WOTTV E-DERGİ
DOLAR 32,2225 0.05%
EURO 35,1265 0.07%
ALTIN 2.504,650,17
BITCOIN 2136917-1,03%
Rabia Yavuz

Rabia Yavuz

19 Mayıs 2024 Pazar

    Her Son Bir Başlangıç Değil midir?

    Her Son Bir Başlangıç Değil midir?
    0

    BEĞENDİM

    Birinden ayrılmak çoğu zaman zordur. Hatta çok çok zor olabilir zira bir kişiden ayrılmak sadece bir insanın hayatınızdan ayrılmasından fazlasıdır. Sadece birini kaybetmeyiz bir ilişkiyi bitirdiğimizde. Bir ideali de kaybederiz; kurduğumuz hayallerle de vedalaşmamız gerekir.  İlişkideki halimizi de yitiririz. Yalnızlığa kapı aralarız belki de hazırlık yapmadıysak.

     

    Birlikte yaptıklarımızla da vedalaşmamız elzemdir yoksa bize iyi gelmeyen bir ilişkide yıllarca acı çekmeye devam edebiliriz. Neden bu ilişkiyi bitiremiyorum diye soranlar varsa aramızda, söylemek isterim ki: Bitirmek zordur ama iyi bitirmek de mümkündür.

     

    Bir kitaptan aldığımız lezzeti kitabın nasıl bir sonla bittiği temelden şekillendirebiliyorsa ilişkimize nasıl bir son yazdığımız da ilişkinin tüm hatıralarını şekillendirebilir. Hafıza üzerine çalışan uzmanlar deneyimlerimizi nasıl anlamlandırdığımıza göre o ilişkiyi hatırladığımızı söylüyor. Hatta o deneyim hakkında ne kadar düşünüp düşünmeyeceğimizi bile etkileyebiliyor yazdığımız sonlar. Acı tatlı deneyimlerimize dair muhakemelerimiz tecrübelerimiz hakkında nasıl hissedeceğimizi orantısız bir şekilde etkiliyor. Muhteşem bir yetenek!

     

    Ayrılıklar doğası gereği zordur lakin iyi bir şekilde hazırlandığımız ayrılıklar geleceğe kapı aralamakla kalmaz eski deneyimlerimizi nasıl hatırlayacağımızı, geçmişimize nasıl yaklaşacağımızı da belirler.  İyi bir ayrılık iki kişinin nasıl iletişim kurduğuna, birbirlerinden ayrılırken nasıl davrandıklarına ve yeni olasılıklara ne kadar hazır olduklarına kadar birçok faktörden etkilenir.

     

    İlişkilerimiz kendimiz hakkında bize çok şey söyler. Bir ilişkide kendimizin kör noktalarını başka birinin aynasında görme fırsatı da buluruz. Elbette, seçtiğimiz ayna ise hikâyenin yarısını şekillendirendir. O nedenle ilişkilerimizde kendi rolümüzü keşfetmeye odaklanabilirsek ilişkiden öğrendiğimiz bize dair her bilgi o ilişki devam etse de etmese de öğrenmenin bir parçası olarak değerlendirilebilir hale gelir. Kayıplardan ya da zorluklardan bir anlam çıkarmak için ayrılığın kendisi de dahil olmak üzere bir çiftin paylaştığı en keyifli zamanlar kadar önem kazanır.

     

    Ayrılıkların psikolojik sağlamlık kazanmak noktasında da bize bir büyüme fırsatı sunduğuna dair birçok çalışma mevcut. Elbette ayrılık yanında acı, kayıp ve özlemden oluşan kocaman bir duygu karmaşasını yanında getirebilir lakin öğrenme becerimizi harekete geçirerek üst düzey beyin ağlarını da aynı zamanda etkinleştirmektedir. Beynimizin bu muhteşem özelliği sayesinde kayıp da olmak üzere birçok şeye uyum sağlayabiliyoruz. Belki özümüze yeterince şans verebilsek günümüzde çokça peşinden koşulan özgüvene sahip olabileceğiz. Bu mümbit içsel kaynakla tanıştığımızda ise hayatımıza giren ya da çıkan kim olursa olsun kendi konumumuzu kaybetmeyebiliriz.

     

    Devamını Oku

    Doğduğumuz Ev Kaderimiz mi?

    Doğduğumuz Ev Kaderimiz mi?
    0

    BEĞENDİM

    Klinik Psikolog Rabia YAVUZ – 15 Mayıs 2024

     

    İlişkilerinizde kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Kimi ilişkilerde kendinizi aşırı bağlanmış neredeyse bir bağımlı gibi “Onsuz ben ne yaparım” derken bulduğunuz oluyor mu? Belki de yakınlaşmak istiyorsunuz lakin ilişki ilerleyip ciddileştikçe o ilişkiden soğuyor ve kaçmak isterken kendinizi buluyor olabilir misiniz?

     

    Bu sorulara verdiğiniz yanıtlarda kendinizden bir şeyler bulduysanız bu his ve deneyimleriniz bağlanma tarzınızla ilgili olabilir. Yakın ilişkiler kurarken bazı bağlanma tarzlarını kullandığımız söylenir. Bu bağlanma biçimleri erken dönem yaşantılarımızla ilişkilidir. Çocukluğumuzda bazı davranış modellerini hem gözlemleyip hem deneyimleyerek öğrendiysek ve bu tarzlar dışındaki tutumları hiç de deneyimlediysek elimizdeki tek yöntemi kullanıyor olabiliriz. Bu kalıplar çocukluğumuzdan gelse bile bağlanma stillerimizi değiştirmemiz imkânsız değildir. Doğduğumuz ev kaderimiz değildir.

     

    Elbette, erken dönemde karşılaştığımız ilişki biçimleri önemlidir. Gördüklerimizi taklit ederek büyürüz ve bizim de maruz kaldığımız ilişki biçimlerini diğer insanlarla ilişki kurma biçimlerimiz olarak sürdürebiliriz. Öğrendiklerimizi sürdürmek ya da güncellemek konusundaki seçeneklerimizi kullanmak noktasında yapabileceğimiz şeyler var lakin ilişki biçimlerimize yeniden bakmak için bir nedene ihtiyaç duyuyor olabiliriz. İşte önemli bir neden: Yapılan araştırmalara göre, iyi ilişkiler kurma ve sürdürme becerisi yaşam boyu mutluluk düzeyimizi ciddi anlamda etkileme gücüne sahip.

     

    Mevcut ilişkilerimiz ihtiyaçlarımızı karşılamıyor, terk edilme korkusu ya da anlaşılmamanın verdiği zorlukları yaşıyorsak, ilişkimizin bağlılık mı yoksa bağımlılık mı üzerine kurulu olup olmadığına bakmayı deneyebiliriz. Bağlılık bize iyi hissettiren bir kelimedir. Sadakat, özen ve dikkatimizi verdiğimiz her ilişkide bulunur.  Bağımlılık ise tekinsiz hissettirir hatta zarar verir bize uzun vadede. Ani olarak bizi bazı kaygı ve korkularla yüzleşmekten uzak tutsa da ilerleyen zamanlarda başımıza daha büyük işler açar. Bağımlı ilişkilerden kastedilen ise işlevsiz ve zarar gördüğümüz modellere dayanır. İhtiyaçlarımızın karşılanmadığı, korku ya da kaygının hâkim olduğu, sınırların belirsiz olduğu ve bu nedenle de istismara çok açık olduğumuz bir ilişki modelinden bahsettiğimiz için bu ayrımı yaparız.

     

    Sağlıklı ilişkilerde güven, saygı, sevgi ve bağlılık aradığımız nitelikler ama maalesef her ilişkimizde karşılıklı olarak bu ihtiyaçlarımız karşılanmıyor olabilir. Böylesi yoksunluklarda ise bazen öfke, bazen hayal kırıklığı ya da bazen de terk edilme korkusu yaşamamız mümkün. Kendimizi yetersiz biri ve tek başına hayatta kalamayacak bir çocuk gibi hissediyorsak korku ve kaygılarımızın bizden güven tazelemesi istediğine bakabiliriz.

     

    Bağımlı ilişkilerin temelinde güvensizlik ve kaygı vardır. Düşünelim bir kere, sensiz yapamadığım için seninle berabersem bu senin varlığının kıymetini değil belki de benim varlığımın zayıflığını gösteriyor olabilir mi? Sensiz yapabilecekken seninle olmak istiyorum ve bunu ben seçiyorum diyebilmek hem kendimize hem de ilişkimize hak ettiği kıymeti vermek olmaz mı? Siz ne dersiniz?

    Devamını Oku

    Nasıl Başladı, Nasıl Devam Ediyor: Anneler Günü

    Nasıl Başladı, Nasıl Devam Ediyor: Anneler Günü
    0

    BEĞENDİM

    Uzman Klinik Psikolog Rabia YAVUZ – 11 Mayıs 2024

     

    Amerikalı Anna Jarvis, 1864’te dünyaya gözlerini 13 çocuklu bir ailede açmış olmasına rağmen hayatta kalan dört kardeşten biri olarak yaşadı. 13 çocuk dünyaya getirmiş olan annesi Ann Maria Reeves Jarvis ise savaş karşıt bir aktivist ve öğretmendi. Ömrünü askerlere adamış, bir gün barış ve huzurun hayalini kurmuş güçlü bir kadın.

     

    Hayatı yokluk, savaş ve mücadele içinde geçmiş olan annesini 41 yaşında kaybeden Anna, annesine o hayattayken yeterince zaman ayıramadığı için derin bir üzüntünü içinde bulmuş kendisini. Annesinin vefatından 2 yıl sonra onun vefat ettiği haftayı arkadaşlarıyla birlikte hayatta olan ya da olmayan tüm anneleri anmak için kutlamaya karar vermiş. Sonrasında ise hızlıca yayılan bu anma günü resmî tatil ilan edilmiş ve ülke sınırlarını aşmış.

     

    Anneler Günü’nün kısa zaman içinde ticari amaçlarla kullanılmasından dolayı derin üzüntü yaşayan Anna, ömrünü bu endüstri ile savaşarak geçirmiş. Özellikle anneler günü temalı tebrik kartlarının üretimine ve çiçekçilere karşı kampanyalar düzenlemiş çünkü işin içine para girdiğinde sadece bir anma gününün değil, insanın ruhunun bile paralandığını görmüş. Tebrik kartı ya da hazır hediyeler almanın sadece bizleri tembelleştirdiğine işaret eden Anna, annelerimizin emekle yoğrulmuş çabalarına uygun bir tutum olmadığını da eklemiş.

     

    Söz konusu kâr olduğunda kirlenmeyen ne kalıyor? Annelerimiz, babalarımız yani günümüzün ebeveynleri ciddi bir tüketim endüstrisinin hedefi halinde. Hemen her gün ne kadar yetersiz ebeveynler olduğumuzu bize gösteren kitap ve eğitim programlarıyla karşı karşıyayız. Muhteşem ve gerçek dışı Instagram annelerinin bir stüdyo haline gelen evlerinden yaptıkları yayınlar ebeveynlik endüstrisinin bir parçası değil mi? Ebeveynlerin kendilerini yetersiz hissetmelerinden beslenen bu sektör anne babalarımızı sürekli bir uzman terörüne maruz bırakmıyor mu?

     

    Çağımızda ebeveynlerin takip edecekleri tek bir uzman yok, devasa bir sektör var. Kendini ve ilişkilerini geliştirmek isteyen ebeveynlerin olması çok güzel ancak ebeveynlerin çok az destek aldığı hatta hiç destek almadığı bir sistemde idealin anne ve babaların omuzlarına yüklenmesi sadece anne babalara değil evlatlarımıza da zarar verir.

     

    Bir çocuk büyütmek için bir köy gerekir derken çocuk bakımının ne kadar geniş ve bütüncüllük gerektiren bir husus olduğuna dikkat çekilmektedir. Tüm sorumluluğun ve sonuçlarla baş etmenin sadece ebeveynlere yıkılmadığı bir sistem ve kurumlaşmanın bizlere daha iyi geleceğine inanıyorum. Siz ne dersiniz?

    Devamını Oku

    Günlük Tutmakta Zorlananlar İçin

    Günlük Tutmakta Zorlananlar İçin
    0

    BEĞENDİM

    Uzman Klinik Psikolog Rabia YAVUZ – 04 Mayıs 2024

    Terapi sürecinin başında danışanlarımdan bazıları defter tutmaya başlar. Seansların zihinlerinde uyandırdığı soruları veya farkındalıkları not almanın yanı sıra terapinin ilerleyişi konusunda da daha net fikirleri ve hedefleri oluşur böylece. Kimi danışanım geçmişte günlük tutmayı denediklerini ama bir süre sonra devam etmediklerini de söyler. Bazen terapinin eşlik ettiği bu iyileşme sürecinde kendilerine iyi geldiğini bildikleri bu eski alışkanlığı hayatlarına yeni bir gözle tekrar katarlar. Günlük tutmanın psikolojik faydaları, psikoloji literatüründe birçok çalışma ile belgelenmiştir ve sıklıkla tavsiye edilir.

    Her gün 20 dakika bile olsa serbest bir şekilde zihnimizdekileri kâğıda aktarmanın stres seviyemizi düşürdüğünü biliyoruz. Yazdıklarımızı daha sonra faydalanmak için kullanmasak bile gündelik hayatın koşturmacası içinde kendimize nefes alabileceğimiz bir alan açabilmesi bile bu uygulamayı hayatımıza katmak için bizde cesaret ve istek uyandırabilir.

    Yazmak sadece stres seviyemizi dengelemez ayrıca düşüncelerimizi ve duygularımızı netleştirmemize de yardımcı olur. Zaman zaman hissettiğimiz duyguları adlandırmak konusunda bile güçlük yaşadığımız olur. Duygularımızı daha iyi anlayabilmek için duygu günlüğü tutmak ayrıca faydalıdır. Zihnimizde her şey birbirine karıştığında düşünceler ve duygular iç içe geçtiğinde biraz durup kalemin yazdıklarından faydalanmak için iyi bir zamandır.

    Günlük tutmanın bir diğer faydası ise kendimizi daha yakından tanımamıza fırsat vermesidir. Günümüzde kendi özümüzden bizi koparan onca şey varken otantik benliğimizle temas kurabilmek için yazmak ayrı bir öneme sahip diye düşünüyorum. Düzenli bir günlük tutmanın, bizleri neyin mutlu ettiğini, nelerin huzurumuzu çaldığını ve kendi özümüze güvenmemize engel olan korku ve kaygıların kaynaklarını görmemize yardımcı olabileceğine defalarca şahit oldum.

    Yazma alışkanlığı olmayanlar için bu uygulama ne kadar faydalara sahip olsa bile uygulaması güç bir işe dönüşebilir. Böylesi durumlarda günlük tutmanın faydalarından mahrum kalmak yerine başka alternatifler geliştirebiliriz. Bu alternatiflerden biri videolu günlük tutma olabilir. Videolar eşliğinde gündelik hayatımızın kaydını tutmak geçen günlerde neler yaptığımıza bakmamıza, hedeflerimiz ile eylemlerimizin ne kadar tutarlı olduğunu görmemize ya da ilerleyen günler için nasıl hazırlıklar yapabileceğimize yardımcı olabilir.

    Üstelik ilerleyen zamanlarda eski kayıtlarınızı izlemek, o sırada neler hissettiğinizi beden dilinizi de gözlemleyerek yapmanıza fırsat tanır. Örneğin, size iyi gelen şeylerin kaydını videolar eşliğinde tuttuğunuzda hislerinizi yüz ifadelerinizde görme imkanını bulmak da ayrı bir güzelliktir. Ya da sizi üzen bir olayın değerlendirmesini bir video kaydı ile yaptığınızda bu uygulama hem sakinleşmenize hem de daha sonra kaydı izlerken kendinize şefkat geliştirmenize de yardımcı olabilir.

    Bence en önemlisi de kendinizdeki ilerlemeyi gözlerinizle görmenize yardımcı olacaktır bu uygulama. İlerlememizi takip ederken belki zor zamanlar için kendimize öz şefkat gösterebileceğimiz video kayıtları hazırlamak da iyi bir yol olabilir bu uygulamadan faydalanırken.

    Hepimiz zaman zaman yorulur, incinir ya da cesaretimizi kaybetmiş hissedebiliriz. Böyle zamanlarda yola devam etmemize yardımcı olabilecek her şeyden faydalanmamız kendimize verebileceğimiz en güzel bakım olacaktır. Siz ne dersiniz? Bu uygulama sizin için de faydalı olabilir mi?

    Devamını Oku

    Hasta ve Refakatçisi

    Hasta ve Refakatçisi
    0

    BEĞENDİM

    Uzman Klinik Psikolog Rabia YAVUZ – 30 Nisan 2024

     

    Hastane odasından yazıyorum bu satırları. Babamın sağlığına kavuşabilmesi için bir süredir İzmir Bayraklı Şehir Hastanesindeyiz. Mekanların ve yaşanan güçlüklerin insanın psikolojisini etkilememesi mümkün değil elbette. Bu etkileşimi hastane ortamını deneyimlemiş olanlarımız gayet iyi bilir. Hele ki, yatış gerektiren sağlık sorunları söz konusu olduğunda hem hastanın hem de refakatçilerinin psikolojik durumu bizlere kendimiz ve hayat hakkında çok şey anlatır.

    Biz babamın yaşadıklarını ancak onun bizlere aktardığı kadar bilebiliyoruz. Ameliyattan çıktıktan sonra yoğun bakıma alınan babamla ilk ve çok kısa süren görüşmeyi kardeşim Talha yaptı. Babama moral vermeye çalışan kardeşim daha sonra benimle de paylaştı konuştuklarını. Babamın bu süreçte zihninden geçenleri anlatırken söyledikleri beni de derinden etkiledi.

    Dünya, dünya diyerek başladığı cümlelerde kendisinden çok ardında kalacak olanlar için endişelendiğini görülüyordu. Ölüm ve kayıpla yüzleştiğimiz hastalık zamanlarında hayatımızdaki önceliklerin yer değiştirmesi sıkça gördüğümüz bir durumdur. Ölüm ve kayıp bize yaşamı tekrar sorgulatır. Bu sorgulamadan çıkaracağımız bilgelikler ise bundan sonra kalan ömrümüzü daha iyi ve anlamlı yaşamamıza yardımcı olabilir.

    Ölmeden önce ölümü düşünmek sıkça tavsiye edilir. Ölüm fikri hayattakiler için vardır. Okunan selalar, yapılan cenazeler ve paylaşılan taziye dilekleri de hep halen hayatta olan kişilere bir şeyler öğretebilir. Ölmeden önce ölünüz tavsiyesi bana bir yanıyla beyhude geçmemiş bir ömür yaşamak için neler yapabileceğimize odaklanma fırsatı gibi gelir.

    Hastanede geçirdiğim zaman dilimi içinde hastalarla sohbet etme fırsatım çok az oldu tedbir önlenmeleri nedeniyle. Lakin hasta yakınlarıyla sık sık sohbet ettik. Sohbetlerin açılış cümlesi de her zamankilerden farklıydı. Günaydın, selamün aleyküm ya da merhaba yerine “Geçmiş olsun” diyerek başladık sohbetlerimize. Yaşanan sıkıntı, acı ve endişelerin bir an önce geçmesini diledik.

    Acı, keder ya da endişe içeren düşüncelerde kalmak kolay değildir. Cem Yılmaz’ın hasta ve hastanın refakatçisinden bahsettiği bir bölümü vardı gösterilerinden birinde. Cem Yılmaz hastanın yaşadığı ciddi operasyon ve hayati tehlikeye rağmen kendisini ziyarete gelenlerle sohbet ediş biçiminden bahsediyordu. Bahsi geçen teyzemiz sanki hastanede değilmiş ve onca badire atlatmamış gibi ziyaretçilerine trafik ve okul hayatı gibi gündelik hayata dair meselelerle ilgili sorular sorar. “İzahı olmayan şeylerin mizahı yapılabilir” dercesine bu bölüm bana insanın inkâr mekanizmasını çağrıştırır. Henüz hazır olmadığımız ya da hazır olmak için zamana ihtiyacımız olan durumlarda sık sık savunma mekanizmalarından olan inkâr mekanizmasına başvurduğumuz olur. Bir yanıyla taşıması güç gerçeklerle aniden ve hazırlıksız karşılaşmaktan korur bu yol bizi. Lakin uzun vadeli bir yöntem olarak kullanıldığında hem acı hem de tuhaf durumlar yaşatabilir.

    Hastanedeyken hastalıktan ya da sağlıktan başka şeyler konuşma ihtiyacı hisseden bir hastayla empati yapma fırsatı da sunabilir Cem Yılmaz’ın gözlemi. Ben de bir hasta yakını olarak babamı merak eden herkese tekrar ve tekrar aynı şeyleri anlatmanın güçlüğünü deneyimledim.

    Hele ki babamın onu merak eden herkese yaşadıkları bu kadar zorken ve henüz yeterince dinlenip iyileşmemişken deneyimlerini tekrar ve tekrar anlatmasının zorluğunu da hayal ettim. Bu yüzden babam neyi ve ne kadar anlatmak isterse onu dinledim, ona eşlik ettim ve ne zaman isterse yanında olduğumu bilmesini istediğimi ileterek ona destek olmaya çalıştım. Empati, ben olsam ne yaparım demekten ötede bir yerdedir ve zannımca, ben onun yaşadıklarını yaşamadım ve neler hissettiğini ve neler yapabileceğini bilemem ama yine de yanında olmayı deneyebilirim demektir. Siz ne dersiniz?

    Devamını Oku