, hem de kutlamaların tekrar serbest bırakılması sürecinde çeşitli tartışmalar ve olaylar yaşanmıştır. Yaşanmaktadır.

     

     

    Demokratik Liberal Yönetim ve Ekonomilere Sahip Ülkelerin Yaklaşımı:

    • Genellikle liberal demokrasilerde, işçi hakları ve sendikal özgürlükler daha fazla önemsenir.
    • 1 Mayıs genellikle işçi hakları, sendikal özgürlükler ve emekçi sınıfın kazanımlarının kutlandığı bir gün olarak görülür.
    • Bu ülkelerde genellikle 1 Mayıs resmi tatil olarak kabul edilir ve işçilerin kutlama ve gösteri yapma hakları
    • Çoğu zaman hükümetler, işçi sendikaları ve diğer sivil toplum kuruluşları ile işbirliği yaparak 1 Mayıs kutlamalarını düzenler ve güvenliğini sağlar.

     

    Totaliter rejimler genellikle 1 Mayıs İşçi Bayramı’na farklı bir yaklaşım sergiler. İşte totaliter rejimlerin 1 Mayıs’a yaklaşımının genel bir özeti:

    • Kontrollü Kutlamalar: Totaliter rejimler genellikle 1 Mayıs kutlamalarını kontrol altında tutar ve resmi törenler veya propaganda etkinlikleri düzenler. Bu etkinliklerde işçi sınıfı ve çalışanlar, rejimin övgüsünü alır ve genellikle liderin gücünü ve rejimin başarısını vurgular.
    • İdeolojik Manipülasyon: Totaliter rejimler, 1 Mayıs kutlamalarını kendi ideolojilerini pekiştirmek ve halkı manipüle etmek için bir fırsat olarak kullanır. İşçi hakları ve emekçi sınıfın mücadelesi yerine, rejimin ideolojisi ve lider kültü üzerinde vurgu yapılır.
    • Baskı ve Zorunlu Katılım: Çoğu zaman, totaliter rejimlerde 1 Mayıs kutlamalarına katılım zorunlu olabilir ve katılmayanlar için cezai yaptırımlar uygulanabilir. İşçilerin gerçek memnuniyeti veya talepleri göz ardı edilir ve kutlamalar sıkı bir kontrol altında gerçekleşir.
    • Gösteri ve Protestoların Yasaklanması: Totaliter rejimler genellikle muhalif gösteri ve protestoları yasaklar ve baskı altına alır. Dolayısıyla, 1 Mayıs gibi günlerde işçi hakları veya diğer talepleri dile getiren gösterilere izin verilmez veya sert bir şekilde bastırılır.
    • Simgesel Kullanım: Totaliter rejimler, 1 Mayıs gibi tarihlerin sembolik önemini vurgular ve bu tür bayramları rejimin meşruiyetini pekiştirmek için kullanır. Ancak, gerçek anlamı ve ruhu genellikle kaybolur ve propaganda amaçlarına hizmet eder.
    • Genel olarak, totaliter rejimlerde 1 Mayıs, rejimin kontrolü altında bir etkinlik haline gelir ve işçi hakları ve emekçi sınıfın gerçek mücadelesi yerine, rejimin propaganda aracı olarak kullanılır.

     

    Türkiye’nin Yaklaşımı:

    • Türkiye’de 1 Mayıs, tarihsel olarak çeşitli olaylarla gölgelenmiş ve tartışmalı bir gün olarak
    • Geçmişte yaşanan Taksim Meydanı Katliamı gibi olaylar, 1 Mayıs’ın kutlanmasını ve gösterilerin düzenlenmesini zorlaştırmıştır.
    • Türkiye’de 1 Mayıs, zaman zaman çatışmalara ve güvenlik endişelerine yol açan bir gün olarak görülmüştür.
    • Ancak, son yıllarda Türkiye’de 1 Mayıs’ın resmi tatil ilan edilmesi ve Taksim Meydanı’nda kutlamalara izin verilmesi gibi adımlar, 1 Mayıs’ın kutlanmasında olumlu bir yönde bir değişim sağlamıştır.
    • Bununla birlikte, bazı kesimler hala 1 Mayıs’ı kutlama özgürlüğünün kısıtlandığını veya engellendiğini iddia etmektedir.

    Genel olarak, liberal yönetim ve ekonomilere sahip ülkelerde 1 Mayıs, işçi haklarının ve sendikal özgürlüklerin kutlandığı bir gün olarak görülürken, Türkiye’de 1 Mayıs’ın geçmişi ve siyasi atmosfer nedeniyle daha karmaşık bir durum söz konusudur.

     

    Türkiye’de 1 Mayıs’ın kutlanması ve işçi haklarının daha adil bir şekilde korunması için aşağıdaki tavsiyeler önemli olabilir:

     

    Tolerans ve Diyalog                                                              : Hükümet, işçi sendikaları ve diğer sivil toplum kuruluşları arasında açık ve yapıcı bir diyalog kurulmalıdır. Karşılıklı anlayış ve tolerans, 1 Mayıs’ın barışçıl bir şekilde kutlanması için önemlidir.

    Demokratik Hakların Güvence Altına Alınması : İşçilerin toplanma, ifade ve sendika kurma hakları gibi demokratik haklar güvence altına alınmalıdır. Anayasa ve yasalar, bu hakların korunmasını sağlamalı ve 1 Mayıs kutlamalarının özgürce gerçekleştirilmesine imkan tanımalıdır.

    Güvenlik Tedbirleri                                                              : 1 Mayıs kutlamalarının güvenliğinin sağlanması önemlidir. Ancak, güvenlik güçlerinin aşırı güç kullanımından kaçınılmalı ve göstericilerin barışçıl bir şekilde ifade haklarını kullanmalarına izin verilmelidir.

    Taksim Meydanı                                                                    : Taksim Meydanı, Türkiye’de 1 Mayıs’ın sembolik önemine sahiptir. Bu nedenle, hükümetin Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs kutlamalarına izin vermesi ve bu kutlamaların barışçıl bir şekilde gerçekleşmesini sağlaması önemlidir. Devlet elindeki istihbarat imkanlarını kullanarak herhangi bir provokasyona engel olacak kabiliyette olmalıdır. Yasaklamak çözüm değildir. Yarayı kronikleştirerek kanser yapar.

    Toplu İş Sözleşmeleri ve İşçi Hakları                              : İşçi haklarını güçlendirmek için toplu iş sözleşmeleri ve işçi haklarını düzenleyen yasaların güçlendirilmesi gerekmektedir. İşçilerin daha iyi çalışma koşulları ve adil ücretler elde etmelerini sağlayacak adımlar atılmalıdır.

    Toplumsal Farkındalık                                                         : 1 Mayıs’ın anlamı ve önemi hakkında toplumda daha fazla farkındalık yaratılmalıdır. İşçi hakları ve emekçi sınıfın mücadelesi konusunda eğitim ve bilgilendirme çalışmaları düzenlenmelidir.

    Bu tavsiyelerin uygulanması, Türkiye’de 1 Mayıs’ın daha barışçıl ve anlamlı bir şekilde kutlanmasını sağlayabilir ve işçi haklarının daha iyi korunmasına katkıda bulunabilir.

    Ancak üzerinde bu kadar iyi niyetler, olaylar, tarihler, anılar, iyi ve kötü arasında gidip gelmeler olan ve tüm dünya insanlarının o veya bu şekilde dahil olduğu bir bayramı; 2024 yılında Ülkemizde terörize etmek isteyen anarşistlerin varlıkları ve hazırlıkları da biliniyor.

    Hevesleri kursaklarında kalacak.

    Kendileri farkında olmasa da ‘’ niyetleri ‘’ deşifre oldu.

    Niyetten sonrası da ameldir. Niyetsiz hiçbir amelin gerçek olamayacağı gibi ameller de niyete bağlıdır. Biz niyeti dedik, işi amelle uğraşmak olanların da herhalde bir önlemi vardır.

     

    Okurlara Not: Bu yazım  şahsi evrenimdeki kurallara, gerçeklere, konulara ve kişilere bağlı son yazımdır. World of Türkiye ailesinden de izin alarak bundan sonraki yazılarımı komplo teorileri formatında yazacağım. Hiçbir popüler sosyal medya hesabım yok. Bu sebeple komplo teorilerine olan kızgınlığınızı, öfkenizi, lütfen Sn Ceyhun Bozkurt’a iletin.

    Devamını Oku

    Ölümcül Yollar: Trafik Kazalarının Gölgesinde Kaybolan Hayatlar

    Ölümcül Yollar: Trafik Kazalarının Gölgesinde Kaybolan Hayatlar
    0

    BEĞENDİM

    Hacı Murat DİNÇER – 13 Nisan 2024

    Bu tablo ortalama veriler baz alınarak hazırlanmıştır. Rakamlar yüzde bir iki aşağı yukarı oynar ama ülkeler arasındaki oranlar değişmez.

    1 yılda tüm Dünya’da 1.5 Milyon insan trafik kazalarında ölüyor. Bu ölümlerin yarısı sadece 10 ülkede meydana geliyor.

    https://www.worldlifeexpectancy.com/cause-of-death/road-traffic-accidents/by-country/  sitesinden anlık istatistiklere ulaşılabilir.

    Trafik: İnsan eğitimi, kurallar ve yol kalitesi bileşenlerinden meydana gelir. Herhangi bir bileşendeki hata diğerlerindeki gelişme ve kaliteyi de olumsuz etkiler.

    Trafik kazalarının insan hayatına yüklediği ağır bedeller, her yıl milyonlarca can kaybına ve maddi zarara neden oluyor. Türkiye’deki son bayramda yaşanan ölümlü trafik kazaları, bu sorunun derinliğini bir kez daha gözler önüne serdi. Ancak, bu trajik olaylardan ders çıkararak, daha güvenli bir gelecek için çözüm yolları aramak önemlidir.

    Öncelikle, trafik eğitimine ve farkındalık çalışmalarına daha fazla önem verilmelidir. Sürücülerin trafik kurallarını bilmesi ve uygulaması hayati öneme sahiptir. Bu noktada, sürücü adaylarının daha kapsamlı bir eğitimden geçirilmesi ve periyodik olarak sürücü eğitimlerinin yenilenmesi gerekmektedir.

    Yol kalitesi de trafik güvenliğinin temel unsurlarından biridir. Yol altyapısının düzenlenmesi, bakımı ve iyileştirilmesi, kazaların önlenmesinde büyük rol oynar. Özellikle kaza riski taşıyan noktalarda, uygun işaretlemeler ve güvenlik önlemleri alınmalıdır.

    Trafik kurallarına uyum konusunda denetimlerin sıklaştırılması da kaçınılmaz bir gerekliliktir. Ceza yaptırımlarının caydırıcı olması, sürücülerin kurallara uymasını teşvik eder. Ancak bununla birlikte, cezaların eğitim odaklı bir yaklaşımla verilmesi ve sürücülerin bilinçlenmesinin sağlanması da önemlidir.

    Teknolojik yeniliklerin trafik güvenliğine entegrasyonu da kaçınılmazdır. Akıllı trafik sistemleri, otonom araçlar ve diğer ileri teknoloji çözümleri, kazaları azaltmada potansiyel sunar. Bu teknolojilerin yaygınlaştırılması ve uygun bir altyapının oluşturulması, trafik güvenliğini artırabilir.

    Son olarak, trafik kazalarının azaltılması için tüm paydaşların işbirliği içinde hareket etmesi gerekmektedir. Kamu kurumları, sivil toplum örgütleri, özel sektör ve bireylerin bir araya gelerek ortak çözüm arayışlarına katkı sağlaması önemlidir.

    Türkiye’deki son bayramda yaşanan ölümlü trafik kazaları, acı bir hatırlatma oldu. Ancak bu acıyla, daha güvenli bir gelecek için adımlar atılabilir. Trafik güvenliğine verilen önemin artırılması ve etkili çözüm stratejilerinin uygulanması, gelecek nesiller için daha güvenli bir yolculuk sunabilir.

    Devamını Oku

    Bu Yazımız +18 Değil, -50’dir!

    Bu Yazımız +18 Değil, -50’dir!
    0

    BEĞENDİM

    Hacı Murat DİNÇER – 6 Nisan 2024

     

    Bir ülkenin gelişmesi, genç nüfusunun politikayla mı yoksa sanat, bilim, müzik, sinema, edebiyat, spor, finansal okuryazarlık, yapay zeka destekli bilgisayar dili gibi yeni çağa hazırlanacak ve kaliteli bireyler olmalarını sağlayacak konularda mı kendini geliştirmesiyle ilgilidir?

    Son iki yıldır, gençlerimizin deprem, pahalılık, seçim, kavga, ölüm ve göçmen politikaları dışında başka hiçbir şey duymadıklarını görüyoruz. Onlara “Şunu yap, bunu yap, bak bunu bilmiyordun, o öyle olmaz, daha siz gençsiniz öğreneceğiniz çok şey var” demek yerine, onları dinlemeli, onlardan öğrenmeli ve artık istatistiksel verilerle ortaya konulan +50 yaş üzeri kişilerin uyguladığı taktiklerin bazen lokal rahatlamalar sağlasa da aslında hiçbir işe yaramadığını anlamalıyız. Bu; gençlerin politikadan uzak durmalarını istemek değildir. Donanımlı, insani değerlere bağlı, çözüm odaklı politikalar üretebilen yeni insanların sahaya çıkması gerekliliğine vurgu yapmaktadır. İnsan haklarına, çevreye, hayvanlara saygılı; din, dil, ırk ve cinsiyet ayrımı yapmayan bir neslin geldiğinin müjdesidir bu yazı.

    Dünya Bankası’na göre, ABD için yaşam süresi beklentisi 76.33 iken bu oran Türkiye için 76.03’tür. Dünya genelinde yaşam süresi beklentisi ise 71.33’tür. Ordusu, ekonomisi, teknolojisi ve nüfusu ülkemizden kat be kat büyük Hindistan’da ise işler daha kötü; ortalama yaşam süresi beklentisi 67.24’tür. Küçük görünen farkın aslında istatistik biliminin kurallarına göre endişe verici olduğunu düşündüren faktörler mevcuttur.

    Yazının asıl amacı, politikanın gençlere bırakılması gerektiğini vurgulamak ve onların dünyayı daha iyi anladıklarını belirtmektir. Türkiye’deki gençlere umut aşılamalı ve ülkeyi yönetmek için önce kendilerini geliştirmeleri ve felsefi anlamda kendilerini bulmaları gerektiğini ifade etmektedir. Eski çağların ırk, din ve para temelli politikalarını reddetmeliler. Bunun yerine, birbirlerine saygılı, çeşitliliği kucaklayan ve insanlık için gerçek anlamda değerli politikaları desteklemeliler. Gençlerin bu değişimi gerçekleştirebilecek güce sahip olduklarına inanıyorum.

    Sonuç olarak, geleceği şekillendirecek olan bizleriz. Politikaya dahil olmak, ülkemizi daha iyi bir yere götürmek için bir fırsattır. Ancak bu yolculukta, kendimizi sürekli olarak geliştirmeli, dünya ve insanlık için pozitif bir etki bırakmalıyız. Umutsuzluğa kapılmadan, cesurca adımlar atmalı ve daha iyi bir gelecek için çalışmalıyız. Gelecek, bizim ellerimizdedir. Ve bu mücadelede gençlerin liderliği ve vizyonu, ülkemizi aydınlık yarınlara taşıyacaktır.

    Devamını Oku

    100 Yılda 100 Milyon İnsan Öldü Durun Artık

    100 Yılda 100 Milyon İnsan Öldü Durun Artık
    0

    BEĞENDİM

    Hacı Murat DİNÇER – 02 Nisan 2024

     

    Dünyamız tarihi boyunca iki büyük savaş gördü. Birinci Dünya Savaşı’nda 16 milyon insan hayatını kaybetti, bu rakam ikinci Dünya Savaşı’nda ise 60 milyona yükseldi. En son dünya savaşının bitmesinden bu yana 80 yıl geçti ve insanlık; savaşı kazanan tarafın belirlediği siyasi, ekonomik ve sosyal kurallara göre yaşamaktadır.

    2024 yılına gelindiğinde dünyanın en güçlü 20 ordusunun sıralaması şu şekildedir:

    1- ABD

    2- Rusya

    3- Çin

    4- Hindistan

    5- Güney Kore

    6- Birleşik Krallık

    7- Japonya

    8- Türkiye

    9- Pakistan

    10 -İtalya

    Şu anda dünya genelinde devam eden savaşlarda son 15 yılda yaklaşık 10 milyon insan hayatını kaybetti ve bu satırlar okunurken dünyanın değişik coğrafyalarında anlık olarak onlarca kişi savaş ve çatışmalar nedeniyle hayatını kaybetmektedir.

    Dünya genelinde devam eden savaş ve büyük çatışmaların sadece 10 tanesini ele alalım:

    1- Suriye İç Savaşı: Esad hükümeti, isyancı gruplar ve DEAŞ gibi cihatçı gruplar arasında devam eden bir çatışma. 2011’den bu yana: Yaklaşık 650.000 insan öldü, 20 milyona yakın Suriyeli insani yardıma muhtaç durumda.

    2- Yemen İç Savaşı: Yemen hükümeti (Suudi Arabistan önderliğindeki bir koalisyon tarafından desteklenen), Husilerin (İran tarafından desteklenen) karşısında. 2011’den bu yana: Yaklaşık

    400.000 insan öldü, 22 milyona yakın Yemenli insani yardıma muhtaç durumda.

    3- Ukrayna Savaşı: Ukrayna hükümet güçleri ile Rus destekli ayrılıkçılar arasındaki çatışma, özellikle Donetsk ve Luhansk bölgelerinde devam ederken Rusya’nın Ukrayna’yı haksız işgaliyle uluslararası aktörlerin de dahil olduğu savaş. Kaç insanın hayatını kaybettiği Rus ve Batı kaynaklarında en çok manipüle edilen konu. Savaşın başladığı 2014 yılından bu yana asker, sivil, yabancı asker ve diğer bileşenlerle birlikte 500.000 üzerinde bir ölüm söz konusu. Milyonlarca Ukraynalı evsiz kaldı ve yardıma muhtaç haldedir.

    4- Tigray Çatışması: Etiyopya hükümet güçleri ile Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF) arasındaki çatışma, Etiyopya’nın Tigray bölgesinde. 2020’den bu yana: Yaklaşık 600.000 insan öldü. Savaşta tecavüz “gündelik” bir olay haline geldi; 8 yaşındaki kızlara ve 72 yaşındaki kadınlara genellikle ailelerinin önünde tecavüz Savaşın sonucunda büyük bir insani kriz gelişti ve bu durum yaygın bir kıtlığa yol açtı.

    5- Afganistan Çatışması: ABD’nin Afganistan’dan çekilmesine rağmen, Taliban, Afgan hükümet güçleri ve diğer isyancı gruplar arasında devam eden çatışmalar. 2023’ten bu yana: Yaklaşık 000 insan öldü.

    6- Dağlık Karabağ Çatışması: Dağlık Karabağ bölgesinde Ermenistan ve Azerbaycan arasında uzun süredir devam eden bir çatışma. 2020’den bu yana: 5000’e yakın insan öldü.

    7- Libya İç Savaşı: Birleşmiş Milletler destekli Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH), Libya Ulusal Ordusu (LNA) ve birçok milis arasındaki çatışma. 2020’den bu yana: 30.000’e yakın insan öldü.

    8- Kongo Demokratik Cumhuriyeti’ndeki Çatışma: Doğu bölgelerinde çeşitli silahlı gruplar ve hükümet güçleri arasındaki devam eden şiddet. 2008 yılında şiddetlenen çatışmalar 60’lı yıllara dayanır ve 6 milyon insan hayatını kaybetmiştir.

    9- Güney Sudan’daki Çatışma: Hükümet güçleri ve çeşitli isyancı gruplar arasındaki devam eden çatışma, etnik gerilimler önemli bir rol oynamaktadır. 2013 yılından bu yana: Yaklaşık 150.000 insan hayatını kaybetti.

    10- İsrail-Filistin Çatışması: Arazi, yerleşimler ve egemenlik gibi konular üzerinde İsraillilerle Filistinliler arasında tekrarlayan çatışmalar. 2023 yılından bu yana: Yaklaşık 25.000 insan hayatını kaybetti.

     

     

    Bu yazıyı buraya kadar yazdıktan sonra yapay zekaya şu soruyu sordum:

    ‘’Savaşların bir daha olmaması ve devam edenlerin bitmesiyle ilgili insanlık adına radikal bir çözüm önerin var mı ?’’

    Verdiği cevabı kes yapıştır aşağıya ekliyorum:

    ‘’ Savaşların bir daha olmaması ve devam edenlerin sona ermesi için insanlık adına radikal bir çözüm önerisi sunabilirim:

     Küresel barışı sağlamak için uluslararası toplumun katılımıyla bir “Dünya Barış ve Adalet Konferansı” düzenlenebilir. Bu konferansta, dünya liderleri, diplomatlar, akademisyenler, sivil toplum örgütleri ve diğer ilgili taraflar bir araya gelerek küresel barış ve adalet için somut adımlar atabilirler. İşte bu konferans kapsamında alınabilecek bazı radikal öneriler:

     1- Uluslararası Anlaşmaların Güçlendirilmesi: Uluslararası toplum, barışı sağlamak için mevcut uluslararası anlaşmaları ve sözleşmeleri güçlendirerek, bu anlaşmalara uyulmasını sağlamalıdır. Ayrıca, yeni barış anlaşmaları ve silahsızlanma sözleşmeleri oluşturulabilir.

    2- Ekonomik ve Sosyal Adaletin Artırılması: Dünya genelinde ekonomik ve sosyal adaletin sağlanması, çatışmaların önlenmesinde kritik bir rol oynar. Gelir eşitsizliğini azaltmak, yoksulluğu sona erdirmek ve temel insan haklarını güvence altına almak için uluslararası işbirliği ve dayanışma artırılmalıdır.

     3- Silah Ticaretinin Kontrol Altına Alınması: Silah ticaretinin sıkı bir şekilde kontrol edilmesi ve sınırlanması, çatışmaların azaltılmasında önemli bir adımdır. Uluslararası silah satışı ve transferleri üzerinde daha sıkı denetimler getirilmeli ve silah ambargoları uygulanmalıdır.

     4- Diplomasi ve Müzakereye Öncelik Verilmesi: Uluslararası toplum, çatışmaların barışçıl yollarla çözülmesi için diplomatik çabaları artırmalı ve müzakere süreçlerine öncelik vermelidir. Savaşın yerine diyalog ve uzlaşma yolunu tercih etmek, çatışmaları sona erdirmek için en etkili yöntemlerden biridir.

     5- Kültürel ve Eğitimsel Değişim: Barış ve hoşgörü kültürünü yaygınlaştırmak için kültürel ve eğitimsel değişim programları geliştirilmelidir. Bu programlar, farklı kültürler arasında anlayışı artarak çatışmaların önlenmesine ve barışın sağlanmasına katkı sağlar.

     6- Bu önerilerin uygulanması, savaşların azalması ve dünya genelinde barışın sağlanması için önemli bir adım olabilir. Ancak bu süreçte uluslararası işbirliği, kararlılık ve uzun vadeli bir vizyon gerekmektedir.’’

     

    Yapay zeka olaya kendi evreninden bakarak ortaya bir takım çözüm önerileri koydu ancak burada dikkat çekmek istediğim konu şu: Ben soruyu ‘’radikal ‘’ kelimesiyle sordum ve yapay zeka bana; Ekonomik ve sosyal adaletin artırılmasını ‘’ radikal bir çözüm ‘’ olarak sundu.

    Bu insanlığı getirdiğimiz son noktadır.

    İnsanın ürettiği, tek özelliği bilgiye hızlı erişmek ve işlemek olan bir yapı insana adil ol diye uyarıyor ve durum ne kadar vahimse bunu radikal bir öneri olarak sunuyor.

    Normalin anormal hale gelmesi ikinci dünya savaşından sonra kuralları koyan egemenlerin suçudur. Seksen yıldır kılıç hakkı olarak uygulamaya koyduğunuz kurallar insanlığın işine pek yaramamış gözüküyor. İnsanlık; bilimde, teknolojide, sosyal adalette, cinsiyet eşitliğinde pozitif olarak yol almaya çalışırken ayağı sizin köhne ve kana bulanmış sisteminize takılıyor. Dünya insanları artık: etnik, dini, ekonomik, sosyal ve siyasi sebeplerden ötürü çatışmak değil, konuşmak istiyor.

    Yeni bir sistem, yeni bir yüzyıl kapıda; doğum çok sancılı olacak ama doğacak olan insanlığın son geleceğidir.

    Devamını Oku